Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '09

 
Kategori
Öykü
 

Savaş bitti mi? Zeynep-3 (SON)

Savaş bitti mi?  Zeynep-3 (SON)
 

"Gallant Enemie! (Yiğit Düşman! Anzak gözüyle Türkler) r:alıntı


Avni: “Muğla kökenli İzmirliyim.”

İhsan: “Manisalıyım.”

Efe: “Ben de Aydın Çineliyim. Sipere girelim.” Yere çökerek, kedi gibi yürüyüp sipere yönelir. Gençler de ardısıra sürünerek ilerleyip, sipere atlarlar. Efe ciddi bir sesle:

“Benim asıl görevim gece başlar. Nerede yürürsem yürüyeyim çıt çıkarmam. Eşkıyalıktan kalma bir alışkanlık. Bana Kedi Efe derler.”

İhsan gözlerinin içine bakarak sorar.

“Çok can yaktın mı?”

Efe elini sallayarak:

“Çookk... Ama Allah şahit, çoğu soyguncu, ırz düşmanı ya da gavurdu. Yabancıların şikayeti üzerine idam fermanım çıkarıldı. Savaş başlayınca hemen cepheye koştum. Bu yüzden affı şahaneye uğradım.”

Avni heyecanla:

“Padişah Efendimiz var olsun. Çok iyi yapmış.”

Efe dalgın dalgın:

“Dünyayı saran bu savaştan çıkabilecek mi? Çıkabilecek miyiz? Boş yere yaktılar bizi… Bize ne gavurun savaşından?!”

Avni konuyu değiştirmeye çalışarak:

“Neler yaparsın, nasıl sorgularsın, dillerini bilir misin?”

Efe şaşırmış gibi:

“Yooo, bilmem... Onlarla kuş diliyle konuşur, bülbül gibi öttürürüm. Yanımdaki subaylardan biri, onların söylediklerini şifre gibi çözer.”

İhsan çekinerek:

“İşkence mi yaparsın?!..”

Efe aldırmaz bir tavırla:

“Gerekirse...”

Avni merakla:

“Yakaladıklarını öldürüyor musun?”

Efe eğlenerek:

“Anzak’sa savaşamayacak hale getirip salarım. Bazen bizimkilere teslim ederim. Onlar bana çok gariban görünür. İngiliz’se acımam, anında pığğğ!” Eliyle boynunu keser gibi yapar.

İhsan şaşkın:

“Demek Anzaklara acıyorsun?”

“Tabii ya... İngiliz onları kurbanlık koyun gibi kullanıyor. Savaşın başlarında açlıktan midemiz gurulduyordu. İngilizler göstere göstere yerken, Anzaklar bize yiyecek atıyordu. Güvenemediğimiz için onlara geri atıyorduk. O zaman kediliğimden yararlanıp, onları ziyarete başladım. Allah’a şükür hiç boş dönmedim.”

Avni, gururla anlatan Efe’ye:

“Kolay oluyor mu?”

“Yoo, kurşun yağmuru altında gider gelirim. En çok ganimeti de eğlence doruktayken yürütürüm.”

İhsan saf saf bakar:

“Eğlence mi?”

“Tabii, her gece ‘Vals Yapan Matilda’ ile coşarlar. Bunu köylülerimiz bile ezberledi. Onlar tepinip dururken, bizimkiler de davul – zurnayla şamatayı koparır. Ben de işimi temizce halledip, yüklüce dönerim...”

İki genç göz göze gelir. Aynı anda:

“Bu gece biz de seninle geliyoruz!”

Efe hem başı, hem eliyle:

“Olmaaaz... Emir, demiri keser. Size getireceğim keklikleri konuşturacaksınız sadece... Ama gidip gelişimde çok eğleneceksiniz, emin olun...”

Avni konuyu değiştirmek için:

“Savaşın başından beri buradasın. En çok etkilendiğin olayı anlatır mısın?”

Efe’nin yüzü bulutlanır.

“Çok şey gördüm, yaşadım, ama Zeynep Bacı gibisini hiç görmedim. O, gözlerim ebediyen kapanıncaya kadar zihnimde yaşayacak.”

