Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '16

 
Kategori
Öykü
 

Savaşçı Ender - 1

Savaşçı Ender - 1
 

14 Eylül 2040, Bir Banka Şubesi Önü, Şişli-İstanbul

Son zamanlarda bankaların başına bela kesilen azılı bir soygun çetesi her zaman becerdiği şeyi bu defa yapamamış ve kaçmayı başaramamıştı. Önceki soygunlarında olduğu gibi sessizce bankaya girmişler, bir anda kar maskelerini başlarına geçirip, silahlarını çekerek, sadece onbeş dakika içinde bankayı soyup soğana çevirmişlerdi. İçerde adeta dehşet estirmişler, güvenlikçileri susturucu takılmış silahlarla vurduktan sonra memurların başına silah dayayıp kasaları boşaltmışlardı.

Yaşadığı dehşetten şifreyi bile unutan memurun hatırlamasını beklemeden kapısını patlayıcıyla tahrip ettikleri kasa dairesini adeta yağma etmişlerdi. Tam işlerini bitirip, kapı önünde bekleyen arabalarına yöneldiklerinde memurlardan birinin daha önce alarma basmayı başarmasıyla bir anda polislerle karşı karşıya kalmışlardı. Arabalarına binmeyi başaramayınca tekrar bankaya girerek içerdekileri rehin almışlardı. Soyguncuların şefi kesin kararlıydı. Çılgın bir cesaretle kapıdan başını uzatarak:

- İçeri girmeye çalışırsanız rehineleri tek tek öldürürüz, diye bağırmıştı.

-  Şimdi uslu durun. Şartlarımızı daha sonra bildireceğiz.

Bankanın bulunduğu caddeyi tamamen kapatıp binayı ablukaya alan polisin polisin uslu durmaya ve hele hele beklemeye niyeti yoktu. Bu tür olaylarda operasyon için eğitilmiş bir tim hemen olay yerine gelerek içeri girmek için hazırlıklara başladı. Her türlü silaha karşı özel güçlendirilmiş elbise giyen bu ekip, akıllı mermi atan makinalı tabancalar ve gerektiğinde kullanılmak üzere lazer tabancaları ile donatılmıştı. Nano teknoloji ürünü; akıllı mermi adı verilen cephane klasik mermi yolu izlemiyor, minik bir seyir füzesi gibi kilitlendiği hedefe ulaşmak için dolambaçlı yollar takip edebiliyordu.

Özel yapım miğferlerinde gece görüş tertibatı olan tim sabaha karşı harekete geçti. Hem gece karanlığından, hem bu saatte soyguncuların uykulu olmasından yararlanmak istemişlerdi.

Bir kedi sessizliğinde binaya sokularak giriş kapısına doğru ilerlediler. İçeri önce geçici körlük yapan gaz bombası atacaklar, ardından da şimşek gibi içeri dalıp soyguncuları etkisiz hale getirmeye çalışacaklardı. Asıl amaçları tek bir rehinenin burnu kanamadan operasyonu bitirmekti.

Ancak ne yazık ki işler planlandığı gibi gitmedi. Ekip içeri gaz bombası bile atamadan soyguncuların yoğun ateşine maruz kaldılar. Adamlar nasıl bir silah kullanıyorlarsa mermi işlemez denilen özel elbiseler paramparça oldu. Yerde can çekişen polisleri bile acımadan tarayan haydutlar ancak keskin nişancıların karşı ateşi ile durdurulmuş, beş kişiden ikisi ağır yaralı kurtulabilmişti.  Diğerleri ne yazık ki delik deşik olmuş bir halde yerde yatıyorlardı. Silahlar tam sustu denilirken dehşet verici bir şey daha oldu. İçeride tek bir el sesi daha duyulmuş ve ardından bir rehine cesedi kapıdan sokağa fırlatılmıştı. Evet, bu adamlar başkalarına benzemiyordu. Son derece tehlikeli ve zalimdiler.

Uğradıkları bu ağır kayba rağmen emniyet soyguncuları rahat bırakmamaya kararlıydı. Hem diğer bir özel tim, hem de özel harekat timleri bu defa havadan indirme yapmaya karar verdiler.  

Bir helikopterle binanın damına inen ekipler çatıda bekleyen birisini saf dışı edip alt katlara sızmaya başlamışlardı. Ancak bu defa rehine kozunu iyi oynayan soyguncular rehineleri tek vurup sokağa fırlatmaya başlayınca operasyon şefi adamlarını geri çağırmak zorunda kalmıştı. Hatta en kata inip, adamlarla silahlı çatışmaya giren bazı tim üyeleri bu emri duymak istememişler ancak müdürün çılgın gibi:

- Çabuk çıkın. İçeride kalanı yakarım!

diye haykırmasıyla terasa koşup kendilerini alan helikopterle uzaklaşmışlardı.

