Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '13

 
Kategori
Tarih
 

Sarıkamış şehitlerini anıyoruz

Sarıkamış şehitlerini anıyoruz
 

Sarıkamış Şehitlerini rahmetle ve saygıyla anıyoruz....


Tarihimizde ve edebiyatımızda Çanakkale Destanı ile birlikte Sarıkamış destanı veya  Sarıkamış faciasının   ayrı  bir yeri vardır. Bugünlerde  tüm yurtta seferberlik  ilan  edilmişti... İlkin  85'lik halamdan  Seferbirlik  ve Sarıkamış   ve Çanakkale  sözünü  ondan  öğrenmiştim... Bir  dedem Çanakkale'ye gitmiş ve birdaha geri dönmemişti... Ölümü , sağ mı hiç belli değildir... Çanakkale Savaşlarında Türk ordusu büyük bir başarıya ulaşırken, ne  yazık ki Sarıkamış Savaşları sırasında  Türk ordusu yenik düşmüş ve 90.000 vatan evladının  şehit  olmasına neden olmuştur. 

Anadolu'nun  her  kesiminde  her il ve ilçesinde hatta her köyünde ve  özellikle Doğu   ve  Güneydoğu'da  Sarkakış  Savaşları sırasında hemen hemen  her  evden ve her aileden bir şehit vardır. Bunlar sözle değil ,  tarih  kitaplarında ve Genel Kurmay Başkanlığı tarihi Savaş  Arşivlerinde   belgelerle  yazılıdır. Araştırmak ve  incelemek gerekir....Yeni  kuşaklar bunları bilmelidir...  Tarihimizi  öğrenmek zorundayız...

Tarihi itibariyle 22 Aralık 1914-15 Ocak 1915 tarihleri arasında meydana gelen Sarıkamış muharebeleri 1.Dünya Savaşı’nda Almanlarla birlikte, Doğu Cephesi’nde Sarımakamış’ı almak için Rus Ordusu’na karşı savaşan 11.Kolordu’un  himayesinde bulunan 90.000 kahraman askerlerimiz Rus Ordusu’na hiçbir kurşun atmadan donarak   Allahüekber Dağları’nda karlar altın aç ve sefil olarak şehit oldular.

Zamanın Başkomutan Vekili Enver Paşa Hazretleri, Üçüncü Ordu Komutanı Hasankale’de görevli  Hasan İzzet Paşa’ya  beş maddelik bir emirname  mektup göndermişti.

Beş maddesini özetleyerek yazıyorum:

1- Geri çekilen Rusları, çekilme yollarını keserek tümüyle yok edecek şekilde şiddetle izleyerek ne  yapıp  yapın yok ediniz ve Kars  topraklara giriniz.

2-      Düşmanın  geniş cepheye dağılmış birliklerinin Üçüncü Ordudan zayıf olduğu anlaşılıyor, bu dağınık kollar toplanmadan yok edecek şekilde şiidetli saldırıların sürdürmesi çok yerinde olacaktır.

3-       Rusların Kafkaya’ya destek birlikleri göndermelerini geciktirmek için Fazıl Paşa Komutasındaki İhtiyat Süvari Kolordusunun tümünün  veya seçeceği bölümünhün Karadağ yönüne gönderek Bakü,Tiflis ve Kars demir yolu ile İran’dan gelenleri Rus biriklerini  engelleyin ve bunları çevredeki çetelerden de destek alınız.Kafkas dağları kuzeyinden geçen Demir yollarını  imha ediniz.

4-      Eğer oradaki yollardan geçebilirseniz ilk gemiyle 10,5’luk iki seri obüs bataryası ile 15’lik seri obüs bataryasını da göndermek istiyorum.

5-       Umarım ki, ordumuzun çabuk hareket etmesiyle Rus toprağında yeteri kadar yiyecek maddesi bulursunuz.Askerlerin yedirilmesini sağlakmak için ulaşım araçları yeterli değilse, bütün halka sırtlarında yiyecek taşıtarak ara depoları kurunuz…( 1 )

                                                                    Başkomutan Vekili Enver  Paşa

Şu hale bir bakın ki. 5.maadeye göre anlıyoruz. Ordumuz çok perişandır ,askerlerimiz aç ve sefildir. Havalarda oldukça soğuk ve yollar dağlık olup  karlıdır. Midesi  bir kaşık sıcak çorba  görmeyen askerler ne yapsın, aç,sefil ve perişan  bir ordu    savaşa nasıl gitsin. Buna yürek dayanır mı ?