Avni şaşkın:

“Zeynep Bacı mı? Cephede ne işi var? Aşçı mıydı?”

Efe acı acı gülümser.

“Yoo, savaşçıydı... İri yarı, güzelce bir kızdı. Yirmisinde yoktu. Mayıs ayının başlarında geldi. Hiç unutmam, Mustafa Kemal’in karşısına çıktığında yakınındaydım. Denizli Müftüsünün selâmı ve duasını getirdiğini söyleyip, yanık bir sesle ezbere şiir okumaya başladı.”

İhsan heyecanla:

“Nasıl bir şiirdi?”

Efe Gömlek cebinden boş bir sigara paketini çıkarıp, ona uzatır.

“Al, sen oku... Şiiri kendi eliyle yazdı garibim.”

İhsan, Avni’ye bakarak okumaya başlar.

“Çanakkale Ağıdı

Çanakkale derler yeşil gavaklı,

Mollaların mürekkebi boyaklı,

Neçe gulların var ağaç ayaklı,

Ağaç ayağınan gelsen n’olurdu.

*
Çanakkale derler yeşil söğütlü,

Neçe molla getti eli divitli,

Bi mektup atayım üstü tahütlü,

Mektubum ordunu bulur m’ola.

*
Ağılıdır Çanakkale goyağı,

Babamoğlu dizlerimin dayağı,

İrengide bana benzer bayağı,

Gurbanlar olurum babamoğluna.

*
Edem gözelidi gıyıdan getmiş,

Sürek öküz gibi boynunu bükmüş,

Şu gevur dinsizi denklemiş atmış,

Acep babamoğlun yudular m’ola.

Yumadan gabire godular m’ola.

Şiir bitince ortalığı uzun bir sessizlik kaplar. Üçü de iç dünyalarına çekilmiş gibiler. Epey sonra Efe nemli gözlerle paketi cebine koyup, anlatmaya başlar.

“Komutan O’nu geri göndermek için çok uğraştı. Ne yaptıysak gitmedi. Sonunda bizim yanımızda kalmayı başardı. Birkaç gün cephe gerisinde çalıştırdık. Haftası dolmadan siperlerdeydi. Ön siperlere kaplan gibi sızıp düşmanı vuruyordu. Çok keskin nişancıydı. Biz geriye gönderdikçe, o önlere atılıyordu. İkiz kardeşini şehit vermişti. Nisan’daki saldırıda şehit düştüğü içine doğmuş. Yüreğindeki ateşi anlıyorduk...”

Gömlek cebinden deminki sigara paketini çıkarıp bakar.

“Mayıs’ın 19’unda Alman Komutan Liman Paşa; Esat Paşa’ya bağlı Kuzey Grubu Kuvvetleri ile Arıburnu çıkarma noktasına doğrudan bir hücum yaptırdı. Yinede Anzakları yerlerinden sökemedi. On bin kişilik kayıpla yine siper savaşlarına döndük. İşte o arada Zeynep bacıyı kaybettik. Her yerde aradık, yoktu... Derken..”

Yine paketi çıkarıp bakar, yerine koyar.

“24 Mayıs’ta ateşkes (mütareke) yapıldı.”

Avni merakla:

“Ateşkesi kim istedi?”

Efe boynunu eğerek:

“İngilizler tabii... İnsani amaçlıymış! Yaralılarımız çok inliyormuş, geri almamız istendi.”

Şaşıran Avni dudak bükerek:

“İngilizler!.. İnsani amaç?.. Güldürme Efe...”

Efe yavaşça, dolu bir paket çıkarıp gençlere ikram eder. Bir çakmakla üçününkini yakar, derin bir nefes çekip, halka halka bırakır.

“Başlangıçta öyle sandık. Ateşkes sabah 07.30’da başladı, akşam 16.30’da bitti. Bu süre içinde ne bir gemi cepheye yaklaşacak, ne de bir mermi atılacaktı. Yine de bir torpido yaklaştı, neyse uzaklaştırdılar. Teğmen Rakım komutasında, bizim karargahın Muhafız Taburu orta hatta görevlendirildi. Benim de içinde bulunduğum bu tabur, kırk seçme pehlivan gibi askerlerden kuruldu. Bize yeni elbiseler giydirildi.”

