Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '08

 
Kategori
Edebiyat
 

Sanat ve edebiyata dair

Sanat ve edebiyata dair
 

Maddeler dünyasından, duygular evrenine bir sırlı yolculuktur sanat. Ve her zaman böyledir ilk adımı, bu heyecan verici başlangıcın. Sonrasında ise, vardığı soyut âlemden, doğduğu somut kaynağa geri dönüş macerasının aksamadan işleyişi gelir. Bu çileli yolun yolcusu -başarabilmişse eğer- ürettiğinin sanat eseri niteliğine kavuşmasıyla, zamanı yenme mücadelesini başlatır. Çünkü ölümsüzlük arzusudur beslendiği iksir. Hülyası ise, ömür ötesi sınırlara sığınmak gayretidir dünya durdukça.

Tamamlandıklarında bile; benliklerini bütünüyle açığa vurmayan, gizemlerini kıskançlıkla saklayan, her biri kendisine özgü nadide varlıklardır sanat eserleri. Bununla beraber, tamamen kendisine hasredilen nice uykusuz geceler, sancılı anlar ve bu uğurda yaşanmış zorlu yalnızlıkları bile kimselerle paylaşmayacak kadar da ketumdurlar. Bu esrarlı alışveriş, eser ile sanat erbabı arasındadır.

Her sanat dalının, kendine göre zorluğu vardır elbet. Ama diğer taraftan, bu alanlara ait sanat eserlerinin sunum kolaylığını da dikkatten uzak tutmamak gerekir. Burada sanat izleyicisi, eseri algılamak noktasında fazlaca bir çabaya ihtiyaç duymaz. Müziğin dinlenmesi, tiyatro oyunu ve sinema filminin seyredilmesi, resim, fotoğraf ve heykel gibi görsel öğelere yöneltilen bakışlar gibi günlük hayattaki olağan davranışlarımızdır söz konusu olan... Sanatseverler, sunulan eserlerden bu rahatlıkla ama kendi duyarlılıkları ölçüsünde etkilenir, ruhsal doyuma ulaşırlar.


Yine bu alanlarda, etkinliği sağlayan bazı yardımcı unsurların destekleyici rolleri de önemli bir avantajdır. Daha açık bir anlatımla söylemek gerekirse; bu unsurların katkısıyla, icra edilen sanatın etkinliği daha da güçlenmektedir. Müzikte; sazların, güzel insan sesinin ve usul denen ahenkli ritim bütünlüğünün, sunulan besteye ayrıca bir zenginlik kattığı hususu göz ardı edilemez. Sinema sanatında; çok geniş bir ekibin oluşturduğu o büyülü, hayali, yalancı dünyaların fantastik çağrısına kayıtsız kalmak kolay olmasa gerektir. Bazen dinlendirici ve romantik, bazen de heyecan ve korku sahnelerini daha çarpıcı yapan müziğin etkisini bir düşünelim. Bunların beraberinde merak duygusunu kamçılayan senaryo, oyuncuların doğal ve inandırıcı rol yapma yetkinliği… Resim ve fotoğraf sanatlarında; ışığın, renklerin ve görüntü kompozisyonunun ilgi uyandırışı. Tiyatroda; hayata dair türlü zenginliklerin insani boyutuyla seyirci önüne bütün canlılığı ve gerçekliğiyle getirilebilmesi. Yine müzik, ışık ve efektler eşliğinde kurulmuş bir sahne düzeni…

Edebiyat bahsine geldiğimizde, şüphesiz söz ve duyguların seyri değişecektir. Tabiidir ki, söz söyleme sanatı, bu hususta kendisine atfedilen önemi hak etmektedir. Çünkü Edebiyattır bütün sanatların özünü kendinde saklayan, çilesini barındıran. Kendisine bahşedilen imkânlar, sadece kalem ve kâğıttan ibaret olduğu halde, teknolojiye muhtaç olmayan bir asaleti benliğinde büyüten.

Okuruna sunum olarak, sadece kapalı bir kutu takdim edebilmektedir Edebiyat. İki karton kapak arasına sığdırılmış bir gizem yumağıdır bu. Okur, gönüllü bir yalnızlığa razı olmadan, gündelik telâşe ve uğraşlarını bir süreliğine unutma ya da erteleme gibi ön şartlara uymadan bu yumağı çözemez. Daha açacağı İlk sayfada kendisine bir tanışma heyecanı ve yeni bir başlangıcın hazzı eşlik etmelidir. Birbiri peşine akıp gidecek sayfaların serüveni, bir ciddi karar verişin disiplinini gerektirmektedir. Çünkü salt estetik kaygılar değildir edebiyatta öne çıkan. Yazan kişinin fikirleri, duyguları ve tercihleri de okur için önem taşır. Edebiyata konu edilen, ancak asliyle söylenebilir, kendi özgünlüğü ve yalınlığıyla kaleme alınabilir. Notaların, renklerin, biçimlendirilmeye aday nesnelerin varlıklarına gereksinim duyulmaz. Beyaz sayfaları dolduran siyah harflerin ne denli zengin renk tonları, sessiz varlıklarıyla yana veya alt alta dizilen mısra ve metinlerin, ne ahenkli okumalar gizlediğini okuyanlar bilebilir. Böylelikle sadece, meraklara hükmedebilen bir ayrıcalıktır elde olan, bir de, yazarın şöhreti.


Öte yandan, tek başına kendine yetmesi bir tarafa; diğer mecralara da hayat vermektedir bereketli akışıyla Edebiyat. Sinemada senaryodur, tiyatroda görselliğe dönüşen olayların kaynağı olan edebi metindir, müzikte, nağmeye anlam katan güftedir, hatta reklâm yazarlarının elinde ticari dinamizmin dinamosudur…

Edebiyatçı, başarının ışığına kavuşabilmek için birçok karanlık odanın, anahtarı yitirilmiş kapılarını tek başına açmak zorundadır. Konu bulma, meseleyi güzel bir kurgulamayla toparlayabilme, ifadeyi çekici ve özgün bir şekilde kullanabilme, okuyucunun ilgisini sonuna kadar diri tutabilme, akılda kalıcı ve etkileyici bir anlatım… Ne var ki bu zorlu mücadelesinde, edebiyatçı imtiyazlı ama yalnızdır.

Tabiidir ki Edebiyat; dizginini kolay teslim etmeye razı olmuş, yumuşak başlı bir at değil, yelesi rüzgârlı bir küheylandır. Ona yetişebilmek, elde edebilmektir düşlerin en zor gerçekleşeni. Edebiyatçılığa soyunmak, okuyucuya sunulan ya da sunulacak kocaman dünyaların inşasında tek işçi olmak sorumluluğunu kabul etmek demektir. Hayallerde hayat bulmuş nice görünmezliği, satırlarda var edip, bunu okuyucuya bütün canlılığıyla gösterebilmek, yaşatabilmek yeteneğidir. Sırları keşfetme idealiyle, bilgi ve kültür âleminde kaybolabilme cesaretini üstlenebilmektir. Ve en önemlisi; yazma, okuma ve düşünme sevdasının gönüllü tutsaklığından onur duymaktır.

 
Toplam blog
: 34
: 589
Kayıt tarihi
: 28.07.08
 
 

1952 yılı Şanlıurfa doğumluyum. Edebiyat ve Türk Sanat Müziği yapabildiğimce- uğraştığım sanat dalla..