Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '14

 
Kategori
Futbol
 

Sapanca efsaneleri 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17

Sapanca efsaneleri 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17
 

Zaman zaman Sapanca'mızda iz bırakmış, hayatta ve merhum olan insanlarına yer verdiğimiz "Sapanca Efsaneleri" başlıklı yazılar yazıyoruz.
Şu ana kadar Sadettin Tantan, Rahmetli Fikret Timuremre, Fatih Küçükbalkaya ve dedem Hasan Ozan'ı konu ettik.
Bu yazıda Sapanca'nın yeşil sahalarıda iz bırakmış ve çoğu benim jenerasyonumdan olan insanlarına yer vereceğiz.Yetenekleriyle hepsi birer yıldız olan bu insanların farklı nedenlerle kariyer anlamında hak ettikleri değeri bulamamalarına karşın, onların değerlerini bir nebze olsun iade etmeye çalışacağız.
Onlardan kurulu efsane bir 11; efsane bir hoca ve efsane bir başkanla efsane bir takım oluşturacağız.
Serkan Ateş
Modern futbolun "kaleciler atletik olmalıdır" kabulune karşı verilmiş bir manifestonun, İtalya'daki adı "Buffon'sa" Sapanca'daki adı da Serkan Ateş'dir. Mahallemizin abileri, Aydın Gevren, Yusuf Balkaya, Levent Koçtürk, Özkan Ateş, Tuncay Arapoğlu gibi büyükleri yaptıkları maçlara bizi de alsınlar diye ciğerci dükkanı önündeki kediler gibi bekleşirken onların arasında Serkan'ın kaledeki yeri hep hazırdı. Kalecilerde daima bir sigorta eksik derler ya, inanmayın. Çünkü herkesin golcü olmak istediği bir oyunda kaleye geçmek, bir divanelik değil tam manasıyla bir yürek işidir. Serkan'da da o yürek misliyle vardı. Ne Lale ile Necmi Bakır Amca'nın bahçesi arasındaki dereye kaçan topları almaktan erinirdi, ne de öğleye kadar Endüstri Mesleğin idmanından gelip öğleden sonra Sapancaspor'un idmanına çıkmaya yerinirdi. Efsane onbirimizin kalesindeki bu dev adam bir işi sevgiyle yapmanın insan şekliydi desek abartmış olmayız.
Cenk Saruhan
Defansif oyunculara yapılan "kazma, takoz, top geçer adam geçmez, balta" gibi yakıştırmaları Sapanca'da futbol terminolojisinden söküp atmanın savunmadaki son adamıydı Cenk. Bir liberonun sertliğe, zamanlama ve vuruş becerisi kattığında futbola neler kazandırdığının eylemsel kanıtı olan bu adamın kendine has hareketlerinden biri de alnının üzerine düşen saçlarını Naim Süleymanoğlu gibi üfleyerek, veya Rıdvan Dilmen gibi eliyle arkaya atarak yüzünden uzaklaştırmasıydı. Servet Çetin'in kendine has hareketlerini düşününce Cenk'in sadece bu yönüyle bile ondan 3 gömlek iyi olduğunu düşünüyorum. Biraz şanslı olsa oyun zekası yüksek bir libero denilince akla, Beşiktaşlı Gökhan Keskin'den sonra onun adı gelebilirdi.
Kürşat Hatas
Rahmetli babası Muzaffer Amca'nın lakabı gibi "Sükse" li bir oyunu vardı Kürşat'ın. Sağa sola doğru belirgin fülelerle attığı deparlar ve reklam tabelası gibi geniş omuzlarıyla hemen tanırdınız onu. Hayata dair pozitif tutumunu sahada ve dışında arkadaşlarıyla paylaşma konusunda son derece iyi olan Kürşat, bir takım arkadaşının çok ötesindeydi. Ertuğrul Sağlam'ın gol kralı bir forvet olarak futbola başlayıp, sıkı bir defans oyuncusu olarak veda etmesi gibi Kürşat da forvet arkası oynayabilen bir sağ açık olarak başladığı kariyerini sağ koridorun gediklisi bir savunma oyuncusu olarak sonlandırdığından Kürşat'a savunmanın sağında forma veriyoruz. Futbol sevgisinin uzatmalarını Kırkpınarspor'da yönetici olarak oynayan Kürşat, " futbol sadece futbol değildir" in haklılık payıydı.
Hüsnü Filoğlu