Hasan İzzet Paşa bu emri ve mektubu alınca  çok sinirli ve öfkeliydi. Ne yapacağını bilemiyordu.Askerlerin  giyse lerihala yazlıktı, koca ayazda  ayaklarında çizme yok,  matarlarında   yoktu.Sabahlayın askerler sıcak bir çorba içmeden  içtimaiye çıkmışlardı. Her asker  bir kaşık sıcak çorbaya hasretti.  “ Düşmana saldır, onları yık ve  perişanet, düşman topraklarında karnını doyur  ne  demekti ?. Oysa  Enver Paşa  “ Rus Topraklarında  yeteri kadar yemek bulur , askerlerin karınını doyuyursunuz “diyordu.  Ayrıca ordunun elinde yeteri kadar bol sayıda ulaşım aracı, yani at,arabası,kağnı, eşek, katır, yoktu. Bu yüzden geride destek hizmetleri yürümüyordu. Bu şekilde sözde Kafkasya Cephesine gidileceklerdi...(   Vay babam  vay!....Bu  nasıl bir emir ? )

 Oysa bundan 37 yıl önce , 1877-1878  Osmanlı-Rus Savaşı sırasında zor  duruma düşen   imparatorluk  Erzurum Valisi  kanalıyla çevredeki  köy ağalarına ve ileri gelenlere Ordu’ya yardım  başlığı altında bir mektup göndermişti.  Aşiret Reislerinden birisi  Erzurum Valisi’ne şu  yanıtı vermişti:

“ Sayın Valim, bizim bu mevsimde  işimiz çoktur. Kusurumuzsa bakmasınlar, gelemeyeceğiz. Payımıza düşen Rusları göndersinler, burada keseriz.Vatandaş verilen  yanıtın sonunda şu cümleyi  eklemeği ihmal etmemişti: "Eh, madem ki oraları tehlikelidir, padişah efendimiz buraya gelsinler, Allah’a  çok şükür sütümüz, yağımız,kaymağımız, bulgurumuz boldur. Birlikte yer, Allah’a dua doeriz “ diye yanıt vermişlerdi.

Bu arada  seferberlik ilan edilmişti. Aşireler arasında ihtiyat Süvari Kolyordu su  adıyla bir kolordu kurulmuştu. Bunlar Rus sınırları yakınlarına gönderilmişti. Alayların subayları da eğitimsizdi… Cephanenin  ve erzakların taşınması için  Atlar, katırlar, eşekler yoktu. Askerlik   gereği atlara binmekten başka bilgileri yoktu. 

Kışlık elbileri hiç yoktu. Herkesin elinde bir başka tüfekler vardı. Mauser, Büyük Mauser ve Martin adınıtaşıyan  Tüfekler  vardı. O zaman ordu   komutanlarından biri olan Yarbay Aziz Semih Bey,  anılarında ve notlarında şunları yazıyordu: “ 

“Velibaba Köyü’nde konaklayan bir tümen de gördüklerini hiç unutmadan şöyle yazıyordu: “ Tümen Urfa’nın Viranşehir İlçesi aşiretlerinden kurulmuştu. Sıcak iklimin çocukları uzun don ve gömlekten oluşyan yöresel  giysilerle cepheye gelmişlerdi. Hiç birinin üniforması ve kaputu yoktu. Maşlahlarına sarınarak ısınmaya çalışıyorlardı. Köylerinin daracık  odalarında toprak zemin üstünde koyun koyuna  yatıyorlardı. Karınlarıda açtı… Üstlerine örtecek bir şeyleri yoktu. Ekim ayının sonlarında  ısı sıfırın altına düşmütü, yarıçıplak bu insanlar için kapının önüne çıkmak bile işkence olmaya başlamıştı. Tüm bunlara rağmen herkes   savaşa  canla, başla hazırlanıyorlardı…

Ancak fırsatı bulup  kaçanlar da vardı. Örneğin Yarbay Şerif’in anılarından şunu da okuyoruz: Tek tesellimiz tümenin güçsüz olduğunu Ruslar’ın bilmemiş olmasıydı. Ne var ki, gece yarısından sonra Vanlı  otuz Ermeni Kökenli Ermeni  kaçarak Rus Ordusu’na sığınmış ve Rus Komutanlarına hakkımızda bilgi vereceklerdi.