Üçüncü gün dolduğunda yapılan tüm operasyonların dehşet vericiydi. Dört polis kayıp verilmiş, altı rehine öldürülmüştü.

Derken adamlar istediklerini bildirdiler: Kaçmak için bir helikopter ve şehrin emniyet müdürünü istiyorlardı. Ellerindeki rehinelerle yetinmemişler, emniyet müdürü gibi çok büyük bir koz istemişlerdi. Ayrıca hiç kimse kendilerini takip etmeyecek ve müdahalede bulunmayacaktı. Ayrıca bütün kasaları boşalttıklarından uzun yola dayanıklı para çuvalları istemişlerdi.

 17 Eylül 2040, İstanbul Valiliği, Cağaloğlu İstanbul

Bankanın bulunduğu cadde ve bu caddeye çıkan bütün sokaklar bariyerlerle kapatılmış olmasına rağmen yüzlerce gazeteci ve muhabir olay yerine dolmuştu. Son teknoloji kameralarla gelişmeleri izliyorlar ve olup bitenleri seyircilerine kesintisiz aktarıyorlardı. Yakın binalar polis tarafından tutulduğundan uzaktan da olsa bankayı gören yüksek binalar bir hayli revaçtaydı.

Bu arada Cağaloğlu’ndaki valilik binasında önemli bir toplantı yapılıyordu. İçişleri bakanının da telekonferans sistemiyle Ankara’dan iştirak ettiği bu toplantıda olup bitenler değerlendirilmiş ve soyguncuların son istekleri masaya yatırılarak, bundan sonra izlenecek strateji konusunda karar verilmeye çalışılıyordu.

Herkes fikrini söylemiş, sıra soyguncular tarafından rehin alınmak istenen emniyet müdürüne gelmişti. Haydutların isteği kabul edilirse kafasına dayalı namlularla gezecek olan emniyet müdürü gayet soğukkanlıydı:

- Bir tek rehine ve polis arkadaşımın burnunun kanamıyacağını bilsem o katillerle sonuna kadar giderim. Ancak bu adamlar bildiğimiz bütün ezberleri bozdular. İdeolojik bir yönleri yok ama son derece profesyonel ve bir o kadar da acımasızlar. Şimdiye kadar ki şehit ve yaralılarımız gösterdi ki bütün rehinelerin ölümünü görmeden onları etkisiz hale getiremeyiz. Üstelik onlarca kayıp da verebiliriz. İşin bu noktasında benim bir teklifim var: Madem bu adamlar robottan farksız üzerlerine bizim robotlarımızı gönderelim.

Masanın baş tarafında oturmakta olan vali müdürün ne dediğini tam anlayamamıştı:

- Robotlar mı? Hangi robotlar?

Emniyet müdürü duraksamadan:

- Savaşçı Ender sınıfı robotlar..SE- 1’ler yani..Daha doğrusu savaşçı olarak yapılmış son teknoloji ürünü androitler..

Anlaşılan valinin bu projeden haberi yoktu.Yine de bu durumu açığa vurmadı.Ekranda sessizce duran içişleri bakanına dönerek:

- Sayın bakanımızın takdirleridir. Eğer uygun görürlerse SE-1’leri kullanabiliriz.

Bakanın SE-1’lerden habersiz olmasına imkan yoktu. Nitekim:

- Bu projeden haberim var, dedi.

- Ancak yetenekleri hakkında bilgi sahibi değilim.

Emniyet müdürüne dönerek:

- Sizce bu işi yapabilirler mi? Yani soyguncuları etkisiz hale getirip rehineleri kurtarmayı..

Emniyet müdürü gayet emin görünüyordu:

- Daha çok askeri amaçlar için imal edildiler ama yetenekleri arasında rehine kurtarma operasyonları da var sayın bakanım.Merak etmeyiniz..

- Tamam, dedi bakan.

- Bu operasyon sizin sorumluluğunuzda yürüsün. İnşallah o katilleri yakalayıp rehineleri kurtarırız.

(Devamı var)

           

 
Toplam blog
: 343
: 446
Kayıt tarihi
: 19.02.11
 
 

Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunuyum. Teknoloji Yönetimi dalında mast..