Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

aygoz Özlem Eryoldaş

http://blog.milliyet.com.tr/aygoz1

24 Mayıs '07

 
Kategori
Anılar
 

Saraylı abla ..

Saraylı abla ..
 

resimler.net


Yaşamının her karesinde acı çektiğini düşünüyordu. Daha bir buçuk yaşındayken anne babası trafik kazasında ölmüşlerdi. Yatılı okula vermişti ailenin diğer fertleri o 'nu. Kardeşi yoktu. Kuzenleri yurt dışında yaşıyorlardı. Senede bir kez onu ziyarete geldiklerinde görüyordu sadece.

Adlarını bile tam olarak bilmiyordu. Bir keresinde yine bu ziyaretlerden birinde ona kitap getiren kuzenini hatırlıyordu tam olarak yalnızca.

Yakışılı uzun boylu bir çocuktu. On yaşının ilk doğum günü hediyesini o getirmişti. Yurt dışından kesin dönüş yapacağını, mesleğini burada yapacağını anlatıyordu.

Dikkatle dinliyordu her cümlesini. Dudaklarından dökülen her kelime çok değerli geliyordu. Gözlerine baktığında içi ısınıyordu. Kapkara iri gözlerinden aldığı enerjiyi tarif edemiyordu geceleri yatarken yazdığı günlüğüne. Tek sırdaşı, dostu olan günlüğü biliyordu bu duyguyu yalnızca. " ah bir dillensede şu günlüğüm bana neler olduğunu anlatsa " diyordu iç geçirerek uzanırken yatağına. Neydi bu duygunun tarifi..

Okul bitmek üzereydi. Mezuniyetleri vardı. Yirmi iki kızlardı. Sadece kızlardan oluşan bu okulun, en gözde öğrencilerinden olmuştu hep. Derslerindeki başarı, terbiyesi ile hep lider olmuştu. Arkadaşları çoğu zaman dalga geçiyordu " seni lady okulundan transfer ettiler herhalde " diye.

Gece gelip çattığında yine en alımlı genç kız o olmuştu. Diğer erkek okulundan gelen kavalyeler , onunla dans edebilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı.

O ise mutsuzdu. Okul bitecek, hayatta tek başına kalmaya devam edecekti. Herkesin iyi kötü ailesi vardı. Hafta sonları hep giderlerdi. Onun aile fertleri yurt dışında olduğu için gitme şansı olmaz, okulda kalırdı tek başına. Böyle günlerde en iyi dostu günlüğü ve okulun temizlik işlerini yapan "Saraylı ablaydı " Saraylı abla derlerdi ona. Sarayda yaşamıştı tüm ailesi. Anneannesinin sarayda cariye olduğunu anlatırlardı kızlar aralarında. Bir efsaneydi onun yaşamı kızlar yudu için. Saray terbiyesi, görgüsüyle yetiştiğinden olsa gerek bir farklıydı tüm okuldaki insanlardan. Tüm ailesi öldükten sonra yapayalnız kalmıştı. Ve bu köklü okulun öğrencisi olduktan sonra, okulu bitirmiş sonrada burada çalışmaya başlamıştı. Temizlik işlerinden sorumluydu. Ama sanki kendi evinin kahyasıymış gibi yürütürdü işleri.

O gece yine yalnız kaldılar. Tüm öğrenciler evlerine gittiler. Saraylı ablayla konuşmaya başladılar. Buğulu ama yinede zaman zaman ışıl ışıl bakan gözlerinin anlattıkalrını dinlemeye başladı. Çok az konuşurdu sesli olarak. Gözleri yeterdi onun bir şeyler anlatması için.

Çocukluğunu anlatırdı hep. Ailesinin yaşadıklarını.

Genç kız dikkatle dinler, usunda imgelemeye çalışırdı saraylı abla'nın anlattıklarını.

O gece bir albümle geldi kızın odasına. İlk kez gösteriyordu bu albümü. Sayfaları tek tek çevirdikçe içinden yıllara saklanmış anı' larda çıkıyordu.

Sonra bir anda genç kız bir resime takıldı. Bir yerlerden tanıyordu ama nereden onu çıkaramıyordu. Kim bu ? diye soramadı bir türlü. Saraylı abla sayfayı çevirdiğinde :

" bu resim kime ait ? " diye sorabildi sessizce. Saraylı abla' nın gözleri ıslandı, sustu.

O her zaman yumuşacık olan sesi daha da yumuşadı sanki. " neden merak ettin ? " dedi.

- Bilmiyorum.. ama bana çok tanıdık geldi. On yaşlarında bir çocuğun resimiydi bu.

- Benim ..

- Evet kim ? dedi merakla..

- Benim oğlum..

- Peki şimdi nerede ?

- Bilmiyorum..

- Nasıl bilemezsiniz ablacığım ?

- Bilmiyorum.. beni tanımıyor ki ..

- Tanımıyor mu ?

Yıllar önce okurken bir gençle tanışıp evlenmek istediğini, ailelerin karşı çıktığını, sonra doğan çocuğuyla beraber okula geri döndüğünü, idarenin bunu kabul etmeyip çocuğu başka bir yatılı okula gönderdiğini anlatıverdi bir çırpıda.

- nasıl olur böyle bir şey ? Peki o seni hiç aramadı mı ?

- Şimdi yirmi iki yaşında.. Yurt dışında yaşıyor. İyi bir aile onu evlat edinmiş.

- Yirmi iki yaşında, yurt dışında, gözleri..