Sarıkamış Savaşı Rumi Takvimi göre, 1293  ‘te yapılmıştır. Bu Savaş tarihimizde ve halk arasında 93 harbi diye anılıyor. Yukarıda da belirttiğimiz gibi  bu  Sarıkamış Savaşında Enver Paşa’nın sadece hırsı yüzünden ve bazı   komutanların  bilgisizliğinden dolayı  aç ve sefil durumda olan  Osmanlı Ordusu’nda Doğu Cephesi’nde karlı bir kış gününde Allahuekber  Dağları’nda   düşmana tek bir kurşun atmadan karlar altında uyurken  şehit oldular. Bu arada  Enver Paşa  bununla ilgi çoğu bilgileri  sansur ve gizli tutarak 10 Ocak 1915 ‘te 3.Ordu Komutanlığını Tuğgeneral Hafız Hakkı Paşa’ya devrederek İstanbul’ıa geri dönmüştü...  Ve bu  haberleri zaman zaman  Anadolu halkından da gizli tututmuştu...

Birinci Dünya Savaşı’na girmemizden hemen sonra, o günlerde devletin en güçlü adamı olan ve ‘Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili’ ünvanını taşıyan Enver Paşa, Anadolu’nun doğusunu Rus işgalinden kurtarıp Kafkaslar’a uzanabilmek için Sarıkamış’ı hedef alan bir harekát hazırlığına girişti. Paşa’yı bu harekáta yönlendirenlerin başında, onun gibi ‘sarayın damadı’ olan bir başka asker, Albay Hafız Hakkı Bey vardı.

Ve, çoğumuzun hálá bilmediği bir husus: Türkiye’nin o günlerdeki genelkurmay başkanı Türk değil, bir Alman generaliydi: General Bronsart von Schellendorf!

Enver Paşa, diğer kumandanların ‘ordu hazırlıksız, üstelik kış bastırmak üzere’ yolundaki uyarılarına dinlemedi, Erzurum’a gitti, komutayı üstlendi, 10. Kolordu’nun başına Albay Hafız Hakkı Bey’i getirdi ve harekát 22 Aralık 1914’te başladı. İşin sonunun kötü olacağını kestiren bazı komutanlar, o günlerde ardarda istifa etmişlerdi.

Paşa’nın savaş plánına göre, üç kolordudan meydana gelen 3. Ordu’nun bir bölümü Allahuekber Dağları’nı yürüyerek aşacak ve Sarıkamış kuşatılacaktı. Ama bazı komutanların ‘Sarıkamış’a ilk giren olma’ hayaliyle kendi başlarına harekete kalkışmaları, Hafız Hakkı Bey’in kaçan Rus birliklerini takip ederek kuşatma hattını lüzumsuz yere genişletmesi ve onbinlerce askeri kışlık elbiseleri olmadan karlarla kaplı Allahuekber Dağları’na tırmandırması büyük feláketi getirdi.

Birliklerimizden bazıları Sarıkamış’a girmeyi başarmalarına rağmen Ruslar tarafından yok edildiler ama asıl facia dağlarda yaşandı: Ruslar’a karşı henüz tek bir kurşun bile atmamış olan onbinlerce askerimiz soğuktan donarak sonsuz bir uykuya daldı, binlercesi de tifüsten kırıldı. 25 ve 26 Aralık günlerinde vaziyetimiz çok daha kötüleşti ve 3 Ocak’ta artık herşeyin bittiğini anlayan Enver Paşa, Albay Hafız Hakkı Bey’i ‘Paşa’ yaparak 3. Ordu’nun başına geçirdikten sonra Erzurum’a döndü. Daha birkaç gün önce onbinlerce askeri Allahuekber Dağları’na süren Hakkı Paşa 4 Ocak’ta geri çekilme emri verecek ve Sarıkamış harekátı böylesine büyük bir hüzünle noktalanacaktı.( 2 )

Sarıkamış Şehitlerimizi  aramızdan  ayrılışının 98. yıldönümünde saygıyla ve  rahmetle anıyor, mekânları cennet olsun diyorum...
 

Kaynak:

1- Sarıkamış Dıramı , Alptekin Müderrisoğlu, Kastaş Yayınevi ,

     Zafer  Matbaası-3. baskı 2006 - İstanbul. 

2- Prof.Dr. Bingür Sönmez’in günlüğünden alıntı yapılmıştı.

        

                            

 
Toplam blog
: 2227
: 832
Kayıt tarihi
: 27.06.09
 
 

1946 Mardin ili, Kızıltepe ilçesi'nin Esenli köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Kızıltepe'de bit..