Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '07

 
Kategori
Tarih
 

Sarıkamış fiyaskosu ve Hasan Dedem...

Sarıkamış fiyaskosu ve Hasan Dedem...
 

Babamın babası yani şehit olduğu için hiç tanıyamadığım dedem Hasan ve altı kardeşi birden, dördü Çanakkale harbine üçü de Rus harbine gönderilirler… “Yedikardeş birden nasıl gider” diye soruyorum ağabeyime, “ne yapsınlar savaş var, asker lazım, emir verilmiş mecburen gitmişler” diyor bana… Tam 87 kişi harbe gitmiş Zeynelli Köyünden o günlerde, neredeyse tüm köyün erkekleri gitmişler, yaşlılar, kadınlar ve çocuklar kalmış geride. Yedi kardeşten sadece dedem Hasan geri dönebilmiş, dönmek denirse tabii ki… Hazin hikayesini ağabeyimden dinlediğimde gözyaşlarım sel olup aktı göz pınarlarımdan…

Köyümüz 1626 yılında Fatih’in paşalarından Zeynel Paşa tarafından kurulmuş ve Zeynel Paşa’nın adına atfedilerek ZEYNELLİ KÖYÜ adı verilmiş… Bingöl’ün Kiğı İlçesine bağlı bir köydür Zeynelli Köyü. Ben hiç gitmedim, görmedim, ama benim köyüm diyorum doğma büyüme İstanbullu olsam da… 1938’de göç etmiş rahmetli babam İstanbul’a, uzun yıllar gitmemiş hiç ta ki 40 yıl sonra köye çeşme yapmaya gidene dek… Hani bir şarkı vardır hepimizin bildiği “Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür”. Gitmesem de görmesem de bu köy benim köyüm ve bir gün gidip görmek istiyorum…

Rus harbine gönderilir Hasan dedem, bizim köyde kar diz boyu değil, adam boyu olurmuş, rahmetli anneciğim anlatırdı, kış geldiğinde altı ay irtibatları kesilirmiş civarla, kar yağmaya başladığında sürekli kapının önündeki karı atmak zorunda kalırlarmış. Gece dahi uyanıp karı atarlarmış, yoksa evin önü tamamen kapanırmış, dışarı çıkmak mümkün olamazmış… Kış böyle ağır geçermiş oralarda ve bu ağır kış şartlarında gitmişler harbe…

Geçenlerde televizyonda Enver Paşa’yı tartışıyorlardı, geç vakitte yayınlandığı için çok fazla izleyemedim ama Enver Paşa’nın haklı olduğunu savunanlar da vardı. O şartlarda öyle yapması gerekiyormuş falan gibi… Hayatında alay kumandanlığı dahi yapmamış bir kişi, Ruslara karşı savaş kazanarak kendi egosunu tatmin etmek uğruna doksan bin askerin ölümüne sebep olacak… Ya nasıl bir haklılıktır bu ben anlayamadım, Askeri gönderiyorsun bir tepeye, git burada bekle. Gönderdiğin yerde askeri soğuktan koruyacak bir kulübe, bir karakol var mı, askerin giyeceği kış şartlarına uygun mu, yiyeceği, suyu var mı? Bunu temin etmeden gönderiyorsun, zavallı asker emre karşı mı gelecek, gidecek mecburen, bekle diyorsan bekleyecek, ağır kış şartlarında soğuktan korunacak hiçbir korunak yokken, düşmana değil de verilen emir gereği kıpırdayamadığından, kışa yenik düşüp şehit olacak… Bunun affı var mıdır?

Rusya’da Bolşevik İhtilalinin baş göstermesi üzerine savaş biter ve hayatta kalan onbin asker geri dönerler. Harbe giden yedi kardeşten şanslı olan bir tek Hasan’dır, diğer altı kardeşten geri dönen olmamıştır. Savaştan sağ kurtulmuş olmasından dolayı şanslı ama geri dönerken bu şansı yaver gitmemiş… Yollar karla kaplı, o yıllarda zaten köye vasıta yok, olsa da yollar kapalı. Hasan çaresiz yürüyerek dönmeye çalışır, kafasında bitler, üzerinde kıyafet demeye bin şahit isteyen pis esvaplarla… Köyüne dönecektir garibim savaştan kurtulmuştur şanslıdır, yol da bitmek bilmez bir türlü, açlıktan hal kalmamış bedeninle yürümeye çalışır. Kapıları çalar geçtiği yerlerde, durumu anlatmaya çalışır, harpten döndüğünü, köyüne gitmek için bir parça kuru ekmek istediğini söyler… Kapılar yüzüne kapanır “yok” diye. İnsanlar ne yapsın, bir yudum ekmek bile değerli, yok çünkü ona verseler kendileri aç kalacaklar…

