- Kategori
- Şiir
Sandras Dağı'nın Püskürttükleri, şair Yerkesik doğumlu Mehmet Karabulut'un kitabı
Şair Mehmet Karabulut'un kitabı
Sandras dağının püskürttüğü şair Mehmet Karabulut Yerkesikli. Yerkesikliler bilecektir, belki de onu Muhammed ismi ile tanırlar.
Küçük yaşında çıkmış Yerkesik’ten. İlkokul yaşamından sonra. 1925 doğumlu. Daha sonra Yüksek Öğretmen Okulu’nun öğrencisi olarak Edebiyat Fakültesi’ne girmiş. Felsefe okumuş.
Mehmet Karabulut şu an İstanbul’da. Bir hayli yaşı ilerlemiş, şu an elleri ile kalemi tutmasa da yüreğini, düşüncelerini tutmuş, Mehmet ağabey, Yerkesik sevgisini.
Son kitabı için Mehmet Karabulut ağabeyim söylemiş, eşi Belgin Hanım kalem tutmuş dizelerine. Kitabının içinde eşi Belgin Hanıma yazılmış şiir de var.
Mehmet ağabeyin 20’ye yakın şiir kitabı var, şiir yaşamının düşleri, gerçekleri olmuş. Kitaplarında “insancı Anadolu duygusu yaklaşımı ile halkın gerçeklerini, özlemlerini dile getirdiği yurt ve dünya olgularıyla barışcı, insan sevgisi ile örülmüş imgelerine rastlanır.”
Bir de özlemlerine “memleket” sevdası düşmüş. Yüreğini gitgide “memleket” sevgisi yakmış. Memleketi Yerkesik özlem olmuş. Şiirleştirmiş, yaşamının bir parçası olarak, topraklarını yüreğiyle , şiirleriyle ıslatmış.
Onun akranları(yöresel ağız) kimlerdi? Sandras’ın püskürttükleri kitabı geldiğinde şiirlerinden okurken gözüme çarptı.
Nalbant Mustafa başlıklı dizelerinde şöyle diyor:
Yakışıklı oğlandır nalbant Mustafa
On sekiz yaşında
Rüzgar gibi dolaşır gece sokaklarda
Ve lakin gündüzleri düşünceli
Kalın kara kaşları çatık
Başparmağının ezilmiş tırnağındadır gözleri.
Bahsettiği kişi Mustafa amca( Öztürk ) olmalıydı. Yerkesik’te oturuyor, Mustafa amca. Onun da bir hayli yaşı ilerlemiş. Ancak düşünceleri sağlam. Vaktiyle yaptığı iş onu demir bilemiş, örs tutmuş.
Nalbant Mustafa amca Mehmet( Karabulut) ağabeyim için ilkokulda numarasını bile bilirim, 2’ydi diyor. Onunkisi 76 imiş.
Mehmet ağabeyin yazdığı nalbant Mustafa dizelerini Mustafa amcaya da okudum. Sevindi. Sordum; Rüzgar gibi dolaşır mıydın gece sokaklarda dedim, güldü. Eh yaş on sekiz tabii dedi. Fırtına gibiyiz.
Söz açılmışken nalbantlığını konuştuk, Mustafa amca ile. O da 1926 doğumlu. Yerkesik’ten hep giden olmuş Mustafa amca, dedim. O, evet benim zamanımda ilk giden Cemal Özsoy’un oğlu Muammer Özsoy’du diyor. Sonra Recep Berberoğlu vardı, o gitti diyor.
Mustafa amcanın ağabeyi Azam’ın Yerkesik çarşı meydanında bir dükkanı varmış. Nalbantcılık yapmış. Alman harbinde ağabeyini askere götürmüşler. Ağabeyi onu çırak olarak dükkanına götürmek istediğinde ben gitmem, çırak olmam demiş, Mustafa amca.
Ama ağabeyi onu aldatmış, çıkmam örse, çırak olmam deyince. Elbise, pabuç alırız diye ikna etmiş, dükkanına götürmüş. Bir hafta sonra örse çık deyince, çıkmam dese de Mustafa amca öylelikle çıraklığı öğrenmiş. Haftada 25 kuruş almış ağabeyinden. Örneğin ekmek o zaman beş kuruş imiş. Hatta ekmeği bölerek satarlardı, diyor.
