Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ağustos '09

 
Kategori
Siyaset
 

Savaş yüreğin yarısını nasırlaştırır

Savaş yüreğin yarısını nasırlaştırır
 

Bu insanların da acısını anlamaya çalışmadan barış olmaz


Savaş kirlidir, hele ki kirli savaş zift gibidir. İçinden kimse temiz çıkamaz. Eğer o savaşta tarafsanız zift size de bulaşmış demektir.

8 Aralık 1991 tarihli “2000’e Doğru” dergisinden bir haber aktarmak istiyorum. “2000’e Doğru” dergisi, Doğu Perinçek’in Aydınlık Dergisi’nin bir önceki versiyonu. Perinçek’in PKK’cı zamanlarına ait. Dergi o zamanlar bugünün Taraf Gazetesi gibi çalışıyor, Güneydoğu’da yürütülen savaşın tüm gayrıresmi ve gayrınizami faaliyetlerini gün yüzüne çıkarıyordu. İşte aktarmak istediğim haberin başlığı;

“Kimlik ve eylemler ile işte Mardin kontrgerillası”

“Son beş ayda Mardin, Ömerli, Savur, Nusaybin, Midyat, Batman ve İdil’e bağlı köylerde kontrgerillanın eylemleri sonucu 22 kişi öldü, 5 kişi yaralandı. Bu cinayetleri işleyenlerin eşkâlleri ve yöntemleri aynı. Beyaz Renault’ya biniliyor. Kars şivesiyle Kürtçe konuşuyorlar. Gerilla kılığında dolaşıyorlar. Bu kontrgerilla ekibinin başında jandarma subayları A.Ö. ile H.K. var. Vurucu (tetikçi) timin şefi ise Karslı MHP’li eski öğretmen olan Y.S. Dört kişilik infaz timinde itirafçılar var.”

İşte size bir kirli savaş örneği. Hem de en güveneceğiniz kaynaktan. Ülkenin en ulusalcı ismine ait yayın organından. Bir satırına dahi inanmadığınız ve bunların kat ve kat fazlasının olduğu Ergenekon iddianamesinden değil.

Tüm bunlar PKK’yı aklar mı? Haşaaaa. PKK dünyanın en kanlı ve kirli örgütlerinden birisidir. Ama sorun, PKK’nın kirli ve kanlı bir örgüt olmasından çok, ona bölge halkını, devletten daha fazla ikna etme şansını veren gerçeklerdir.

Dünyada kendi vatandaşına dışkı yedirdiği için uluslararası bir mahkemede ceza alan ülke hangisi bilir misiniz? Sahi hiç dışkı yemeyi denediniz mi?

Kendi sınırlarında yer alan bir köye, resmi görevlileri tarafından baskın yapılan ve ardından gözaltına alınan köylüler kayıp edildiği için tazminata mahkûm edilen ülke hangisidir, hiç duydunuz mu?

Ya kendi vatandaşlarını zorla göçe zorlayan devlet?

Bir dönem vatandaşlarının ana dilini yasaklayan, varlıklarını kabul etmeyen, sahip olmaları gereken en temel hizmetleri götürmeyen devleti?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, aleyhine açılan davaların 1/3’ü, yalnızca ülkenin belirli bölgesinde yürütülen, köy yakma, faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar ve işkence iddialarından oluşan ve bunlardan dolayı yıllardan beridir milyonlarca dolar tazminat ödeyen ülke hangisi sizce?

Cezaevlerinden insan haklarına ait hiçbir gereğe uymayan ve 1980’lerde özellikle belli bir etnik kesimden insanların onurları ile oynanan işkencelere sahne olan Diyarbakır Cezaevi’nin hangi devlete ait olduğunu bilir misiniz? Daha ortada PKK diye bir şey bile yokken.

Ülkemizde yaşanan bu süreç, dünyanın en kirli savaşlarından birisi olmuştur. Taraf olanın kirlendiği bir savaş. Savaş dediğime kızmayın lütfen. “Eşkıya ile devletin mücadelesi savaş değildir” de demeyin hemen. Çünkü bölgede yürüyen süreç için, bizzat devletin üniformalı görevlileri “düşük yoğunluklu savaş” tabiri kullanmışlardı bir zamanlar.

Bugün bir barış sürecindeyiz ve ülkede barışın bu kez olacağına dair bir umut kıpırdanması var. Bu umudu yaratan şey, özellikle Türk tarafındaki insanların, devletin resmi ve kuru söylemlerini kayıtsız şartsız doğru kabul etmemeleridir. Soruna dair başka doğruların da olabileceğine dair oluşan kuşkudur. Bu kuşkuyu vareden, sivillerin bir nebze daha ülkede söz sahibi olmalarıdır. Kürtlerin zaten çok büyük kısmı silahların susturulmasına ve barışa dünden razı durumdalar.

Bir savaşta iki taraftan birisinin galip geldiği ve birisinin diğerine şartlarını dayattığı süreçler barış süreci değildir. Onlara dayatma denir. Barış genellikle savaşın sorunu çözmediği anlarda gündeme gelir ve bir zihniyet devrimini gerektirir.

Barışı kurmanın esas anlamı, savaşın çözüm olmadığına dair bir inancı geliştirebilmektir. Savaşın çözüm olmadığına inanmak, alternatif sivil çözümleri düşünmenin yolunu açar.

Barışı kurma süreci bir pişmanlık sürecidir beraberinde. Geçmişte uygulanan yöntemin doğru olmadığını kabullenmedir. Karşının yaptığı hataya gerekçe yaratılmış olunabileceğine dair zihinde bir soru işaretini yaratmaktır.

“Yüzde yüz ben haklıydım” denilerek barış kurulamaz. Yalnızca karşının hatalarını görerek ve durup durup onları ortaya sererek de barışa hizmet edilmez.

Barışı kurmanın yolu, savaşın körleştirdiği yüreği yeniden tamir etmekten geçer. Savaş, tam insanı yarım insan yapar. Çünkü insanın yüreği yalnızca kendi tarafının acılarına yoğunlaşır, karşının acılarına hissizleşir. Yani yürek tek yönlü çalışır. Tek yönlü çalışan yürek yarım yürektir. Yüreğin bu çalışma sistemini değiştirmeye gayret etmemek, insanlıkla mesafe bırakmak anlamına gelir.

Yüreğini yalnızca kendi acılarına yoğunlaştıran, karşıdaki insana, insan muamelesi bile yapamayacak kadar hissizleşen insanlar, ne yazık ki, barış sürecinin önündeki en büyük engel durumundalar. Bugün gerek Türk tarafında, gerek Kürt tarafında, milliyetçilik temelli yükselen zihniyetler, barış sürecini baltalama hevesinde görev başındalar.

Barış sürecini olur kılmak, bu yolu tıkamaya çalışan, her iki kanattaki insanların karşısına çıkıp, tüm insanlık erdemlerinin, ülkede giderek biriken barış arzusunun arkanızda olduğunu bilerek, yürekten gelen bir sesle;

"Barış, Hemen Şimdi" diyebilmek,

bunda ısrar etmek ve ikna etme çabasından bir an bile vazgeçmemekle mümkündür.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..