Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '17

 
Kategori
Öykü
 

Sarman...

Sarman...
 

 İçinden el ayak çekilmiş bir yaşlı adam tenhalığına dönmüştür zaman. Başıboş köpek havlaması çoğalmalarıdır sokak köşelerini yuvarlanarak dönen. Bir de havalanıp sonra denizde sönüklenen martı çığlıkları. Onlar da olmasa, hani var ya; çatılardan kurtulan güneşin yapraksız kalmış çınar gölgelerini rıhtıma düşürdüğünün sesi işitilecek gibidir neredeyse. Deniz bir açık mavi yorgan olmuş, belli belirsiz uykulu bir sabah esintisinin önünde açıklara hışırdıyarak açılır gibidir.

 İçindeki fırtınalar dinmiş zaman yorgunu adamlar, toplamış zeytinleri, ağaçları gelecek bahara kadar kendi yalnızlıklarına bırakarak sırtlarını denize dönmüş oturmaktadırlar balıkçı kahvesinde. İleride, iskelenin ucundaki balıkçı, yuvarlak kırmızı boyalı, defne yaprakları serilmiş tablalara balıkları dizmiş, elindeki yarıdan kesilmiş plastik su şişesinden alışkın hareketlerle deniz suyu serpelemektedir. Suyun her vuruşunda çeşit çeşit balıktan pul pul havalanan bir renk karmaşası, ileride tezgahın önüne bir yarım ay yerleşimiyle dizilmiş, hareketsiz kedi kalabalığının gözlerine kabaran bir kör iştah gibi yansıyıp, yinelenmektedir.

 Kedi kalabalığının dışında, tam ters tarafta Sarman ayakları dizlerinden tam bükülmüş, kirli beyaz karnı yere sürtünürcesine yayılmış, düşey çizgi halinde iyice kısılmış gözbebekleri balık tezgahında, sanki uzamış sarışın bir dikkat gibi tetiktedir. Fırlar aniden bir ok gibi, atılır. Öndeki tabladan tırnağını geçirdiği bir tekiri havalandırıp, havada ağzıyla yakalayıp belinin bir terse bükülme hareketiyle havada dönerek ağzında balık açılan, açıldıkça hızla akan bir sarışın yumak gibi uzaklaşır. Arkasında havayı yırtarak gelen topuğuna basılı sivri burun iskarpin, iskelenin ucunda sekip aynı hızla denize düşerken, o çoktan gözden kaybolmuştur bile.

-Ulan gavurun kedisi, ben de seni...

 Önde dizili renk karmaşasındaki kedi kalabalığı gürültüyle sağa sola dağınık kaçışırken, balıkçı kahvesinden gürültülü kahkahalar yükselir.

-Ne kızıyon lan kediye.

-Görmüyon mu, hırsız bu, balıkları çalıyor hep.

-Sen de çaldıklarına say. Hani araya sokuşturuyon ya bayatını, küçüğünü, onların yerine. Hem ne var atsan bir iki balık şu garibanlara. Sevap be ya...

 Zaman bir an hareketlenir gibi olur. İkili dönüp konuşmalarına devam eder.

-Abi bu var ya, bu. Bakma burada balık sattığına. Palata'da iki zeytinlik, kirada iki daire, denizde balıkta ortak olduğu bir gır gır teknesi, oturduğu daire kendinin, kapısının önünde kız gibi bir Toros. Gözü doymaz. Bir balığı çok görür kedinin kaptığı. Zırnık koklatmaz.

-Dünyanın hali böyledir oğlum. Adamın yüreği tenhalaştıkça içinde, dışında malı çoğalır. Karabatak, söyle bize iki sinekbatmaz, yandan çarklı olsun!..

 Adamlar sırtlarını denize dönerler. Dalgakıranın taşları arasında bir sarman kedi kocaman kırmızı dilini çıkararak ön patisini başının öne arkaya hareketleriyle yalar usanmadan, sonra ağzını ve yüzünü dairesel hareketlerle yaladığı patisine sürterek temizlenir. Sıçrar iskelenin betonuna; ön ve arka ayaklarını iyice açarak uzayarak gerinir üst üste. Toplanır, esner ağzını iyice açarak. Tezgahın arkasından bir gölge gibi süzülür, sessizliktir adımları.

 Zaman yeniden tenhalaşır...

 

Akın Yazıcı

21 Aralık 2017/İzmit

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..