Hasan’da derman kalmamıştır, neredeyse donmak üzeredir, ayakları, elleri hissizleşmiş, morarmaya yüz tutmuştur artık. Köyüne yakın bir mezraya ulaşır son gayretiyle. Tanırlar “Ne oldu?” diye sorarlar, “on beş günden beri yoldayım, çaldığım kapılardan bir yudum ekmek istedim vermediler” der. Bakarlar ki Hasan’ın durumu kötü… Molla Kaman Mezrasındaki insanlar, yıkarlar Hasan’ı, başındaki bitleri temizlerler. “Buraya kadar gelmen bile bir mucize nasıl dayandın böyle” diye hayretlerini dile getirirler. Hasan’ı biraz canlandırıp köyüne haber salacaklar ki gelin alın diye, ya da kardan geçit bulup gidebilirlerse götürecekler köyüne…

Dayanamaz, yorgun bitap düşmüştür bedeni, günlerce aç kalarak, üşüyerek ancak o mezraya kadar dayanabilmiştir, canını teslim eder, şehit mertebesine ulaşan ruhu çıkıp gider bedeninden… Haber salınır köyüne, önce ismini duyduklarında sağ sanarak gözleri parlar bir an Hasan’ımız döndü diye, sonrasında öldüğünü anlayınca ağıtlar yakılır, cansız bedeni getirilir ulaşmak için çırpındığı bir türlü kavuşamadığı doğduğu yere…

Ah canım dedem, köyüne bu kadar yaklaşmışken biraz daha dayanabilseydin ya. Zalim kışa mı yenik düşecektin, onca badireyi atlatıp gelmişken. Çaldığın kapılar yüzüne kapanmasaydı, donmuş bedenin ısıtılsaydı, biraz kuru ekmek girseydi günlerce aç kalan midene, belki de yaşayacaktın ve seni tanıyacaktım ileriki yıllarda… Torunlarına anlatacaktın yaşadıklarını, dizinin dibine oturup masal gibi dinleyecektim anlattıklarını…

Ne zaman bu olay gündeme gelse dedem, kardeşleri ve vatan uğruna ölen binlerce şehit gencin hazin ölümü gelir aklıma… Gözyaşlarım yine sel olup akar, çok hüzünlenirim, yaşayacak yılları varken, hayatlarının baharındayken boşu boşuna ölmüşler diye düşünüyorum. Enver Paşa’nın yanlış savaş taktiği vermesi yüzünden, üstelik kış şartlarının ağır olduğuna, askerin teçhizatının yeterli olmadığına dair ordu kumandanı Hasan İzzet Paşa’nın uyarısına aldırmadığı için canlarından olmuşlar. Savaşırken ölmek mutlaka şerefli bir ölümdür, ya böylesi buna ne denir ki? Ben bulamadım söyleyecek bir söz. Üstüne üstlük bir de yaşanan hezimet sonrasında orayı terk edip İstanbul’a kaçması da cabası ve vicdan azabından öleceği yerde o kadar yıl yaşaması da… Enver Paşa’ya kimsenin hakkını helal ettiğini düşünmüyorum haklı olarak…

Şimdilerde daha bir koyar oldu bana Hasan dedem ve diğer tüm savaşlarda, günümüzdeki terör olaylarında milyonlarca şehidin uğruna can verdikleri yurdumun halini gördükçe… Milyonlarca şehit torunundan biri olarak uğruna bunca canlar verilen topraklarımızın layıkıyla müdafaa edilmediğini ve gereken değerin verilmediğini görüyorum. Bu durum içimi acıtıyor, haksız mıyım?…

 
Toplam blog
: 203
: 2037
Kayıt tarihi
: 23.10.06
 
 

İnsanların yapmaktan mutlu oldukları hobileri vardır. Benim de en severek yaptığım, hayatımda yen..