Zanaatım sayesinde kimseye muhtaç olmadım, diyor. Allah razı olsun öğretti, diyor. 25 kuruş para çok du o zaman, diye anlattı eski günlerden.
Şimdi ne nalbant kaldı, ne zanaatın dalları. Ben 94 yılında göreve geldiğimde Mustafa amcanın sosyal salonun karşısında bir yeri vardı, nalbantlığına orada devam ederdi. Sonraki yıllar biraz evinde devam etti ve yaşı itibariyle bıraktı.
Hayvanı, eşeği olan ne yapıyor diye sordum. Evvelce Ali Sarıoğlu vardı, öldü. Mehmet Uzun’un babası Fevzi vardı, diye bahsetti.
Şimdi onun öğrettiği Yerkesik Çatak bağyaka köyünden biri yapıyormuş.
Nalbantlık zor ve tehlikelidir, diye anlattı Mustafa amca. Hayvan ağzından hasta olunca en (kan) alırız diyor. Sonra tuzla ovarız, bir defa tam tuzla ovarken elimi kaptı hayvan, diyor.
Nalbant Mustafa amca Dersim’den söz edince biraz politikaya girdik, ancak politika ülkenin politikası idi.
O Dersim olaylarında çıraktım, diyor. Kürtleri dağıttılar. Hatta bir tanesi buraya geldi, diyor. Sarıların şu an evime giderken bir taş duvarları kalmış oda, bir yer vardır. Gelen, giden misafirler orada kalırdı, diyor. Bir erkek, birkaç kadın orada kaldılar. Adı Mehmet’ti diyor. Ağabeyimin yanına gelirdi Dersim’den gelen mektubu okuturdu, mektup yazdırırdı, diye söyleşti o günleri.
Biraz o günlerin Dersim olaylarından ve devletin politikalarından söz ettik, Mustafa amca ile.Kendi şairimiz Mehmet karabulut kitabında yazmasaydı Nalbant Mustafa’yı bu söyleşiyi yapacak mıydım Mustafa amca ile. Zanaatı dile getirecek miydik?
Şimdi her şey teknolojiye yenik düştü, duygularımız, düşüncelerimiz, içtenliğimiz bile.
Mehmet Karabulut’u Yerkesikliler, o dönemden büyüklerimiz anımsayacaklardır. Ancak çıkıp gideli öyle çok olmuş ki, araya Sandras’ın soğuk karları Yerkesik’e yağsa da Mehmet ağabey yüreği ve duygularıyla ısıtmış memleketini, şiirlerinde insanını, halkını, dağlarını, ormanını, deresini sevmiş, irdelemiş getirmiş duygularını, sımsıcak kahvede Yerkesik insanlarının içine karışmış düşleri, özlemleri, duyguları.
Kitapları ben de var, okumak , görmek, incelemek isteyen merak eden Yerkesikliler görebilirler, söyleşebilirler benimle.
Ulusa karışmış, evrene Şair Mehmet Karabulut o aydın, o olayların yalın duygusu, sevgisi. Toplumcu. Gerçekçi. İçinden geldiği gibi, özlediği gibi yüreği.
Bir Yerkesikli olarak kendisine selam ve sevgilerimizi bu karşı tepelerin, Marçalların eteklerinden, türkülerimizden,Damla Deresi’nde yıkanan şiirinden yanık özlemini paylaşarak, buluşarak gönderiyoruz. ..
Kitabının ilk sayfasına şöyle diyor; “Işıyan ve ışıtan Nabide Kılınç’a, Yerkesik’e selamlar, sevgilerle…
Teşekkürler Mehmet ağabey…Duygularımız seninle…Işıyan yüreğinle….
Marçal Akşamları şiirinden bir parça ile yazımı bitiriyorum.
Marçal köylerinde çocuklar
Sığır, sıpa güderlerdi.
Böğürtlen kümelerini taşlayıp
Yılanlar kaçtıktan sonra
Ellerini, yüzlerini, ağızlarını
Böğürtlen karasıyla sıvarlardı.