Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Saygısızlığın böylesine pes doğrusu...

Saygısızlığın böylesine pes doğrusu...
 

Geçen gün bir işim vardı. Bağlarbaşı’ndan Üsküdar’a doğru giderken Bülbül deresinde bir yere uğramam gerekti. Yol boyu arabalar park etmişlerdi. Yer bulamayınca ben de ikinci sıra yaptım. Eşime de, ne olur olmaz, sen arabada otur, dedim.

Biraz sonra bir körüklü otobüs gelmiş. Yol daraldığı için geçememiş tabii ve trafik tıkanmış. Otobüsten inen yolcular, (sonradan eşimden dinlediğim kadar) benim için demediğini bırakmamışlar. Ne saygısızlığım kalmış, ne kıroluğum.

Oysa ben o otobüsteki yolcuların hepsinden daha zengin, daha kültürlü, daha medeni bir insanım. Şu koca İstanbul’da bir arabamı yola park edemeyecek miyim?

İnsanların kimisi, şöyle hep beraber arabayı kenara doğru ittirelim diyor, bir kısmı da şoföre, “geç yahu, tak arabaya gitsin, koymasaydı yolun ortasına arabasını görgüsüz” diyorlarmış. Şu saygısızlığa bakın. Bu kadar olur yani.

Arabanın camları koyu renkte olduğu için eşimi fark etmediklerinden, benim için herkes aklına geleni söylemiş. Sonunda biri eşimi fark edince, kapıyı açıp anahtar yok mu filan demişler. Eşim de bu arada beni telefonla arayarak haber vermiş.

Arabanın yanına geldiğimde, otobüs yolcuları beni nerdeyse linç edeceklerdi. Hepsi bağıra çağıra bir şeyler söylüyorlardı. Hayli kalabalıklardı. Ben mecburen sessizce arabama binerken, yine de yiğitliğe leke sürmemek için bir şeyler söylemeye çalıştım.

Şöyle orta yaşlı, kravatlı, giyiminden hani efendi bile diyebileceğiniz bir bey, “yuh artık yuh” diye öyle bir bağırdı ki, kendimi zor tuttum. Aslında ben kendimi değil de eşim beni tuttu.

Bu saygısızlık karşısında kafamın tası attı. Arabayı biraz ileriye park edip hızlıca otobüsün önüne geçtim. Bana yuh çeken o saygısıza haddini bildirmeliydim. Şoföre aç kapıyı diye çok bağırmama rağmen açmadı. Ah bi açsaydı, yuh nasıl çekilirmiş gösterecektim o herife…

Hâlâ aklıma geldikçe acayip sinirleniyorum. Memleket ne hale gelmiş kardeşim. Nerde saygısız varsa sanki İstanbul’a doluşmuş….

****

Benim böyle bir şey yapacağıma inanan oldu mu içinizde bilmiyorum. Ancak bu olay 16 Nisan günü Perşembe günü saat 14.00 civarında Üsküdar Bülbülderesi BİM önünde 1A otobüsüyle aynen yaşandı. Yalnız 34 DG 1808 plakalı araba bana ait değildi.

Ben o, “yuh artık yuh” diye bağırmaktan kendini alamayan kişiydim. Bu kadar nasıl sinirlendiğimi, o kadar yüksek sesle nasıl bağırabildiğimi ben de anlayabilmiş değilim.

Dakikalarca trafiğin tıkanması, onlarca arabanın neredeyse Bağlarbaşı’na kadar yolda kalması, benzin harcaması (döviz yakması), yüzlerce kişinin zaman kaybı, bir yerlere yetişmesi gereken kişilerin bir sorumsuz yüzünden geç kalması, bana göre gerçekten affedilmeyecek kadar büyük bir hataydı…

Hele bu kişi bir araba satın alabilecek kadar elit sınıftan biriyse…

*****

Burada saygı ve saygısızlığın ne olduğu üzerinde biraz durmak istiyorum.

Sözlükte saygı şöyle tarif ediliyor: 1. Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram. 2. Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu.

Evet bir kimseye saygı duyuyorsanız, sevgi de duyuyorsunuz ve onu rahatsız etmekten çekiniyorsunuz, demektir.

Farklı görüşlerimiz, inançlarımız, felsefi görüşlerimiz, mezhebimiz, ırkımız, cinsiyetimiz, etnik kökenimiz için birbirimize saygı göstermemiz gerektiğini söylüyorsak ve buna inanıyorsak, birbirimizi aynı zamanda seveceğiz, rahatsız etmekten de çekineceğiz demektir.

Bu durumda karşımızdaki insana nasıl kötü davranabiliriz, nasıl hakaret edebiliriz, nasıl aşağılayabiliriz, nasıl küçümseyebiliriz, nasıl alay edebiliriz?

Sorunun cevabını lütfen davranışlarınızla vermenizi rica ediyorum.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..