Dudaklarında acı bir gülümseme, derinden gelen bir sesle devam eder:

“Ateşkes Komisyonları beyaz bayrak kaldırarak, siperlerden çıkıp birbirleriyle tanıştılar. Arkalarından da askerler çıktı. Bizim komisyonun başkanı Mustafa Kemal Bey’in Kurmay Başkanı Binbaşı İzzettin Bey’di. Bir İngiliz – bir Türk eri aralıkla dizilip, taşıma görevi sıhhiye erlerine bırakıldı...”

Efe derin bir soluk alınca, Avni fırsatı kaçırmayıp atılır:

“Aranızda komutanlardan kimse var mıydı?”

Efe gülümseyerek:

“Çok zekisin aslan kızanım!.. Olmaz olur mu? Hem bizde, hem onlarda er kılığında birkaç komutan vardı. Anzakların başkomutanı da oradaymış. Hayatını bağışladığım bir Anzak bize anlattı. Zaten o günden sonra Anzakları öldürmedim. Anzaklar şehitlerimizi ve bozdukları tüfekleri bizimkilere bırakıp dönüyorlardı. Binlerce şehit arasında topu topu üç yaralı vardı... Şehitlerin çürümüş cesetleri burun direğini kıracak derecede kokuyordu. Hele biri öyle kokmuştu ki, yanına yaklaşan sıhhiye eri bayıldı. Çoğu burnuna mendil bağladı. Ölünün ayağından tuttular koptu, kolundan çektiler koptu. Zavallı şehitçiklerimiz süngüleri ile yapamadıklarını, cesetleri ile yapıyorlardı sanki... O zaman anladık İngiliz’in insanî amacını... Kokudan kurtulmak için ateşkes teklif etmişlerdi. Yoksa oradan er geç kaçacaklardı...”

Ortalığı kaplayan sessizliği İhsan bozar:

“Zeynep bacı ne oldu?”

Efe dalgınlığından sıyrılıp ölgün bir sesle:

“Sonlara doğru bir Anzak elindeki mezurla boyumu ölçerken, hayret nidaları duydum. Dönüp baktığımda garip kızın kalbura dönmüş cesedini gördüm. Daha sonra saydım vücudunda tam elli iki kurşun vardı.”

Efe gözünden süzülen yaşları göstermemek için elleriyle yüzünü kapatır. Titrek bir sesle:

“Bu savaş korkunç...”

Gençler sağlı, sollu ellerini omuzuna koyarak:

“Bir intihar savaşı desene...” deyip, sırtını sıvazlarlar. Efe sigaraları tazeleyip, derin derin çeker.

Bir süre sonra İhsan fısıldar:

“Saat 16.30’dan sonra ne oldu?..”

Efe dişlerini sıkarak, tıslar gibi:

“O ana kadar oluşan dostluk havası garibimin cesediyle bozuldu. İçimizi müthiş bir öfke kapladı. En son bir siperlere çekildik. Meydan sessizliğe bürünürken Esat Paşa’nın hınçlı sesini duyduk ‘Bütün bataryalar ve piyadeler... Ateeeş!’ Emirle beraber ateşe başladık, onlar da karşılık verince, meydan alev bulutları ve şiddetli patlamalarla doldu...”

İhsan kendinde geçmiş gibi mırıldanır:

“Ateş, alev, barut, duman

Yere çökercesine.

Kalbura dönmüş Zeynepçik

Tam ercesine.”

Ezan sesiyle irkilip, susar. Şaşıran Efe kollarını sıvayarak:

“Vakit ne çabuk geçti gari... Öğle oldu bile... Abdest tazeleyelim.”

Ellerini siperin topraklarına sürüp teyemmüm abdesti almaya başlar.
***

S O N

Bu topraklar uğruna can veren bütün şehidlerin Ruhları Şad Olsun...

 
Toplam blog
: 214
: 5488
Kayıt tarihi
: 03.08.08
 
 

Emekli eğitimci, araştırmacı yazar, şairim. Ülkemin cennet ile cehennemi bir arada yaşadığı bir zama..