Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Temmuz '18

 
Kategori
Güncel
 

Savunmasız İslam; Statik Bir İslam Dünyası, Saldırgan Dinamik Hristiyanlığa Karşı

Savunmasız İslam; Statik Bir İslam Dünyası, Saldırgan Dinamik Hristiyanlığa Karşı
 

Kilisenin Dinamik Haline Karşı İç Savaş Halinde Bulunan Statik Caminin Mücadelesi

 

Başlığa bakan hemen her peşin hükümlü okur, kiliseyi övdüğümü zannedebilir. Başlıkta tam olarak anlatılamayan meramımız, umalım ki yazının ilerleyen bölümlerinde anlaşılsın.

Müslümanları rehavete düşüren en önemli konulardan birisi İslam’ın son Hak din olması ve İslam Dini’ni bizzat Kur’an-ı insanlara gönderen Yüce Allah tarafından korunacağının garanti edilmesidir. Bildiğim kadarıyla İslam Dini’ni ve Kur’an’ın aslının kimler eliyle korunacağına dair bir hüküm tam olarak söylenmese de elbette müminler eliyle korunması uygun olacaktır. Yoksa koleksiyoncular tarafından korunması pek mantıklı olmazdı. Bu fikir dahi İslam’ı savunması hale getirecektir diye bir iddia dahi birçok itirazlarla karşılanacaktır. O halde son iki yılda gündemi sarsan ve önce Fetö, sonra da Adnan Hocacıların misyonerlerle bağlantılarını, dahası istihbarat örgütleriyle ilişkilerini nasıl açıklamalıyız? Bu gruplardan Adnan Hocacıların magazin içerikli ve İslam Dini’nin içini boşaltmaya yönelik bir akım olduğu hemen herkesçe kabul ediliyor hatta yayınlarıyla dalga konusu olmaya devam eden grup İslam’a alenen hakaret ediyor hatta dalga geçiyor ve insanlarımızı bir şekilde kendine çekmeyi, kendini izletmeyi başarabiliyordu. Buna mukabil aynı şekilde kadın tuzağına düşürüldüğünde ağız değiştiren bir başka grubun liderinin alenen bilimi reddetmesi, daha önce defalarca milleti dolandırmayı başaran birinin projesinde yer alması, onun reklamını yapması, en son başka bir grubun da şu anda hedefte olması bu grupların zamanında binlerce hatta milyonlarca kişiyi etkileri altına alabilmesi, İslam adına hatta İslam kullanılarak Türkiye’ye ve Müslümanlığa alenen ve Türkiye’nin kendi insanları, paraları ve canları inançlarıyla kullanılarak insanlarımızın yoldan çıkarılması İslam’ın korunmasının mümkün olmakla beraber, yoldan çıkarılmalarının da an meselesi olduğunu ortaya koyar.

Tüm bunlara sebep olan birkaç neden vardır ki; özellikle Hıristiyanlık inancı inancını yayma ve taraftar kazandırma açısından son derece dinamik ve son derece idealist bir dindir ve bunu fethettikleri her ülkeye ordularıyla birlikte papazlarını da göndermelerinden anlıyoruz. Ordularıyla başa çıkamayacakları güçler karşısında misyonerlerini önceden göndermeyi, öncü güç olarak kullanmayı yüzyıllar önce öğrenen söz konusu dinin mensuplarının Osmanlı İmparatorluğunu yıkmak, iç karışıklıklar çıkarmak, içeride buldukları ayrılıkçı damarları bulup beslemek gibi alenen bir ajanlık faaliyeti olarak değerlendirilebilecek çalışmalar Fatih’in İstanbul’u fethetmesinden hemen sonra devam etmiştir. Onlara tanınan dini hürriyetler daha sonra başka çalışmaların başlangıcı, çatışmaların ateşinin harlandığı odaklar olagelmişlerdir ki bu son derece önemli bir durumdur.

İnsanlar daima ilgi ister, ilgilenilmek ister. İlgisiz kalan insanın ilgiyi gördüğünde cevap vermemesi mümkün değildir. Bu bitki, hayvan hatta tüm canlılar için böyledir. Kendi insanı için nasıl olsa bizdendir, diye herhangi bir çalışma yapmayan milletler bir zaman sonra kültürel olarak dini olarak, ülkü olarak tamamen kaybedilmiş bir milletle karşılaşabilirler. Türkiye de bu tanımlamaya fazlasıyla layık bir ülke olarak adlandırılabilir.

