Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ağustos '07

 
Kategori
Anılar
 

Satılık

Satılık
 

Bizim mahallenin bir sokak ötesinde, kahverengi eskimiş ahşap duvarları, sarmaşıklarla çevrilmiş kocaman bir ev vardı. Çocukluğumda okula giderken, o evi bir kez daha görebilmek için hep o sokaktan geçerdim, ve her defasında o evin görkemli çekiciliğine kapılıp hayran hayran bakardım, sırtımda neredeyse benden büyük bir okul çantasıyla kan ter içinde okula doğru yürürken gördüğüm en eski ve en büyük evdi o. Arada bir evin önünden geçerken bakıyorumda aradan uzun yıllar geçmesine rağmen hala o eski görkemli görünümünden hiçbirşey kaybetmemiş olduğunu görüyorum. Tek bir farkla; Üçüncü kattaki sokağa bakan önünde karanfiller ve menekşelerin olduğu penceresinde asılı olan üzerinde kocaman, SATILIK ve emlak şirketinin isminin yazıldığı afiş dışında herşey aynı. Küçük bahçesi hala çiçeklerle dolu.

Çocukken, oradan geçerken burnuma gelen o güzelim gül kokularını hala duyabiliyorum. Yıllar once o evin çocukları olan insanlar şimdi evin büyükleri olmuşlar hatta çoluk çocuğa karışmışlar bile. Ne zaman geçsem çocuklarının bahçedeki gürültüsünü duyuyorum. Zaman akıp geçerken birşeyler değişiyor hayatımızda, çoğu zaman hayatın fırtınalarında savrulup giderken farkedemiyoruz belki ama, olanca hızıyla birşeyler değişiyor yenileniyor ve eskiyor başrolünde bizim olduğumuz uzun bir film gibi gözüken sonunda ne olacağını kestiremediğimiz, kimi zaman kocaman bir hediye paketini andıran varoluşumuzun bedelini ödediğimiz, içinde sevgiyi, aşkı, hüznü, sevinci, zaferleri, yenilgileri, mutluluğu, huzuru, savaşı, barışı, iyiliği ve kötülüğü barındıran o güzel hayatımızda…

Evden uzakta üniversite yıllarında beni yalnız başıma başka bir şehirde bırakmak istemeyen ailemin yanıma taşınıp tek göz bir odada kaldığımız günler aklıma geliyorda…O tek göz odada beş ay kalmıştık.Aynı odada sofra kurulur, soba bütün odayı sıcacık yapardı, apartmanın giriş katında camları kocaman öğle güneşini alabildiğine içeri alan, apartmanın sahibi olan Nurayet teyzeden öğrendiğim kadarıyla apartman inşa edilirken bir bakkal dükkanı olarak düşünülmüş bir odaydı bizim kaldığımız ev. herkes aynı odada uyurdu. Uyurken Annemin ve babamın horultularından rahatsız olduğum zamanlar oldu ama geceleri horultularıyla verdikleri konserleri hala unutamam. Daha sonra kendi evimizden bile daha büyük bir eve geçtikten sonra annemle babamın bitmek bilmez gece konserlerinden kurtulduğumu söyleyebilirim.. Bazen düşünüyorumda geçen onca zamana rağmen hayattan aldığım çok büyük kazanımlarımın da ötesinde kaybettiğim babamın yerini hiçbirşey alamıyor. Kaybedilen ve kazanılan her ne varsa, bunların bedelini öderken yaşadıklarımızdır hayatın ta kendisi aslında…

Bazan çocukluk fotoğraflarına bakıyorumda saçlarım uzun ve kıvırcık, yanaklarım tombul, elimde kocaman bir şeftali şapur şupur kocaman şeftaliyi yerken çekmişler. Ama o sırada gözlerim yaşlıydı, çünkü fotoğrafı çekmeden önce çok sevdiğim şeftaliyi elimden almaya çalışıyorlarmış. İçimden diyorumda o küçücük çocuğa bak şimdi, kocaman br adam oldu, ama o küçük çocuk hala içimde, o küçük çocuğa birşey olmasını istemiyorum. Onu üzerlerse ne yaparım ben diye geçiriyorum içimden. Eski fotoğraflara bakınca gülümser ya insan bazanda garip bir hüzün kaplar içimizi, siyah beyaz olmuş içi anılarla yüklü bir sürü fotoğraf karesi…

Geçen onca yıldan sonra ve yaşanan onca şeyden sonra kendime bakıyorum da… Ben hala aynıyım… Belki eskisinden daha az gülümsüyorum ve hayatın beni üzmesine daha zor izin veriyorum diyebilirim.Hala bembeyazım diyemem belki ama, beni seven insan sayısının hiçte az olmadığını bilmek beni biraz olsun mutlu etmeye yetiyor.Dünya dönüyor, zaman olanca hızıyla geçmeye devam ediyor, insanlar belki birbirlerini daha az seviyorlar, daha çok savaşıyorlar, daha az (gerçekten) gülümsüyorlar birbirlerine, savaşlarda ölen insanlar, kolu bacağı kopmuş ağlayan çocuklar, birbirlerine acı çektirmeye devam eden insan gafletleri, sevginin hüküm sürmediği topraklarda yaşayan onca insanın çektiği acılar, Dünyaya yapılan onca şey, bu gördüklerim, ve bu savaşlarda aldığım yaralar, umudumu azaltmaya yetmiyor.Hala umudum var.

Yaşamanın kavgasını verirken, hiç bitmeyecek bu savaşın tam ortasında, hayat bazen gülümseyebilir bize, aşk aniden kaybolup belirebilir, bize oyun oynayabilir, yada gerçekten hep yanımızda olur belkide kimbilir. Herşeye rağmen aklımızın bir köşesinde umut hep olmalı, biriktirilen onca anı bize daha çok güç katacaktır hayata karşı dimdik durabilmek için…

 
Toplam blog
: 17
: 1416
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

25 Ekim 1980 yılında Bakırköy'de bir devlet hastanesinde dünyaya gelmişim. Her yeni doğan bebek gibi..