Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Santorini gezi notları

Santorini gezi notları
 

22.06.2006 Yaklaşık on gündür Girit’teyiz. Hanya, Retimnon, Iraklion ve şirin Agios Nikolaos’ tan sonra Santorini’ ye gitmek istiyoruz. Agios Nikolaos’un küçük limanında , Lane Lines’in feribotunu beklerken, Girit’in direnişlerle dolu tarihini, Knossos Sarayının , günümüze gelebilen ihtişamlı geçmişini, ama en çok bu toprakların yazarı Nikos Kazancakis’in , mezar taşında yazılı şu kelimeleri düşünüyordum; hiçbir şey beklemiyorum.

hiçbir şeyden korkmuyorum

ben özgürüm.

Yunanistan’a ait Ege adaları ulaşımında deniz taşımacılığı ulaşımı çok düzenli ve yoğun olarak hydrofil, deniz otobüsü ve feribotlarla sağlanıyor. Biz, feribotun güvertesinde, gün batımının kızıllığıyla tutuşan Ege’yi, tarih boyunca eksilmeyen deniz savaşlarının uğultularını, yüzyıllar boyunca oluşan depremler neticesi değişen coğrafyaları, Afrika sahillerine uzanıp yerle bir eden tsunamileri düşünürken, bu güzelim bölgede bundan sonra doğa ve insan eliyle, acı veren hadiseler yaşanmamasını diliyoruz.

Beş saat süren bir deniz yolculuğu ; bizi Santorini’nin Athinios limanına getiriyor. Ancak, feribot ve hydrofillerin yanaşabildiği için kruvaziyerler deniz’de demirleyip, botlarla sempatik Fira limanına indiriyorlar yolcularını. İner inmez ellerinde otel ve pansiyon broşürleriyle çığırtkanların muhasarasına uğruyor, neden sonra barikatı aşıp, Yunanistan’ın ulusal otobüs işletmesi KTEL’in bizi Santorinin merkezi sayılan Fira’ya götürecek otobüsüne yetişebiliyoruz. Gece saat 12 olmasına rağmen Fira kıpır kıpır. Kalabalık ve daracık sokaklar arasında yön duygularımızı kaybetmiş olarak otel arıyoruz. Neticede, kalabileceğimiz standartlarda bir otel’e ulaşıyor ve Santorini yaşamına giriyoruz.

23.06.2006 Sabah, saat beşte kalkıyor , dar sokaklarına çıkıyor ve Santorini’nin hafızalara kazınmış panoramaları ile tanışmaya başlıyorum.Karşımda Kaldera , halen aktif, üzerinde herhangi bir tesis ve yapılaşma, bir tek ağaç yok.Santorini’ye sokulmaya çalışan dil balığına benzetiyorum. Sabahın bu erken saatinde akşamın yorgunluğundan olsa gerek, ortalıkta kimseler yok. Kaldera’nın arkasında devasa bir kruvaziyer beliriyor ve Skalafira önlerinde demirlemeye hazırlanıyor. Skalafira , Fira’nın 270 m. altında, deniz kenarında ve 580 basamaklı kıvrılarak uzanan dik merdiven ile veya teleferikle ulaşılabiliyor. Sessizlik içinde nal sesleri duyuyorum. Yolcu gemisinden inecek turistleri yukarıya, Fira’ya taşıyacak katırlar bunlar. Yılların alışkanlığı içinde, disiplin içinde iniyorlar dik basamakları. Fotoğraf makinesi elimde, fotoğraf avına başlıyorum. Mavi, beyaz, pembe, gözalıcı tüm renkler, sanırım hiçbir mekanda böylesine sempatik güzellikler oluşturamaz. Neden sonra dört saattir dolaşmakta olduğumu fark edebiliyorum. Güneş yükselmiş, fotoğraf büyüsü dağılmış. Otele eşimin yanına dönüyorum.

Sıcaktan korunmanın en iyi yolu denize girmektir diyerek , Santorini’nin en büyük plajı Kamari sahillerine atıyoruz kendimizi. Tüm sahiller, siyah volkanik çakıl ve kumla kaplı. Sağ tarafımızda, 370 m. yüksekte Mesa Vouna burnu tepesinde Antik Thira bulunuyor. Güneşlenmekten vazgeçip , yukarıya doğru kıvrılarak çıkan yollara vuruyorum kendimi. Yolda genç bir sürücü, sıcaktan kanter içinde kaldığımı görmüş olmalı ki, yanaşıp Antik Thira Müzesinin saat 14.30’da kapandığını söylüyor. Yunanistan’da böyle sürprizlerle daha önce de karşılaştığım için yadırgamıyorum. Geçen yıl Nisiros adasında , siesta nedeniyle kapalı olan benzin istasyonunun açılması için, kiraladığımız araç içinde üç saat beklediğimi hatırladım.Her şeye rağmen parkuru tamamlamaya karar verip, tırmanışa devam ettim. 3500 yıl önce gerçekleşen volkan patlamasının yerle bir ettiği Minos Uygarlığı’nın, 1866 yılında oluşan depremde tesadüfen bulunması, arkeologların çalışmaları çarpıcı ürünleri gün ışığına çıkarmış.

Akşam üzeri, güneşin yumuşak ışıkları altında, daha da hoş görüntüler alıyoruz Fira’da. Özellikle, Santorinin tanıtımında simge haline gelmiş olan mavi damlı, beyaz kuleli Agiou Mina kilisesinin , akşam kızıllığında tutuşan denizin fonu önündeki görüntüsü unutulur gibi değil.