- Gözleri ? diye merakla sordu saraylı abla.

- Evet gözleri bana hiç yabancı gelmiyor.

- ...?

- Ablacığım, bu gözler ! bana beni yıllar önce görmeye gelen çok yakın akrabamıza çok benziyor. dedi şaşkınlıkla.

- Nasıl yani ? diye heyecanla sordu.

Genç kız anlattı o anki duygularını. Nasıl kalbinin çarptığını onu gördüğü zaman .

Değişik bir duyguydu bu. Çocuk yaşlarında anlayamadığı, adını ne koyacağını bilemediği duyguyu. Günlüğünde onunla ilgili yazdıklarını okudu sonra ilk kez bir saraylı ablasına.

- peki sonra hiç ziyaretine gelmedi mi bu çocuk ?..peki ya ben neredeydim o geldiği zamanlarda..

- O geldiğinde hep sen izinli oluyordun ablacığım. Bir iki saat kalıyor gidiyordu. Binanın içini dolaşırdık beraber. Bana hep buradakilerle ilgili sorular sorardı. Özellikle de seninle ilgili çok soru sorardı. Bende cevap verirdim .

- Benimle ilgili öylemi ? Gözyaşlarını tutamıyordu saraylı abla .

- Evet.. çok ilginç. Bunları neden sorduğunu hiç düşünmemiştim.. Saraylı abla dediğiniz kaç yaşında, çocuğu var mı, nerede yatıyor, ne yiyor, içiyor ..gibi sorular.

- Canım..

- Ablacığım ben nereden bilebilirdim ki bu güzel gözlerin sahibinin senin oğlun olduğunu !

O anda yurdun telefonu çaldı. Saraylı abla koştu telefona. Telefon çalmaya devam ediyordu.

Genç kız yerinden doğruldu. Açık kalan pencere çarpıyordu. Beyaz tül sıkışmıştı pencereye. Düzeltti. Bir anda çıkan rüzgarın uğultusu bozmuştu sessizliği. Koskocaman yurtda kimse yoktu. Telefonun olduğu koridora doğru yönelirken merdivenin aşağısında yatan karartıyı gördü. Telefon çalmaya devam ediyordu ısrarla. Koşarak indi merdivenlerden. Saraylı abla üzerindeki beyaz geceliğiyle yatıyordu. Başından kan sızıyordu. Ne yapacağını bilemedi genç kız. Telefon çalmaya başladı tekrar. Hareketsiz yatan saraylı abla'nın yanından kalktı telefona uzandı kan bulaşan elleriyle..

Sesi tireyerek " alo" dedi. Karşı taraftan kibar bir erkek sesi. " saraylı ablayla görüşmek istiyordum " dedi.

- kimsiniz ? diye sordu şakınlık ve korkuyla.

- ben oğluyum .. dedi

Ne diyeceğini nasıl davranacağını bilemedi. Yıllar öncesinden gözlerine aşık olduğu adam telefonun ucunda. Az önce o çocuğun annesi olduğunu öğrendği saraylı abla'sı kanlar içerisinde yerde yatıyordu.

-Hemen buraya gelin ! diyebildi sadece.

Telefonu kapattı karşı tarafın soru sormasını beklemeden.

On yıl sonra; tek evi olan yurdunda, öğretmenlik yapmaya başlamıştı. Yıllar geçtikçe gerçekleri öğreniyordu. O güzel gözlü adamın saraylı abla'nın evlatlık verilen çocuk olduğunu. Kendi ailesinin ona çok iyi bir eğitim aldırdıklarını. Ve kendisini ziyaret ederken aynı zamanda da annesi ile ilgili bilgi aldığını.

Evlenmişti genç kız ve güzel gözlü adam.

Saraylı abla' nın çok huzurlu olduğunu düşünüyordu hep. Her gece yaptıkları o uzun konuşmalardan birinde. " eğer bir oğlum olsaydı, senin gibi bir kızla evlenmesini dilerdim. bana o kadar çok benziyorsun ki. " kendiside aynanın karşısına geçip bakmıştı bu sözlerden sonra. Evet gerçekten de çok benziyordu. Yürüyüşü, konuşmaları, jestleri, mimikleri.. Sanki o' nun kızıydı.

Peki neden yıllarca saklamıştı bir oğlu olduğunu ?.. Acaba onu hatırlamak acı mı veriyordu saraylı abla 'ya.. Yüzünü okşardı saraylı abla hep. Uykuya dalmış gibi yapardı genç kız da. Çok hoşuna gidedi onun yumuşacık ellerinin yüzünde gezinmesi. Mis gibi kokardı hep. Bir anne kokusuydu sanki.

Yaşamının hiç bir karesinde aslında acı çekmediğini düşünmeye başladı yıllar geçtikçe.

Evet annesi babası yoktu. Ama saraylı abla' sı vardı. Onun ise bir çocuğu vardı ama yoktu yanında.

Genç kadın ile güzel gözlü adam'ın çocukları olduğunda "saraylı kızım" diye sevmeye başladılar. Tıpkı babaannesine benziyordu. Genç adamın kızına her seslenişinde sesi titriyordu.

Genç kadın kızının yüzünü okşuyordu, uykuya dalmadığına emin olduğunda.. 24/05/2007

 
Toplam blog
: 185
: 1494
Kayıt tarihi
: 10.03.07
 
 

Yazabilmenin özgürlüğüyle... İstanbul'un bir bahar sabahında dünyaya gelmişim. Keşfetmek, anlayabilm..