Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sayın Başbakanım

Sayın Başbakanım
 

Sayın başbakanım,

Yaptığınız görevin ne kadar zor olduğunu çok iyi bilen ve takdir eden sıradan bir vatandaşım. Mektubuma böyle başlamamın sebebi, hem sizin tarafınızdan, hem de bu yazıyı okuyanlar tarafından sanki “akıl verdiğim” biçiminde algılanmasına engel olmaktır.

Ben 3 kişilik ailemi bile doğru dürüst yönetemiyorum. Bayram vesilesiyle ailemi ziyaret için memleketime gittiğimde, yeğenlerimden her birinin ayrı bir dinî, siyasî, felsefi görüşe ve bunların etkisiyle farklı kanaatlere sahip olduklarını görünce çıldırıyorum.

Sizi, 70 milyon çeşit fikre sahip insanın başbakanı olarak düşününce, bir kere daha takdir etmekten ve size Allah’tan yardım dilemekten kendimi alamıyorum.

Akrabalık bağlarımın yanında onların gerçekten çok sevdikleri bir büyükleri olmama rağmen ben onları ortak noktada buluşturacak bir platform oluşturamazken, siz milyonlarca insanın umuduna öncülük yapabiliyor, onları partinizin bünyesi altında toplayabiliyorsunuz.

Gerçi aldığınız bu kadar oya rağmen, azınlığın haklarını daha iyi korumanız, onların isteklerini öncelikle gerçekleştirmeniz gerektiği bahanesiyle size iktidarı tam olarak kullanma hakkı vermiyorlar ama, yine de bu kadar insanı bir arada tutmak öyle kolay değil.

*****

Sayın başbakanım,

Niyetim size ne yağ çekmek, ne de tenkit etmek. Aslında bunların ikisini de yeterince, hatta fazlasıyla yapan kimseler, hatta kitleler var. Ben sadece şu an ülkede yaşayan vatandaşların durumuyla ilgili olarak bir tespitte bulunmaya çalışacağım.

İnsanlar keşfettikleri ya da bağlandıkları ortak noktalar dolayısıyla, bir araya gelip tüzel kişilikler oluştursalar da, kendi içlerinde barındırdıkları özel duyguları, ayrıntılara inildikçe açığa vurmaktan ve farklı düşüncede olduklarını hissettirmekten çekinmezler.

Sizin çok samimi olarak “ülkede bir barış ortamı yaratma” amacıyla başlattığınız “açılım” sürecinden, dün Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi kapatmasına kadar geçen zaman içinde cereyan eden olaylar sebebiyle 70 milyon insanın kafasında 70 milyon çeşit fikir oluştu.

Malum, zor bir durumdan kurtulmak için Allah’a dua etmekten başka çaresi kalmayanlar, sıkıntılarından kurtulur kurtulmaz hallerine şükretmek yerine daha iyi şartlarda niye olmadıkları için isyan ederler.

Bu durum, “nankör”olarak nitelendirilen insanoğlunun belki de doğal bir özelliğidir, bilemiyorum. Bu bağlamda “barışa” en az Türkler kadar ihtiyacı olan Kürt kardeşlerimizin, sizin “açılım” kararınızı 40 gün 40 gece şölen yapıp zılgıt çekerek kutlamaları gerekirken, pazarlıklar yapmaya, muhatap olarak kendi evlatlarının da katili olan birini öne sürmeye ve ülkede “diğerlerinden de ayrıcalıklı” bir vatandaş konumuna çıkmaya çalıştılar.

Yıllarca, duhuliye biletiyle stada girmiş seyirciler gibi, “vatandışlık” sıralamasında bir yeri ve derecesi bile olmayanlar, kendilerine açılan “Eşit Türkiye vatandaşlığı” kapısından geçmeyi akıl edemediler.

Aslında bu söylediklerimle Kürt kardeşlerimin kalbini kırdığımı sanıyorum. Onlardan özür dilerim. Fakat gerçek şu ki Türkler gibi, onlar da ayaklarına gelmiş bu kısmeti yeterince değerlendiremediler.

Aslından bunları söylerken yine bir haksızlık yaptığımı itiraf etmeliyim.

Çünkü otuz yıldır devam eden bu çatışmalarda ölen insanların ırkları ayrı da olsa, nitelik olarak aynı sınıftan vatandaş olduklarını kimse inkâr edemez. Her iki tarafın da arabozucuları, kışkırtıcıları, provokotörleri, olaylar çıkıp gencecik fidanlar devrildikçe, analar ağladıkça, millet galeyana geldikçe bıyık altından gülüp sevinçle el oğuşturanları aynı kişiler.

Bu süreci kendi çıkarlarına yürütüp asıl mağdur olan halkı yeni bir çıkmaz sokağa sürükleyenler de yine o yolun yolcuları. Yani her zamanki gibi haklılar ve ezilenler, gerçek Türkler ve Kürtler -çoğunlukta olmalarına rağmen- yine seslerini duyuramadılar, kendilerini ifade edemediler, haklarını savunamadılar. Birileri onlar adına karar verip bu sonuç yaratıldı.

Kimbilir, “hukukun üstünlüğü” ilkesi hakim kılındı diye, geleceğin karanlık günlerini düşleyerek bu gece rahat uyuyan kaç kişi vardır?

Zaten başka türlüsü olamazdı. Kötünün kötüye kötülük yolunda rastlamasından daha doğal ne olabilir ki?