İslam Dini ile alenen dalga geçen, Türk mitlerini yerden yere vuran bunu yaparken de gerek televizyon gerek radyo gerekse kitap, gazete hatta reklamları bile kullanan akılın yaptıklarını bilinçsizce yaptığını düşünemeyiz. Bir okul dizisi, bir gençlik dizisi, çokça tekrarlanan mesajlarla halkın boşluğa kanalize edilmesi, aslında çöpe atılmakta olan bir toplum için yapılan hazırlıklardan başka bir şey değildir ve öyle anlaşılmalıdır.

Kilise ile ilgili gerek yurt içinde gerekse yurtdışında karşılaştığım şey; her ne kadar Avrupa laik toplumlar olsalar da toplumun tam merkezinde kilise bulunur. Örgütleri, misyoner kuruluşları ile Avrupa’da halen en önemli güç olan kiliseler ve misyoner örgütleri hızla yayılmaya devam etmektedirler.  Bunun sakıncası nedir ki denebilir? Kilise nikah yapan, nikahı onaylayan bir kurum, fakirlere yardım eden bir kurum, ilkokullar, anaokulları kolejler kuran ve mutlaka hemen her Hıristiyan ülkede cübbesiyle derste, toplumun tam içindedir. Diğer yandan cami ise kendine lütfedip gelen insanlara vaaz anlatan görevlileriyle bırakın gönüllü misyoner veya bizdeki adıyla tebliğ vazifesi yapma görevi için ülke ülke dolaşmayı, birçok camide vaktini doldurur doldurmaz derhal evine veya işine koşan, camiye gelenlerden sürekli yardım toplayan ancak şu zamana kadar ne pratik olarak bir okulu veya kamu yararına bir faaliyeti desteklediği görülmemiş olan bir yapı ile ülke ülke dolaşan ve söz konusu ülkelere silahlı ordularının, ticaret ordularının girmesine altyapı hazırlayan son derece teşkilatlı ve sürekli akıl oyunları ile diğer toplumları nasıl kazanacaklarına dair fikirler yürüten eylemsel bir yapı ile statik bir yapısı olan İslam’ın rekabeti oldukça güç görünüyor. Öyle ki bu fikirlerin tamamına itirazlar yükselebilir; haklılık payları da vardır ve amaç iki yapı arasındaki farkı ortaya koyma adına, özellikle İslam’da camilerin statik kaldığını ve gönüllüler hareketine dönüşmediğini, dönüşenlerin hızlarının kesildiği ve yönlerinin şaşırtıldığını, ya da bilinçli olarak yanlış yöne gidenlerin daha fazla gönüllü bir görünüm arz ettiğinden diğerlerine de engel olduğunu da düşünebiliriz. Lakin ülkemizde gündeme gelen ve özellikle devlet maaş vermesine rağmen insanların şehir beğenmediği, torpilsizlerin sürgün yeri olarak adlandırılabilecek yerlerin daimi bekçileri olduğu göz önünde bulundurulduğunda “Amerika’dan eşiyle 1830’lu yıllarda Güneydoğu Anadolu’nun küçücük bir köyüne gelen ve üç öğrenci için okul kuran, dahası elli yıl bu bölgede kalan Protestan misyonerlerin görev ve ideal aşkını görünce insan Türkiye’nin niye böyle olduğunun cevabını da kendiliğinden anlayabiliyor.

Yazılarıma itiraz etmeden önce şu kitapları özellikle okumanızı tavsiye eder, sürçü lisan ederek birilerinin yanlış düşüncelerine sebep olduysam şimdiden affımı rica ederim.

  • Emperyalizm, Evanjelizm ve Osmanlı Ermenileri Jeremy Salt.
  • Robert Koleji’in İzinde Türkiye’de Amerikan Misyonerliğinin Eğitim Stratejisi Ayşe AKSU
  • Robet Kolej’in Kızları Misyonerlik Feminizm ve Yabancı Okullar. Hester Donalson Jenkins
  • Osmanlı Suriyesi’nde Bitmeyen Mücadele Selim Han Yeniacun
  • Sömürü Ajanı Amerikan Misyoneleri  Prof. Dr. İhsan SÜREYYA SIRMA
  • Bulgarlar ve Ermeniler Arasında Amerikan Misyonerleri Mithat Aydın
  • Anadolu’da Amerikan Misyonerleri Özgür Yıldız.

Not: Yukarıdaki eserler genellikle Amerika ve İngiliz kökene sahip kurumlarla ilgilidir ve söz konusu Protestan grupların faaliyetlerinin bir kısmını anlatır. Hâlbuki onlardan en az üç asır önce Anadolu’ya ve Osmanlı coğrafyasının çeşitli bölgelerinde Katolik misyonerler (örneğin Cizvitler) hiç hesaba katılmamıştır. Diğer gruplar da hesaba katılınca bu bölgede nasıl kıyasıya savaşların gözler önüne serilebilir. Elbette araştırma gereği duyarsak!

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..