Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ağustos '16

 
Kategori
Deneme
 

Satın aldığım ilk şiir kitabı

Satın aldığım ilk şiir kitabı
 

Lise yıllarımın başı. Henüz on beşli yaşlarda, bıyığı terlememiş, hayatı ve insanları kavramaya çalışan bir çömezdim. İyi bir okur yazar değildim. Yalnızca verilen ödevleri yapar, sınav dönemlerinde ise sorumlu olduğumuz konulara ders kitaplarından çalışarak gerekli cümleleri ezberlerdim. Sokağa çok çıkan bir insan da değildim, ama arada basketbol oynamak için bu sığ alışkanlığımı bir kenara koyduğum da olurdu. Hayatım genelde tek bir çizgide ilerlercesine basit ve sıradandı.
 
Şairlerden Nâzım Hikmet’i bilirdim. Ama şiirlerinin çok azını okumuştum. Ve onları da çok sevmiştim. Sonra elime nasıl geçtiyse, bir edebiyat dergisinin iç sayfalarında gözüme bir şiir takıldı. Garip bir hülyanın içine girmiş olmalıyım ki o dizeleri peş peşe mırıldanmaya başladım;
 
‘Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana’
 
O yaşlarda Nâzım’ın şiirlerinden sonra beni böylesine etkisi altına alan bu şiiri biraz daha merak edip, devamını da okumuştum. Şiirin son dizelerine geldiğimde içimde yoğunluğu alabildiğine güçlenen bir duygu hareketlenmişti;
 
‘ Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...’
 
Nasıl da kendimden geçmiştim. Bir şiir ancak bu kadar güzel, bu kadar anlam dolu bir halde okura sunulabilirdi. Beni bu denli derinden etkileyen bu şiirin şairini de merak etmiş, hemen şiirin sağ alt köşesinde siyah puntolarla yazılan ismini okumuştum;
‘Ahmed Arif’
Bu ismi ilk defa duyuyordum. Kimdi bu Ahmed Arif? Nasıl bir insandı? Kaç yaşındaydı? Şimdi neredeydi? Nasıl bu kadar güzel bir şiir yazabilmişti? Ona böylesi güzel şiirler yazdıran kimdi? İlhamını nereden alıyordu? Başka şiirleri de var mıydı? Onlar da bu şiiri kadar güzel miydi? Ve daha pek çok soru…
O zamanlar internet ağı şimdiki kadar yaygın olmadığı için hakkındaki malumatlara hemen ulaşamamış, lakin Kadıköy’e geçip, Akmar pasajındaki bir kitapçıdan bu şairin kitabını istemiştim. Açık mavi kapak üzerinde, okuduğum o muazzam şiirin ismi yazıyordu;
‘Hasretinden Prangalar Eskittim’
 
Öylesine heyecanlanmıştım ki eve kadar gitmeyi beklemeden Kadıköy’deki bir parkta kendime boş bir bank bulup, oturdum ve heyecanla kitabın kapağını açıp, diğer şiirlerini de okumaya koyuldum. Aralıksızca okudum. Başımı kitaptan kaldırdığımda adeta büyülenmiş gibiydim. Diğer şiirleri de en az ilk okuduğum şiiri kadar muhteşemdi. Sonra aklıma gelmiş olmalı ki kitabın ilk sayfasını açıp, Ahmed Arif hakkında bir şeyler bulabilir miyim diye baktım. Bakmaz olaydım, çünkü o an ziyadesi ile hayal kırıklığına uğramıştım. Zira hayatta olduğunu sandığım, küçük bir ihtimal de olsa tanışmayı ümit ettiğim bu eşsiz şair, 2 Haziran 1991 yılında hayata gözlerini yummuştu. Tüm ümitlerini suya düşürmüş bir insanın halet-i ruhiyesi içindeydim. Artık istesem de onunla tanışamazdım… Yazgıma küfretmiş, keşke doğum tarihimden on beş, yirmi yıl önce doğsaydım diye içimden geçirivermiştim.
Eve mağlup duygularla gitmiştim. Odama çekildiğimde masamın üzerinde hayatımda ilk defa parasını vererek satın aldığım bir şiir kitabı duruyordu. Ve o kitabın sahibi olan şair hayatta değildi. Hüzünlü bir şekilde kitabın sayfalarını yine karıştırdım ve bir sayfasında durup, okumaya başladım;
 
‘ Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mı?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...’
 
Ve sonra on beşlik vücudumu sandalyeye dayayıp, onu geç keşfetmenin pişmanlığı ile yazdığı nice güzel şiirlerini düşünmeye başladım…
13 Ağustos 2016
İstanbul
 
Toplam blog
: 27
: 732
Kayıt tarihi
: 21.06.10
 
 

Edebiyat, edebiyat, edebiyat....  ..