Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '07

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Sandık Lekesi ve Gümüş Kemer

Sandık Lekesi ve Gümüş Kemer
 

Resim alıntıdır


Küçük kireç boyalı odanın kapısının arkasında yüksekçe bir yere koyduğu, turkuaz renkli, üzeri çiçek motifleriyle süslenmiş eski tahta sandığın başına geçtiğinde onu merakla izlerdik. Elleri titreyerek anahtarı sokar ve yavaş yavaş açardı sandığın kapağını. Çok nadir açılırdı o tahta sandık, sanki içinde define saklardı. Sandık açıldığında ilk gözümüze çarpan o kumaşların, örtülerin üzerinde  sayıları en fazla birer tane olan elma, armut en çok da ayva olurdu. Ekşimtırak meyva kokusu küçük odanın rutubet kokusunu bastırırdı hemen..

Bir anlam veremezdim o yaşlarda. Neden meyvaları oraya koyardı? Ne kadar kıymetliydiler ki onun gözünde, sandığa saklardı! O esnada orada en az  4-5 çocuk olduğumuzdan incecik dilimlerle bize paylaştırmaya çalışırdı. Bir de tavanda asılı üzüm ve kavunlar ve bez keselerde kuru üzüm aklımda kalanlar. O zamanlar buzdolabı ya da mutfak mı var? Her şey aynı odada, kıymeti fazla olanlar ise turkuaz boyalı, küçük tahta sandıkta.

Sandığın dibinde neler vardı, hiçbir zaman göremedim ben. Yalnız annemin anlattığına göre bir gümüş kemeri varmış. Annem istemiş vermemiş ona. "En sevdiğime vereceğim," demiş. 3 kız, 4 erkek 7 çocuğu ve 25 tane torunu vardı anneannemin. Öksüz veya yetim olan torunlarını daha çok severdi ve bize karşı her zaman korurdu. Bana ise farklı bir bakışı vardı, sevgiden öte, takdir ederdi hep, beğenirdi. Ben o zamanlar delik çorapları atmaz, yamalık yapardım.Elde dikiş dikmeyi erken yaşlarda öğrenmiştim. Hatta ona birkaç tane pazen gecelik bile dikmiştim.Kendine benzetirdi beni.

Yıllarca dile getirmedim, içimden o gümüş kemeri bana vereceğini hayal ederdim, çünkü en iyi ben saklarım, diyordum kendi kendime..Üstelik beni de seviyordu hani. Yıllar sonra anneannem hakkın rahmetine kavuşunca kenarında eski yazıları olan antika bakır kaplarını ve o canından kıymetli eşyalarını dağıtmışlar, eskiciye satmışlar veya çocukları paylaşmışlar. 

Ve ben birgün anneme o kemerin akıbetini sordum. Annem de hevesliymiş meğer, en büyük teyzeme verdiğini söyledi, homurdanarak. "Onlar takmaz onu, dedi. Ben olsam takardım." Üzüldüm, ama anneannem haklıydı, "en sevdiğime vereceğim," demişti zaten. Tabii ki en sevdiği ilk gözağrısı kızı olacaktı,  bana mı kalacaktı o kadar kişiden?

Turkuaz renkli tahta sandığın ön tarafında daire şeklinde avuçiçi kadar küçücük bir ayna vardı, orada kendimize bakıp dil çıkartmayı çok severdik, ama anneannem kırarsınız, diye yaklaştırmazdı bizi.

Ne kıymetliydi eşyaları!..

Pencere önündeki sedirin üst kısmında köşede, rengarenk üzerinde güvercin resimleri olan, sırları yer yer dökülmüş bir ayna daha asılıydı.Çerçevesine en küçük dayımın askerlik resmi sıkıştırılmıştı.. Aynaydı ama ona da bakılmazdı...

Zaten bakılsın, diye asılmamıştı, o sadece küçük odanın duvar süsüydü. 

*******

Geçenlerde bir belgeselde izledim, eski elişlerini toplayan bir antikacı anlatıyordu:

" Hanımlar sandık lekelerini sakın yıkamasınlar, örtünün asıl değeri orada," demişti. Sandık lekesi neden olur, diye sorulunca da, eskiden güvelere karşı sandıkların içine ayva konurmuş, dedi. Meğer sandık lekeleri güvelere karşı sandığa konulan o ayvalardan olurmuş.

İzlerken anneannemin sandığı ve ayvası geldi aklıma. Bir şey daha öğrenmiş oldum:

Her şeyin ilacı doğada gizli, değil mi?

Sandıkla başladık, sandıkla bitirelim:

SANDIK ODASI

gün ışığıyla yıkanmış küskün bir yıldız
gibi akıp geçtin
sessizliğimizin üstünden
oyalanacak bir şey bile bırakmadın
tozlanmış, dalgın bakışlarımıza
ne zaman, nerede bir şey yitirsek
burada bulacağımızı sanırdık
bu sandık odasında
mümkünmüş gibi
balkonda unuttuğumuz nice yazlardan sonra

MURATHAN MUNGAN




 

 
Toplam blog
: 480
: 2046
Kayıt tarihi
: 27.03.07
 
 

Üstkimliği ile insan, altkimliği yeterince kalabalık birisi; Eş, anne, öğretmen emeklisi. Doğa, H..