Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Savaş ve Barış

Savaş ve Barış
 

Savaş olasılığı bir tartışmayı da beraberinde getirir: Savaş çığırtkanları ile savaş istemeyenlerin tartışması... Aslında savaşın ilk savaşacak olanlardan önce bu iki taraf arasında açılır. Hitler’in İkinci Dünya Savaşı’nın başlatan saldırılarından önceki Almanya’daki atmosferi, ABD’nin Irak işgali öncesindeki tartışmaları hatırlayalım.

Hemen her savaş öncesi değişik zeminlerde yaşanır bu tartışmalar ve yine her seferinde de barış taraftarlarının yenilgisiyle biter. Çünkü barış isteyenler zihne, savaşçılar göze ve kulağa hitap eder. Barışçının mesajları geleceğe, savaş taraftarınınki ise bugüne, nefret ve intikam hırsıyla sıkışmış bir an'a yöneliktir. Barışçı insan olmanın erdemine sığınır; savaşçı, canlı olmanın gereksinimlerine. Barışçı insanlığın varoluşundan bu yana kendi eli ve zihniyle çoğalttığı bilgi birikiminden alır malzemesini; savaşçı hiçbir çaba sarf etmeden içinden gelen güdülerinden. Barışçı düşünceleriyle ve deneyimleriyle hareket eder; savaşçı duygu ve refleksleriyle. Barışçının mesajları soyutlama yeteneği gerektirir; savaşçının sadece inanma arzusu. Barışçı, gerektiğinde taviz vermeyi ve birlikte yaşamayı önerir; savaşçı, ele geçirmeyi, hükmetmeyi.

Barışçı, savaşı kazanmasını sağlayacak silahlardan kendi rızasıyla vazgeçmiş, başkasına saldırmaktan imtina ederek ta en baştan kendi kendini silahsızlandırmıştır. Doğası gereği ne dil düzeyinde ne de fiziksel şiddete başvurur. Karşısındaki savaş taraftarı olsa bile kendisi ona karşı silahsız savaşmak durumundadır.

İnsan, çoğu durumda temelde hâlâ milyonlarca yıl önce davranışlarımıza yön veren beyin bölümlerinin yönlendirmesiyle hareket etmektedir. Savaş taraftarları bu içgüdülere hitap eder. Böylelikle de kitleleri daha kolay ve hızlı motive eder.

Barışçı bir anlamda savaşa giden ama o savaşı kaybedeceğini önceden bilen kişidir. Ancak, mücadelenin bir aşamasını kaybetse bile orada elde edeceği kırıntı boyutundaki kazanımların insanlığın ortak bilincine katkı sağlamasını umar. Savaşçı ise her savaşı kazanacağını varsayar.

Barışçının sesi marşların, sloganların gürültüsünde boğulur. Nabızlar cenk havalarının ritmiyle atmaya başlar. Bu işitsel ve görsel bombardıman altında barışçının cılız çığlığının duyulması imkansızlaşır.

Gönüllü ya da gönülsüz olarak savaşa giden oğulların anne-babaları, eşleri, sevgilileri... Savaş tanrıları eğlenceli oyunlarını oynarken onlar kan uykulara yatar. Sonra bir gün bir haber gelir, beklenen: “Oğlunuz .... cephesinde kahramanca savaşırken ....” Savaşın toplam sonucu ne olursa olsun, onun ve onlar için savaş oracıkta kaybedilmiştir. Savaşı kendi tarafı kazansa bile ölü oğulun boş kalan yatağını hiçbir zaferin coşkusu dolduramaz.

Her savaş eninde sonunda bir biçimde biter. Büyüklüğüne göre binlerce, yüzbinlerce ya da milyonlarca insan ölür. Sonunda ya taraflardan biri kesin bir şekilde kazanır ya da bir denklik durumu ortaya çıkar. Bir taraf görünüşte kazançlı çıksa bile toplam fayda çoğu zaman sıfırdır. Barışçının tezleri kanıtlanmıştır; ama barışçı sevinemez haklı çıktığına. Hem bedeli ağır olmuştur hem de bunun iki savaş arasında kısa bir mola olduğunun, yeni bir savaş ihtimali belirdiğinde başlangıç noktasına yeniden dönüleceğinin farkındadır.

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..