Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ocak '12

 
Kategori
İlişkiler
 

Sancı

Sancı
 

Güzel bir güne uyanmayalı çok oldu, bir filmi izleyip hayal kurmayalı, bir kitapta kendimi görmeyeli ve daha da önemlisi aşık olmayalı. Aşkın ne demek olduğunu bile unutacak zamanlardayım, heycanlanmak ancak ve ancak olağan hayatta bir sanrı gibi... Uyuyamıyorum uzun zamandır, uykunun kelime anlamına ihanet ediyor tüm bedenim. Beynim olanlardan ve olacaklardan öylesine yorgun ki, anılarım benimle bir oyun oynuyor adeta... Bense oyun oynamayı çoktan bırakmış yaşlı bir kız çocuğuyum. Bedenim, bir zaman tünelinin içinde sanki, tenim sen kokuyor ara sıra. Ve işte o zamanlarda seni ne kadar çok özlediğimi anlıyorum. Aşk mıydı bu? Sevgi miydi? Adı neydi bizi heycanlandıran ve ortada buluşturan şeyin? Tüm bunların cevaplarını ararken öylesine yoruluyorum ki, dinleneceğim, başımı koyup huzurlu düşlere gideceğim bir dize, bir kucağa ihtiyacım oluyor kimi zaman. Ve bu zamanlarda seni ölesiye istiyorum yanıbaşımda... Bütün bu olanları sana anlatmak, senin önünde hıçkırarak ağlamak istiyorum. Ve saçlarımı okşamanı...

Çok özlüyorum. O anlarda keşke ölmeseydi diyorum. Keşke burada, hayatımda olsaydın, ve ben bütün sakarlıklarımı, bütün kaygılarımı, bütün pişmanlıklarımı sana anlatabilseydim. Beni sakinleştiren sen olsaydın, beni kucağına alıp yatağımıza götüren ve bütün günün yorgunluğunu beni izleyerek üzerinden atan, ben uyuyana kadar ellerimi bırakmayan sen olsaydın diyorum. Sabah olsaydı, bana kahvaltılar hazırlasaydın ve çayımı yudumlarken bana gazetede gördüğün önemli şeyleri okusaydın, ben ilgilenmeseydim ve sen çocuğunu azarlar gibi beni azarlasaydın diyorum. Kahvaltıdan sonra uzun yürüyüşlere çıksaydık, bilmediğimiz yerlere bilmediğimiz insanlarla tanışmaya gitseydik diyorum. Yağmurlu havalarda gök gürlemesinden korkup sana sarılsaydım, sen beni sakinleştirseydin diyorum. Ve bazen keşke bir kızımız olsaydı diyorum. Ellerinden sıkıca tuttuğumuz minicik bir kız çocuğuna sahip olsaydık... Ama bunların hepsi bir toz bulutu gibi hayalden öteye gidemiyor. Öldüğün günü düşünüyorum çoğu zaman. Yaz ayının en sıcak günüydü o gün, ben dünyanın en mutlu insanı olmaya adaydım adeta. Günlük koşuşturmanın ardından kendimi eve zor atmıştım, ayaklarımı uzatıyordum ve kahvemi yudumluyordum. Sonra telefon çaldı, ve sen öldün. Bazen diyorum ki keşke o gün açmasaydım o telefonu... Keşke buz tutmasaydı gece, keşke mutluluğum yok olmasaydı diyorum. Keşke ölüşüne tanık olmasaydım, keşke ölmeseydin diyorum! Öyle çaresiz kalıyorum ki bunları düşündüğüm anlarda, öyle yalnız öyle kimsesiz ve öyle sensiz kalıyorum ki... Seni hatırlatan her şeyden kaçmak istiyorum. Her şey unutuluyor ama ölüm unutulmuyor biliyorum, her şey geçip gidiyor ama sen gitmiyorsun biliyorum. Her şey anlamını yitiriyor ama beraber geçirdiğimiz günler asla anlamsızlaşmıyor biliyorum. Çünkü sen başkaydın, çünkü sen herkesten ve her şeyden daha anlamlıydın. Ve biliyor musun ben koca adam, her izlediğimde Leon'u, oturduğum yerden Mathilda'nın kafasına sıkmak istedim... Ve ben koca adam, ve ben senden sonra, adının geçtiği her şeyi öldürmek istedim. Ve ben koca adam, senden sonra yok olmak istedim. Bulutlarda kök salmak istedim. Ben seni çok özledim. Sensiz uyuduğum her gece bu sancı dinsin istedim. Çok mu şey istedim? 

 
 
20.01.12
 
Toplam blog
: 17
: 537
Kayıt tarihi
: 07.12.11
 
 

Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dramatik Yazarlik Bölümü Öğrencisiyim. İzmi..