Sergen Yalçın, Elvir Baliç, Alex De Saouza gibi saf kan sol ayaklı oyuncuların sağ elleriyle yazdıklarını görünce biraz şaşırırsınız. Piere Van Hoijdonk'da tam tersi vardır mesela. Ayakta sağ, elde solaktır. Benzer birşey yapmak için göle ters elinizle taş atmayı deneseniz komik görünürsünüz. Hüsnü de bu özel oyuncular gibi ayakta saf kan sol, elde sağını kullanan güçlü bir sol bekti. Asla yerini kaybetmez, tüm defansın pozizyon almasını sağlamada bir libero gibi ustalıklı davranırdı. Kırkpınarlı Hüsnü, tam bir asker ve Sapancaspor'un Türk futboluna armağanı olabilecek centilmenlikte bir oyuncuydu.
Aydın Şahin
Karpatların Maradonası denince akla, o inanılmaz sol ayağı ile nasıl George Hagi geliyorsa, Hacımercan'ın Maradonası denilince bir pergel gibi her yöne dönebilen sağ ayağıyla Aydın gelir. Sapanca'mızın en özel oyuncularından biri olan Aydın, müthiş oyun zekası ve bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle modern futbolun, modern oynanamadığı zamanlarının Sapanca'sında, izlemeye doyulmayan bir futbol resitaliydi adeta. Onu seyretmemiş olanlar varsa bu sene Fenerbahçe'de oynayacak olan Diego Ribas'ı izlerlerse neler kaçırdıklarını daha iyi anlayabilirler. 4 4 2 düzeniyle sahaya dizilen onbirimizin merkez ortasahasında Aydın ve Bülent ikilisine görev veriyoruz.
Bülent Belat
Bülent herzaman, oyun anlayışıyla Alman Littbarski'yi hatırlatmıştır bana. Bunun Littbarski'nin parantez bacaklarından kaynaklandığı düşünülmesin hemen. Bu benzerlik, Littbarski'nin aynı Bülent gibi hiç beklenmedik bir anda beklenmedik bir soğuk kanlılıkla topu terse oynayarak oyunun seyrini aniden değiştirebilmesinden ileri geliyordu. Saçlarına kısım kısım düşmüş akların, içindeki futbol sevgisini hiçbir zaman hiçbir yerde ve hiç ağartmadığı bu adamın eski günlerinden fazla birşey kaybetmediğini " Sapanca Olgunlar Turnuvası'ndaki " performansıyla bir kez daha izledik.
Harun Topçu
Hepimizin ortaokul yıllarından bildiği su ile ilgili iki şey vardır. İlki, suyun 2 Hidrojen,1 Oksijenden oluştuğu; ikincisi konulduğu kabın şeklini alan bir madde olduğu. Grekoremen güreş dalında da Türkiye dereceleri olan Harun, aynı su gibi, karşı karşıya kaldığı defans oyuncularının aralarındaki boşluğun şeklini alarak bir şekilde aralarından sıyrılmayı başaran sıradışı bir sol açıktı. Topu sürerken yere öyle yakın giderdi ki; şimdi yere yapışacak diye düşündüğünüz anda ilginç bir şekilde rakibini geçmiş olurdu. Komple bir sporcu olan Harun da Sapanca'nın özel oyuncularından bir tanesiydi.
Serkan Başar
Uzunkum Köy'ümüzün Sapanca'ya hediyesi olan sporculardan Hakkı Başar'dan sonra en fantastik ismiydi, Serkan. Her futbolcunun Allah vergisi bir sürati olabilir. Lakin topla süratli olabilmek sizi Rıdvan Dilmen, Metin Tekin, Gareth Bale, Arjen Robben veya Serkan Başar yapan birşeydir. Arjantinli "Kanijya" gibi, topla kopup giden Serkan'ın Sapancaspor'un genç takımında birlikte oynarken Erenler Stadının toprak zemininde Sakaryaspor'a attığı o 2 golü dün gibi hatırlıyor ve büyük bir kariyer yapamayışına çok daha fazla üzülüyorum. Tamamının genç milli olduğu Sakaryaspor defansını öyle bir peşine takışı vardı ki, tümü Sekan'ın sırtındaki Yeşil-Beyaz formada 9 yazdığını büyük ihtimalle o, gole sevinirken görmüş olmalıydılar. Ve eminim içlerinden aynı anda şunu sordular kendilerine :" Kim ulenn bu herif?"O'nun adı Serkan Başar'dı.
Murat Cebeci