*****

Sayın başbakanım,

Sonuçta ben de bir insanım, üstelik ülkesini seven, onun için canını vermeye hazır samimi 69 milyon küsur vatandaştan biriyim. Çocukluğumdan bu yana yaşadığım yarım asırlık dönemde zaman zaman saman alevi gibi parlayan iyilik ve güzellikler görmüş olsam da, sürekli sıkıntı içinde yaşayan toplumun bir ferdiyim.

Bu bağlamda, ümitlerim, ümitsizliklerim, beklentilerim, hayallerim, keşkelerim ve üzüntülerim var. Bunların etkisiyle hissiyatımı ifade eden cümleler kurmaktan da belki kendimi alamıyorum.

İdealist bir Türk genci olduğumu düşündüğüm günlerde, ülkesini seven, milletine bağlı, memleketi düşünen, bayrağına saygılı, tarihine, ecdadına hürmetkâr, iyi niyetli samimi tek kişinin ben olduğumu sanıyordum.

Aynı benim gibi düşünerek kendisini bu konularda benden üstün gören kişilere rastlayınca, benim giibi başkalarının da varlığını kabul ederek kafamda bir “biz” yaratmaya başladım. Bu “biz” halkasına sadece benim tanıdıklarım ve güvendiklerim giriyordu tabii.

Zamanla toplumun içine girip gerçekleri gördükçe, başka insanları tanıdıkça, inanamadığım şekilde, benimle aynı duyguları paylaşan insanların düşündüğümden çok daha fazla olduğunu gördüm. Fakat sanırım hepsi benim yaşadığım kaosu yaşadıkları için “birlikte olma” ve “birlikte hareket etme” şansına ve imkânına sahip değildiler. Bu yüzden bir “güç” oluşturamıyorlardı.

Kötüler öyle mi ya… Yeter ki kötülük olsun… biçimi, şekli, amacı hiç önemli değil. Sonuçta ortaya çıkan şey aynı olsun yeter. Oysa “bizimkiler” iyiliğin biçimine, kim tarafından, nasıl yapıldığına çok önem veriyorlar. O yüzden de bir adım ileri gidemiyoruz.

*****

Sayın başbakanım,

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum ki, sizin de yürekten inandığınız gibi, en üst kimlik “insanlık”tır. Gerisi teferruat… Ve insanlar da bildiğiniz üzere hem iyilik ve hem kötülük yapabilecek nitelikte yaratılmışlardır.

Bu bağlamda dünyada sadece iki sınıf insan vardır. İyiler ve kötüler… Türkiye’de de böyle…

Hangi ırkta yaratılmış olursa olsun, sonradan hangi inancı benimserse benimsesin, hangi eğitimi alırsa alsın, hangi takımı tutarsa tutsun, hangi bölgede doğarsa doğsun, hangi köyde veya şehirde yaşarsa yaşasın, bu ülkenin insanları da iki sınıftır. İyiler, iyilik isteyenler; kötüler ve kötülük isteyenler…

Türkiye şu anda çok karmaşık bir dönemece girmiştir. Gerçekten içinden çıkılması zor bir durumdayız. Puslu ortamları çok sevenler bu fırsatı değerlendirmekten çekinmeyeceklerdir. Böylece önümüzdeki günlerde bizi çok daha fazla üzecek olaylar yaşamamızın sürpriz olmayacağını söyleyebilirim.

Düne kadar, samimi olarak, “her şeye rağmen demokrasi, darbelere hayır, asker siyasetten çekilsin, partilere cezasını halk versin” diye çaba gösterenler de dahil olmak üzere herkes, ülkenin her yerinde, 1980 öncesini hatırlatan terör olayları yaşanıp günahsız insanların zarar gördüğüne şahit olduğunda, aynı 12 Eylül sabahında olduğu gibi, “aman iyi ki ordu olaya el koydu da, rahatladık” diyebileceklerdir.

Sizi ne kadar zor günlerin beklediğini belki siz bile bilmiyorsunuz sayın başbakanım.

Yapmanız gerekenlerle ilgili benim söyleyebilecek tek bir sözüm yok. Üstelik sade vatandaş olarak bizim gördüğümüz perspektifle sizin olduğunuz yerden bakılıdığıda görünen çok farklıdır. Bir de işin bizi tamamen aşan dış boyutları var. Siz onların da bizden daha iyi içindesiniz, farkındasınız.

Sadece şunu bilmenizi isterim ki, şu anda ülke “barışın sağlanmasını isteyen iyiler”le, “ortalığın karışmasını bekleyen kötüler” olmak üzere ikiye ayrılmıştır.

Siz de zatan bunu farkındasınız ve en iyi şekilde ifade etmişsiniz. Ya terör var, ya kardeşlik..

Milletimizin büyük çoğunluğu gibi sizin “kardeşlik” safında yer aldığınıza şüphem yok. Nicelik olarak hayli kalabalığız. Ama nitelik açısından bir şey söyleyemem. Zât-ı âlinizin yardımına duyulan ihtiyaç da zaten kendini burada göstermektedir.

Düşündüğünüz gibi bu gerçeği tek tek her vatandaşa anlatmalısınız. Sizin partinizin içinde bile açılımı tam olarak kavrayamayan çok kişi var. Oysa iyi ve doğru anlatılırsa halkın büyük çoğunluğunun sizin yanınızda yer alacağı kesindir.

İçinde bulunduğumuz bu kritik süreç, sizin siyasi hayatınızla birlikte, ülkemizin de geleceğini ve kaderini belirleyecektir.

Size en samimi duygularla gönülden başarı dileklerimi sunuyorum. Samimi gayretiniz ve iyi niyetiniz için de “Allah yardımcınız olsun!” diyorum sayın başbakanım.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..