Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '06

 
Kategori
Savunma Sporları
 

Savun mu, savunma mı?

Savun mu, savunma mı?
 

Bilenle bilmeyen bir olmazmış. Peki biliyor musun, bilmiyor musun? Yada bildiğin ne, bilmediğin ne? Birisi demişti ki: "Bildiğin bir nokta ise, bilmediğin onun etrafı kadardır." Ama bildiklerin %10 artarsa bilmediklerin %100 artar o zaman. Peki bunu biliyor musun? There is the question.

Sevgili okurlarım, bunlar insanın et ve kan olmasının dışında kalan meseleler. Savaş sanatlarının çıkış sebebi de böyle bir nokta. Çok güçlü, çok hızlı, çok teknik olmanızdan ziyade çok adam olmanız şartı var, tabi eğer yaptığınız işte şahikalara çıkmak istiyorsanız.

Hızlı, güçlü ve teknik olunca insanın kanı kaynar. İçi içine sığmaz. Mizacına göre ya durdurmak için bir yerlerde şiddet arar, yada kendisi şiddetli olur. Geliştikçe, öğrendikçe, yani bildikçe gelişecek, öğrenecek, yani bilecek daha fazla şey olduğunun ona bildirilmesi lazımdır. Hoca dediğimiz zat işte burada devreye girer. Yoksa durumu, bizim "kaş yapayım derken göz çıkarmak" özdeyişimizle özdeşleşecek çok sıkı ve çok ideal bir misal olacaktır.

Yakınlarımızı, bilhassa çocuk yakınlarımızı savunma sporları adı altında bir takım kurslara göndermek isteriz. Ya biz zamanında yapmışızdır, yada yapmayı çok istemişizdir. Sebep ne olursa olsun bu bir aktivitedir ve faydalıdır esasında.

Judo, karate, taekvando, kungfu, aikido, taichi. Bunların hepsi bizim için savunma sporudur. Ama biz aslında öyle olduğunu zannederiz. Çünkü onlar esasında birer sanattır. Düzgün adam yetiştirme sanatı. Düzgün adam ya. Hepsi belki zor durumda kalan insanların durumlarını aksine çevirmek ve bir dahakine de her zaman hazır olmak için geliştirildi. Ama bundan da önemli olan bir mevzu var ki, o da geliştirdiğiniz gücü hangi istikamette değerlendiriyorsunuz ve değerlendireceksiniz olgusu. Yani bunları niçin öğreneceksiniz? Niçin öğreteceksiniz?

Hocamın hocası Japon'du. Senede bir iki kez gelir seminer yapardı. Katılırdım tabi, hiç kaçırır mıyım? Çıkıntı talebelerden biri bir ara ona sordu: "Hocam, kavga ederken rakibe (filan pozisyonda) hangi tekniği kullanmalıyım?". Japon cevapladı: "taşı al ve at kafasına , yada hayalarına sıkı bir tekme vur! Bu aikido yapmandan daha iyi." Hocam güldü, bıyıklarını burarken. O anlamıştı. Çünkü 20 yıldır onunlaydı. Japon zaten espriliydi. Hepimiz güldük. Aklımda bir sürü soru belirdi. Soramadım. Bizim için bu kadar doğal bir soruya aldığımız bu basit cevap karşısında bile düğüm olmuştuk.

Bazen size bir daha soru sordurtmamacasına cevap verilebiliyor.

Neyse. Sonra tabi bir pundunu bulup hocama sordum ben de. Japon ne demişti? Dedi ki: "Eğer kurgusunu senin yaptığın, senin tercihlerinden ötürü içine düştüğün bir durumsa, bu senin eksikliğin. Artık bir daha nefsine yenilip de zaten iyi olmadığın bir konuda bir de iyiymişsin gibi hareket etmemelisin, bu sadece bir hatayı yinelemek olur." Yani bir de teknik yapma istersen, risk olur gibi bir şey.

Anlamıştım. Neyi mi? Daldan önce hocasını seçmek gerektiğini. Okuldan önce öğretmen seçimi gibi bir şey. Çünkü bu komplike bir işti. Sadece sert vurunca, yada hızlı vurunca kazanamayacağın kadar komplike bir iş. Yumruk yiyebilirsin, ama stratejin iyiyse her şeye rağmen kazanırsın. Bazen az, bazen çok. Ama iyiysen az da yeter, çok da azdırmaz.

Sana öğreten olursa bilebilirsin bunları. Ama öğrenmek istersen bir öğretici bulabilirsin aynı zamanda. Ne öğrenmek istersin? Hızlı vurmayı öğrenmek istersen çok öğreteni var.

Ama çocuklarımızın gerçekten kendini bilir, özgüveni tam, taktik anlayışı olan, zamanlaması iyi birer nesil olmasını isiyorsak (ki istediğimizi adım gibi biliyorum), savunma sporu demeyelim. Savaş sanatı diyelim, bu bir. İkincisi biraz araştırıp hocasını bulalım. Adam gibi olanını, bu da iki.

 
Toplam blog
: 29
: 1420
Kayıt tarihi
: 18.10.06
 
 

Evli ve 2 çocuk babasıyım. Üniversite terkim. 17 yıldır tekstil sektöründeyim. Ama konuşmak ve yazma..