Bir yanda yabancı sınırlaması olsun mu olmasın mı tartışmaları arasında abuk subuk gurbetçi oyuncuları milli takıma devşire dursunlar, diğer yanda Burak Yılmaz, Emre Belezoğlu, Gökhan Töre gibi tipleri endüstriyel futbol teranesiyle yıldız diye gözümüze soksunlar; biz hala Murat abi gibi değerlerin birer yıldız olarak hak ettikleri yerlere gelememelerine üzülüp duralım. Murat abi yaşı itibariyle Sapanca'daki bu takımdan iki önceki jenerasyonuna dahil bir abimiz olsa da Sapanca'mızın gelmiş geçmiş tüm futbolcuları arasında Avrupa kariyerine sahip tek futbolcusu olması nedeniyle ona takımımızın kaptanı olarak forma veriyoruz. Finlandiya ligi gibi fizik gücüne dayalı bir ligde üst düzey futbol oynamış Murat abimizin bu özelliğini Sapanca'da ilk defa duyanlar mutlaka olacaktır. Lakin hiç şaşırmasınlar çünkü; eğer genetik piyangodan Murat abinin şansına çıkan şey, 80'li yıllarda doğmak olsaydı eminim o müthiş sol ayağıyla yaptığı varyeteleri her hafta sonu Premier Lig veya La Liga özetlerini veren programlardan izliyor olurduk.
Celal Yavaş
Mahalle maçları yaptığımız Polis lojmanlarının hemen yanındaki toprak saha, şimdiki pazar yerinin İstasyona yakın tarafındaki yağmur yağınca balçık saha, Vakıf otele inilen alt geçidin yanındaki tozlu saha, Güldibi'ndeki yarı çim yarı toprak ama tamamiyle otlak saha, Şafakevler'deki yoldan yüksek dörtgen saha, Otoban henüz açılmamışken Sasa tesislerinin olduğu yerde bildiğin otoban yola kale dikip oynadığımız asfalt saha, Lale'nin bahçesindeki çınar ağaçlarının birer defans oyuncusu gibi tam ortada durduğu kenarı hendek sahada oynarken birer çocuktuk. Celal'le futbol topu arasında bir anlaşma varmış da sanki onlar istemezse topu onlardan kimse alamazmış gibi topla oynamaz tam manasıyla onunla raks ederdi. Sonra büyüdük Celal 44 numara kıranpon giymeye başladı. Ne o yeteneğinden en ufak birşey kaybetti ne de büyük ayaklı futbolcular teknik olmaz diyenler haklı çıktılar. Celal böyle düşünenlerin sus payıydı. Aynı John Karev, Zlatan İbrahimoviç, Van Nisterroy gibi...
Faruk Turan
Mahmudiye Köy'ünün saha içindeki sertliği ile saha dışındaki sakinliği arasında Mahmudiye'nin yüksek yerleri kadar fark olan Faruk'un sert oyunu futbolun erkek oyunu olduğuna net bir kanıttı. Ondaki hırçınlığın hedefinde her daim futbol topu vardı ve bu hırçın oyun tarzı, cirkefliklerinin bahanesini agresif oyunda bulan günümüz çakma yıldızlarınınkine hiç benzemiyordu. Bu yüzden Faruk ve futbol topu iki düşman kardeş gibi olsalar da birbirlerine çok yakışıyorlardı. O da Sapanca'mızın özel oyuncularından biriydi.
Ferhat Öztaş
Deliorman, Pehlivanlarıyla ünlü bir yerdir bildiğimiz gibi. Koca Yusuf, Kurdereli Mehmet, Kel Aliço, Hergeleci İbrahim, Katrancı Mehmet onlardan sadece bir kaçıdır. Mindere çıkan iki güreşçiden biri Deliorman'lıysa psikolojik olarak 1-0 önde başlar müsabakaya. Bu psikolojik üstünlüğün Deliormanlı güreşçinin kim olduğuyla değil, Deliormanlı olmasıyla ilgisi vardır. Güldibili Fethat aynı Deliormanlı pehlivanlar gibi acı bir güce sahip bir futbolcuydu. İdman vaktine kadar kahvehanelerinde arı gibi çalışır, idmana ya da maça çıkarken özgürlüğüne koşan vahşi bir tay gibi rüzgarı yırtarcasına topun peşinden koştururdu. Kuvvet, hız ve tekniği giydiği 10 numaralı Sapancaspor forması içinde bir potada eriten Ferhat'ı özel bir oyuncu yapan bir diğer özelliği de inanılmaz derecede stressiz ve rahat olmasıydı. Bu hali kesinlikle ve kesinlikle umursamaz bir ciddiyetsizlik değil, bildiği birşey olanların otomatik rahatlığından kaynaklanıyordu sadece. Ve Ferhat bu işi gerçekten çok iyi biliyordu.
