Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '13

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Sayı mı? Nitelik mi?-1

Çin'in ekonomik gelişme trendi göz önüne alındığında, önümüzdeki on yıl içinde dünyanın en büyük ekonomisi olacağı neredeyse kesin gibidir.  Bunun sebebi olarak genellikle 1.2 Milyarlık devasa bir nüfus ve diğer piyasalarla karşılaştırılamayacak ölçüde düşük olan işçilik maliyeti dile getirilmektedir. Oysa, rekabette Çin’i öne çıkaran başka unsurlar da var. Öncelikle ülkede serbest piyasa sistemine uygun hukuki ve idari yapının mevcudiyeti yabancı sermaye girişini hızlandırmıştır. Neredeyse maliyetsiz sermaye(yabancı sermayeyi teşvik harcamaları hariç) en ileri teknoloji ve Dünya talebine göre belirlenmiş devasa üretim kapasiteleri ile Çin, uluslararası rekabette dörtlü bir kombinasyonla avantaj sağlamaktadır. Üretim kapasitelerinin büyüklüğü girdi ve nakliye maliyetlerini düşürmek yanında, hem mamul hem de hammadde piyasasına hakimiyeti de sağlamaktadır. Ayrıca gelişmiş ülkelerde önemli bir maliyet kalemi olarak görünen çevre ve sosyal güvenlik maliyetinin düşüklüğü de Yabancı menşeli sabit sermaye yatırımları için ilave bir cazibe yaratmaktadır. Çin, şu andaki tek eksiği olan teknoloji alanında da yoğun çalışmalar yürütmektedir. Dolayısıyla Çin’in imalat sanayi alanında üretim üssüne dönüşmesinde tek risk, talep daralmasıdır. Ancak tam kapasite ile çalıştığında en düşük maliyetle üretim yapan büyük kapasiteli tesislerin en büyük riski, Dünyada uzun soluklu bir ekonomik krizin ortaya çıkmasıdır. 

Bu manada İnsan sayısının fazlalığı sadece bu insanların tümünün piyasada aktif olarak istihdam edilmesi ve üretken olabilmesi halinde bir avantaj olacaktır. İşte asıl sıkıntılı olan husus da budur. Zira, teknolojik gelişmeler ve yüksek sosyal güvenlik kesintileri işletmeleri daha az sayıda ama nitelikli işgücü kullanmaya itmektedir. 1990’lı yıllarda 50 Bin ABD $’ı olan bir kişi istihdam etmek için gerekli yatırım miktarı günümüzde 200 Bin ABD $’ına kadar çıkmıştır. Geleneksel olarak emek yoğun bir sektör olan Tarım sektöründe bile ölçek büyümüş talep edilen emek azalmıştır. Örneğin, 1990’lı yıllarda, 10-15 Da olan seralarda 5 kişi istihdam edilirken, günümüzde dış dünyadan tamamen izole edilmiş 100-120 Da alanı kapsayan tek parça seralar mevcuttur. Tamamen bilgisayar kontrollü bu tesislerde 1-2 kişi hizmet vermektedir. Teknolojik imkanların gelişmesi ve yaygınlaşan bilgisayar ve yazılım kullanımı işletmeleri daha az sayıda ama eğitimli işgücünü talep eder duruma getirmiştir.  Teknoloji, üretim kapasitesini yükseltmiş, enerji ve istihdam maliyetlerini düşürmüş ve fire ve hatalı üretimi neredeyse sıfıra indirmiştir. Dolayısıyla artık, usta ya da kalfaya değil, teknoloji ürünü makine ekipmanı kullanma yetisine sahip, arızi durumlarda müdahale edebilecek eğitimli teknik elemana gereksinim bulunmaktadır.    

Dolayısıyla günümüzde, niteliksiz emeğin ekonomi piyasasında değeri kalmamıştır.  Bu noktada kamunun iki önemli işlevi  bulunmaktadır. Buna göre Kamu, işgücü arzının tümünü  absorbe edecek yatırım harcamalarının yapılması ve işgücü piyasasına giren emeğin talep edilen nitelikte olmasını sağlamakla mükelleftir. Eğitim politikaları ve mesleki yönlendirmelerin piyasa öngörülerine paralel olması önemlidir. Piyasa talebi ile eğitim politikaları arasında uyumsuzluk, çalışma arzusunda olan eğitimli personelin işsiz kalması anlamındadır. Çalışma arzusunda olup da iş bulamayan kişilerin çokluğu ekonominin verimsizliğini gösterir. Verimsizlik de, amansız bir rekabet ortamının mevcut olduğu global piyasalarda ayakta kalmayı zorlaştıracak önemli bir handikaptır. 

Konunun bir diğer olumsuz yönü de dışsal maliyetlerdir. Günümüz teknolojisinde issiz olan kişileri uygun ortam sağlanana kadar derin dondurucuda saklama şansımız yoktur. Dolayısıyla bu kişiler tüketime ve sosyal yaşama devam edecekler ve tüm ihtiyaçları da soysal güvenlik sistemi tarafından karşılanacaktır. Bu tür transfer harcamaları esas itibarıyla piyasa sistemi dışı kaynak transferidir ve verimsizlik anlamındadır(hak etmeyenin gelir sahibi olması). Kamu bütçesinde transfer harcamasının artması da sağlıksız ekonominin bir göstergesidir.

İssizlik, sosyal güvenlik sisteminde yarattığı tahribat yanında, kamuya ciddi yük getiren adli suçlarda artışa ve bölgeler arası göçe de sebep olmaktadır. Kısaca işgücü piyasasına giren ama iş bulamayan her bireyin istatistik hesaplarında olmayan ciddi bir kamusal maliyeti vardır. Dolayısıyla, ekonomik büyümenin sürdürülebilir olmasının temel dayanağı olan rekabet gücünün artırılmasında Nüfus artış hızından, işsizliğin dışsal maliyetlerine kadar tüm unsurların değerlendirmeye alınması gerekmektedir.

Konuyla ilgili olarak ülkemiz özelinde bir diğer önemli problem de kırsal nüfustur. Gelecek dönemde ekonomiye katılması beklenen işgücünün nasıl istihdam edileceği ile ilgili yukarıda anlatılan sorunlar dışında geçmiş dönemden gelen stoklara da sahip bulunmaktayız(mevcut işsizlik ve kırsal nüfus). 2012 itibarıyla toplam İşgücü’nün % 25’i tarım sektöründe istihdam edilmektedir. Tarım sektörünün milli gelirden aldığı pay ise % 8 civarındadır. Bu verilerin anlamı kırsal alan nüfusunun 2/3’ünden fazlasının gizli işsiz olmasıdır.  Bu sektörde istihdam edildiği varsayılan, ekonomiye katkıları sınırlı niteliksiz emek, günümüz piyasasında çok sınırlı talep gördüğünden köyünde kalıp kamusal desteklerle yetinmek ya da İstanbul’da sağlıksız koşullarda kayıt dışı çalışma arasında tercih yapmak durumunda kalmaktadır. (Ülkemiz göç istatistiklerine bakıldığında, kırsal kesim nüfusunun her yıl % 2’si kentlere göç etmektedir).  Çözüm önerileri bir sonraki bölümde ele alınacaktır.   

 
Toplam blog
: 9
: 147
Kayıt tarihi
: 18.09.12
 
 

A.Ü Siyasal Bilgiler Fakültesi 1986 yılı Maliye Bölümü Mezunu Kamu Çalışanı ..