Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '08

 
Kategori
Estetik / Güzellik
 

Şapkalı kaşlar, şapşallaşmış bakışlar

Şapkalı kaşlar, şapşallaşmış bakışlar
 

Botoks


Günümüzde hemen hemen birçok kadın “anne” gibi değil, kızı gibi olmak istiyor. Ya da dolduruşa geliyor.
Bu durum, kadının kadına olan baş edilemez rakipliği ve erkeklerin genç kadına olan düşkünlüğü, birinci sırada gelse de; altında yatan nedenler sayfalar dolusu yazılabilir elbette.

Güzel olmak, bakımlı olmak, insanın kendine güvenini artırır, bunu yadsıyamam. Ama yaşının hakkını vermek, yaşanmışlığı, olgunluğu bedeninde taşımak yerine, genç görünme çabasını; insanların “kusurlu!” olmasından hoşlanan biri olarak ve mükemmelliğin de sonu olmadığını bildiğimden, yorucu buluyorum.
Kepçe kulak, tavşan diş, kirpi saçlar, kemerli burunlar benim için çok çok karakteristlik olduğundan anlamlı ve özeldir.

Geçenlerde bir erkek arkadaşım, yan masadaki genç kızdan gözünü alamayarak; “Kadınların yaşını anlayabilmek için artık dirseklerine bakıyorum, kafayı yiyeceğim.” Dedi. Güldüm. Neden konuşturmadın ki demekten de, kendimi alamadım.

Piyasada isim yapmış birkaç estetisyen var ve gelir düzeyi ne olursa olsun, kadınlar onların ellerine teslim olmak için adeta can atıyor. Hatta geçtiğimiz yıllarda kadınların altın günlerinin çoktan demode olduğunu, her ay birbirlerinin, bir yerlerini estetik yaptırmak için toplanmaya başladıklarını duymuştum.

Genç görünmek, güzel olmak kavramı sanki kalıplaşmaktan geçiyor. Biri birşey yapıyor, herkes onu taklit ediyor.
Kendi olmak…
Özel olmak…
Olduğu gibi görünmek…
Hayatım boyunca çok önemsediğim, benimsediğim kavramlardır.
Bu beylik cümleyi herkes söyler söylemesine de, ne kadar uygular, orası belli değil.
Eski işyerimde, uçan dişi sineğe dahi kur yapan, bir arkadaşımız; yemek kuyruğunda arkamda idi ve o zamanlar pek bir tutulan Kayahan’ın şarkısını diline dolamış, beni her gördüğünde kulağıma:
" Sarı saçlarından sen suçlusun! "
dediğinde, birkaç kez duymazdan geldimse de, espri yapmadığını bildiğimden;
Ben yapmadım, dünyaya gelirken bana verilen ambalaj buydu, diye sulanmamasını siyah kaşlı, sarı saçlılara yönelmesini önermiştim.

Bakımlı olmayı ayrı tutuyorum, saygım da sonsuz. Kendini salanlardan da hiç hoşlanmam. Benim altını çizmek istediğim konu başka.
Çocuklarımız bile birbirlerinin annelerini; yaptıkları güzel yemeklerle, işleri ile değil, memelerinin dikliği, dudaklarının dolgunluğu, giysileri ile tarif ediyorlar.

Eskiden kadınlar birbirlerine kek tariflerini vermek istemezken şimdi, estetisyenlerinin adını vermekten kaçınır oldular.

Her gün neye inansak diyecek kadar çok, yeni, yepyeni, yeniden de daha yeni ürünler raflardaki yerini alıyor.
Sabah programlarında, haberlerde verilen; türlü türlü formüller not ediliyor. Lahanalar, kabaklar, maydonozlar, keten tohumları baş tacı oluyor, bilinçli bilinçsiz çekirgeler gibi tüketir olduk.

Dün sokaklarda idim. İşlerimi bitirdikten sonra yorulduğum için, bir yerde çay molası verdim. Amaçsız bir şekilde insanların yüzüne bakıyordum.

Bir an da hayretle bakan birçok kadının, yüzüne takıldı gözüm. Hepsi birbirinin aynı idi sanki. Yüz ifadeleri klonlanmış gibi...
Kaşları gözlerinden oldukca yukarıda ve bir şeylere hayret etmiş gibi, şaşkın bir bakış vardı yüzlerinde.

Hani klavyede yazarken, bir türlü yapmayı beceremediğimiz, ancak benim için elzem olduğundan, epey uğraştıktan sonra;
“alt option+H” tuşuna aynı anda basarak yapıldığını keşfettiğim, türkçede kalktı-kalkmadı tartışmasının hâlâ sürdüğü, sesli harflerimizi inceltmek için kullandığımız: ŞAPKA' lar kadınların gözlerinin üzerinde duruyor gibiydi.
Özel olmak unutulmuş, çağa ayak uydurulmuş.
Hepimiz ayrı ayrı yaratılmışken neden tornadan çıkmış gibi “Şapkalı gözler’le” gezer olduk?
Bu konuyu, kendime dert edindim.

Eve geldim, haberleri dinlemek istediğimde gördüğüm şey, yine ekrandaki kadınların kaşları oldu. Takılmıştım bir kere…
Bütün kanalları şöyle bir dolandım hepsi aynı ve kusursuzdu.

Elimi, yüzümü yıkarken uzun uzun aynada yüzüme, göz kenarlarımdaki kırışıklıklara “hayret” etmeden bakabiliyordum.
Canım benim yay gibi olmasanız da benimsiniz ve özelsiniz diye onore ettim onları. Kirpinin yavrusunu; “Pamuğum” diye sevdiği gibi sevdim kaşlarımı.

Kim yaparsa yapsın dert değil! Ama ben, tanıdıklarım ve de yılların oyuncuları yapmasın yeter deyip, yüzümü tekrar yıkadım.
Çok sevdiğim bir Ayla Algan’ın, Serra Yılmaz’ın estetikle gençleşmelerini hayal bile edemem, şahsen öyle olurlarsa da izlemek istemem.

Ha bu arada yüzümü tekrar yıkama sebebimse, o kadınlardan neyim eksik düşüncesi ile, nasıl görüneceğimi merak etmiş olduğumdan; kalemle kaşlarımı şekillendirmemdi.

Şapkalı kaşlara, şapşallaşmış bakışlara ısrarla: “Hayır” diyorum.

 
Toplam blog
: 61
: 771
Kayıt tarihi
: 18.09.08
 
 

Dünyanın en güzel şehri olan İstanbul' da yaşıyorum. Emekliyim. Güncel olayları yorumlamanın yanı..