Bayram Ay
Alex Fergüson'a Manchester United'daki başarıları ona sör ünvanını getirirken, bizim memlekette "imparator " ünvanına layık görülenlerin tüm çirkinlikleri mazur görülür. Yılmaz Vural gibi gerçek bir İmparator da yıllardır yaptığı büyük işlere rağmen "gayri ciddi" damgalamasından kurtulup ne milli takıma ne de 3 Büyük'lere hoca olabilir! Oysa bize göre Türkiye'nin Sör'ü de İmparatoru da o'dur. Büyük bir aşkla meşin yuvarlağa adanmış bir ömrün Sapanca'daki ev sahibi olan Bayram Hoca, Sapanca'da futbol ile ilgili kurulacak herhangi bir cümlenin ya öznesi ya da nesnesi olacağı için efsane takımımızın efsane hocası olarak onu seçiyoruz. Sapanca'nın tüm takımlarında cansiperane bir şekilde çalışmış olan Bayram Abimiz, Sapanca'mızın Yılmaz Vural'ıdır dersek peşinden Sör ya da İmparator diye bir ifade kullanmamıza gerek kalmaz. Profosyonel futbolu amatör bir zekayla yöneten sistem, Bayram Hoca'nın amatör futbol için çarpan profosyonel kalbine hakettiği değeri ne yazıkki vermemiş olsa da Bayram Hoca'nın amatör futbol ateşi etrafında bir pervane kuşu gibi dönmesi engellenemez.
Osman Nuri Erdoğan
Ali Şen başkan Fener Şampiyon tezahüratı Fenerbahçe camiası için ne ifade ediyorsa, Sapancaspor için Osman Nuri Erdoğan'ın varlığı da onu ifade ediyordu. Bir başkan olarak şahsında barındırdığı saygınlık aynı zamanda Belediye Başkanı olmasından ileri gelmiyor sadece o olmasından ileri geliyordu. Ona göre spor emekçisi olmak en saygıdeğer şeylerden biri olduğu için, birlikte çalıştığı herkese olduğu gibi; futbolcularına da kendilerini hem değerli hem de önemli hissettiren örnek bir idareci, örnek bir başkandı.Yeşil-Beyaz Sapancaspor formasının ağırlığını hissetmek için, onun ağır ağır trübüne gelişini görmenin dahi yetecek olduğu bu şık adamın, sadece o babacan gülümsemesi için bile ayağa kafa uzatmaktan bir an geri durmazdınız. O yüzden bu efsane takımımızın Başkan'ı olarak kendisini seçiyoruz.
Sapanca' nın yeşil - beyaz, mavi - beyaz ve sarı - lacivert formalarını terleten alt yapılardaki gençleri; size bir zamanlar, tutkularının peşinden koşan büyüklerinizin hikayelerinden söz ettik kısaca.
Sapanca'nın çakıllı topraklı sahaları onlar için hayallerini ekip umutlarını biçtikleri tarlalar gibiydi adeta. Kimi şansızlıktan, kimi torpilsizlikten kimi de yeteneklerinin hakkını vermeyişlerinden keşkeler arasında sıkışıp kaldılar.
Sayfalar dolusu yazılara konu olabilecek hikayeleri satırlara mahkum oldu istemeden.Ve Sapanca'da başlayan öyküleri Sapanca'da sona erdi bir şekilde.
Sizlerin Sapanca'da başlayan hikayeniz Ay Yıldızlı forma altında bitsin.
Önce kendize ve ailenize, sonra Sapanca'ya olan borcunuzu ödemek için bir depar daha fazla atın, bir şınav daha fazla çekin, bir mekik daha fazla yapın ve hergün bir gün önceki günden daha iyi olacağım " diye kendize söz verin.
İşte o zaman, asla size kimse forma veremez, o formayı askıdan çekip alan daima siz olursunuz.
Unutulmak istemiyorsanız eğer; ya okunacak şeyler yazdırın tarihe, ya da yazılmaya değer şeyler yaptırın kendize...
 

 
Toplam blog
: 70
: 289
Kayıt tarihi
: 26.07.14
 
 

Sapancalı, Üniversite mezunu, satış pazarlama sektöründe çalışan Errare Humanum Est ve Dum Spiro ..