24.06.2006 Bugün programımızda Akrotiri var. Volkanik patlamanın küllerinin, mucizevi şekilde erozyondan izole ederek günümüze ulaştırdığı bir antik yerleşim de Akrotiri. Otobüsten inip, gişeye yöneldiğimizde şok oluyoruz. Böylesine önemli ve izleyici akınına uğrayan Akrotiri’nin bu yaz ziyarete kapalı olduğunu okuyoruz .Çaresiz, 1 km. ilerideki Kokkini Amos sahillerine yürüyoruz.Kamari plajındaki siyah dokunun aksine, burası kırmızı volkanik dokudan oluşuyor.Saatler ilerledikçe , ilk geldiğimizde bomboş olan sahil yoğun insan akınına uğruyor. Akşamüzeri, Santorini’nin kuzeyinde yer alan Oia’ya gitmek üzere geri dönüyoruz. KTEL otobüs işletmesinin adanın her köşesine düzenli seferleri var, üstelik hareket saatlerinde hiç kaymalar olmuyor, gerçi küçücük bir ada olan Santorini’de yoğun bir araç trafiği göze çarpmıyor. Geleneksel varil damlı evlerin yoğun olarak bulunduğu Oia, çarpıcı renkleri ve adaya özgü mimarisi ile film platolarını andırıyor. Setli sokakları , daracık sokakları hava kararmadan fotoğraflayabilmek endişesiyle nefes nefese kalıyoruz. Gece, Rembetiko müziği çalan bir tavernada yorgunluğumuzu atıyor ve Fira’ya dönüyoruz.

25.06.2006 567 m. yüksekliğindeki Profitis İllias dağı denize doğru inerek, MesaVounoburnu adını alıyor. Denize bakınca solda Kamari , sağda Perissa bulunuyor. Giderek artan sıcak bizi Perissa sahillerine atıyor. Perissa 8 km. boyunca uzanan sahili ve hemen arkasındaki Bizans döneminden kalan St. İrene şapeli ile eski bir yerleşim. Günlerden Pazar olduğu için sahilde ve tavernalarda Yunanlılar çoğunlukta. Kadınlı erkekli oyun oynuyorlar, ritimler, figürler ne kadar tanıdık geliyor. Coğrafya , kültürlerin oluşumunda ne kadar belirleyici diye düşünüyorum.

Akşamüzeri yine seyrine doyamadığımız Fira’nın daracık aldırımlarındayız. Güneşin yorulup, ışıklarının yumuşadığı saatlerde Fira’dan Firastefano’ya daha sonra İmerovigli’ye yürüyoruz, fotoğraf çekiyoruz. Buralarda gün batımını izlemek kült olmuş sanki. Güneş, Ege’de denizin içine düşüyor, yakıp kaynatarak kızartıyor, insan ruhlarını uhrevi girdaplara atıyor.

26.06.2006 Bugün, Santorini’nin içinde yer aldığı Kyklad tarihini yakından tanıma amacıyla ; Prehistorik Thira Müzesi ile Arkeoloji Müzesini ziyaret ediyoruz. Prehistorik Thira Müzesinde bulunan 6000 yıl öncesine tarihlenen zeytin yaprakları ve ağaçlardan oluşan fosiller ile M.Ö 1450 yıllarındaki büyük volkan patlamasının gizleyip, 1866 depreminin ortaya çıkarttığı Kyklad ve Minos Uygarlığına ait eserler şaşırtıyor. Antik yemek ocakları, şiş kebap aletleri, oltalar, vazolar, duvar resimleri hayranlık uyandırdığı kadar, eş zamanlı Anadolu Uygarlıklarını birkez daha incelemek gereğini hatırlatıyor bana. Arkeoloji Müzesinde de Akrotiri’den çıkarılan eserler yer alıyor. Pithoi denen erzak saklama kapları, vazolar, ritüel heykelcikler, özellikle kabartma desenli Minos vazoları , bir doğa olayının ne kadar gelişmiş uygarlıkları yok ettiğini tüm hüznü ile anlatıyordu.

Öğle sıcağını hediyelik eşya mağazalarında atlatmaya çalıştıktan sonra, akşam üzeri yine Fira, Firastefano ve İmerovigli hattında mevzilenip Ege’yi soluyup, yaşamaya başladık.

27.06.2006 Santorini’de son günümüz.Akşam üzeri , Hellenic Seaways’e ait feribot, bizi Yunanistan anakarasına götürecek, Teselya ve İyonya keşiflerine başlayacağız bu kez.Eşyalarımızı, Demis Roussos’a benzediğini söylediğim için çok sevinen otel sahibine emanet edip, soluğu Oia’da alıyoruz eşimle. Geleneksel evlerin bulunduğu turistik zon’dan uzak yerleşimlere iniyor, belki daha bakımsız, ama daha yalın eski evlerin geçmişlerinde kaybolmak istiyoruz.Güneyinden kuzey ucuna kadar bir kez daha harmanlıyoruz Oia’yı. Giderek bu panoramanın, bu denizin ve renk cümbüşünün sonuna geldiğimizi hissettikçe hüzünleniyoruz.

Bu akşamüzeri artık Fira veya İmerovigli’de değiliz, feribotun hareket limanı olan Athinion’da feribotun hareketini bekliyoruz. Kaldera ile Santorini’nin arasından geçerken son kez, özlemle bakıyoruz mavinin ve beyazın egemen olduğu coğrafya’ya.

Yaşadıklarımızın rüya olmadığını anlamak için, fotoğraf makinemin ekranından 1500’e yakın fotoğrafa bakabilmek yeterli oluyor.

Metin Denizmen

 
Toplam blog
: 80
: 6572
Kayıt tarihi
: 04.03.07
 
 

Hayatın anlamı; anlamlı yaşamaktır. ..