Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '13

 
Kategori
Dilbilim
 

Sayın Ufuk Kesici’ye yanıt

Sayın Ufuk Kesici’ye yanıt
 

Sayın Ufuk Kesici, 21.01.13 tarihli (Acıyorum. 8 : Kirlenen Dilimize) adlı yazıma uzun boylu açıklamalarla itirazlarını sergiledi. Kısaca Kesici, şunları söylüyor:

“Öğretmenim, bilirsiniz bu konuda epey yazdım ben de... Mustafa Kemal'in 33-35 yılları arası dili ile 35-38 arası dilini incelersek görürüz ki ilk dönem "millet" yerine "ulus" diyen Mustafa Kemal, TDK'nin işi azıttığını görünce 35 sonrası tekrar "millet" sözcüğüne dönmüştür. Mustafa Kemal'in kafasındaki "dil devrimi" neredeyse bire bir 1911 Genç Kalemler bildirisine uyar... Yani : "Halkın konuştuğu dil Türkçe'dir"... Oysa TDK işi gücü bırakıp Türkçe içindeki sözcükleri ayıklama çabasına girişmiş, (Özellikle İnönü TDK'si) "cevap" yerine "yanıt" getireyim derken, Türkçeye Batı dilleri saldırısını görmezden gelmiştir. (Bunda İnönü'nün çağdaşlaşmayı "batılılaşma" anlamasının büyük payı vardır) Dediğiniz gibi, dil üzerine oturduğu uygarlığın ürünüdür. Biz Doğu toplumuyuz ve İslamız. Uygarlığımız Arapça-Farsça üzerine oturmuş... Batı uygarlığı ise Yunan-Latin kültürü üzerine. Batı dillerinin herhangi birinden Latince kökenli sözcükleri çıkarın dil kalmaz ortada... (devamı var)”

Şimdi bu sözlerin edilmiş olması bunların tümünün doğru olduğunu göstermez. Açıkça sayın kesici ve ben “Dil” olayına ve başka konulara da değişik açılardan bakıyoruz ve ben onun inandığı ve doğru sandığı bir çok şeye inanmıyorum ve doğru olmadığını biliyorum.

Şimdi yukarda ettiği sözleri birer birer ele alarak nasıl ayrı düştüğümüzü görelim ve göstermeye çalışalım.

Sayın Ufuk kesici diyor ki:

1. “Mustafa Kemal, TDK’nun işi azıttığını  görünce 35 sonrası tekrar “millet” sözcüğüne dönmüştür….”

Y1. Bir kere  “TDKurumu”nun işi azıttığını söylemek haksızlıktır … Olsa, olsa o devirde de Dil Devrimi’ni yanlış yorumlayıp, her sözcüğün etimolojisini araştırıp bunları devre dışı bırakıp, garip sözcükler uyduran insanlar ortaya çıkmıştı… Doğru. Ama bunların çoğun TDK’nun dışındaydı ve çoğu kez Atatürk’ün ortaya koyduğu Devrimci gidişi baltalamak için di…  “hostes için gök konuksal avrat, istiklâl marşı için ulusal düttürü, kadın için doğurgaç…” gibi acaip laflar üretilmesi, hep Türk Dil Devrimine karşı olan çevreler tarafından uydurulmuştu.
 Doğal olarak bu sözcükler hiçbir zaman TDK tarafından ne kabul edilmiş; ne de onanmıştır. Bunun için TDK tarafından yapılan itirazlar ve açıklamalar açılıp okunabilir. Atatürk’ün itirazı bu gibi adamlaradır. Yoksa Atatürk, ölene kadar Türk Dilinin gelişmesi için elinden gelen çabayı harcamıştır ve TDK’nu sonuna kadar desteklemiştir.

“Burada TDK’nın işi azıttığı ..” lafı  haksız bir laftır. Bir Devrimci böyle bir söz söylememelidir.

2. Sayın Kesici’ye göre “TDK işi  gücü bırakıp Türkçe içindeki sözcükleri ayıklama çabasına girişmiş…”

Y2.  Bu da yanlış bir değerlendirme, Türk Dil Kurumu’nun azıl amacı dili fakirleştirmek değil zenginleştirmekti. Bunun için üç yol izlenmiştir.
 a. Dilde durmadan çoğalan yabancı terimlere karşı Türkçe ek ve köklerden yeni sözcükler üretilmiştir.

Bilindiği gibi bu yol, Fransız Dil Akademisi; Alman dil Akademisi ve İsrail Dil Akademisi tarafından izlenen bir yoldur ve yabancı terimler o dildeki ek ve köklerden yeniden yaratılır.
 Sözgelimi;  Büyük bir hava taşıtı uçmuş gelmiş, tarlaya konmuş… Bu taşıt aracına ne ad verecekler, eskiler bu durumda Farsça ve Arapça kök ve eklerden sözcük üretirlermiş, bu durumda Büyük Düşünür Ziya Gökalp’de bu araca “Tayyare” adını uydurup takmış… Uzun yıllar bu isim kullanılmıştır. Ama TDK kurulduktan sonra uzmanlar , “uçmak”  sözcüğünden hareket ederek bu uçan aletin adını “Uçak” diye adlandırmışlardır. Sorarım Sayın Kesici’ye şimdi artık  “Tayyare” diyen kimse kalmış mıdır?

TDK böyle binlerce terim uydurdu. Çünkü bu işi Amerikalılar da, Fransızlar da, Almanlar da yapıyorlar. Peki, itiraz neye?

b. İkinci yol, bilindiği gibi “Derleme” yoludur. Anadolu’da yaşayan fakat kullanım dilinde olmayan bir çok sözcük çevrime çıkarılmıştır. Bunun için bir çok dil severin Anadolu’da nasıl çalıştığını, Kesici bilmemezlikten gelemez. Özellikle, Ömer Asım Aksoy’un Güney-Doğu’da Gaziantep’de yaptığı çalışmalar her dilcinin önündeki güzel örneklerdir.

Bu şekilde de Türk Dili’ne binlerce terim, deyim, sözcük yeniden katılmıştır.

O bakımdan da “TDKurumu”nun işi azıttığını…” söylemek haksızlıktır.

c. Bir üçüncü yol ise, Türk Dilinin Büyük Yazarlarının yazılarını izlemek, onların dile yaptığı katkıları göz önüne sermektir.

Bilindiği gibi İngiltere’de bir “Shakespeare öncesi İngiliz Dili” ve  “Shakespeare sonrası İngiliz Dili”nden sözetmek mümkündür. Çünkü bu şair İngiliz Dili’ne öyle büyük katkılar da bulunmuştur ki… Adeta İngliz Dili yeniden oluşmuştur. Evet, büyük şair ve yazarların dile böyle büyük katkıları olabilir.

Sayın Kesici, Ali Püsküllüoğlu’nun kaleme aldığı “Yaşar Kemal Sözlüğü”nden herhalde haberi yok. Ama olması gerekir.

Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı ; Melih Cevdet Anday’ı, Nazım Hikmet’i, Orhan Kemal’i ve nice iyi şairimizi ve yazarımızı nasıl edebiyat ve dil çevrimimizin dışında düşünebiliriz? Onların dilimizin oluşmasında hizmetleri çok büyüktür .

d. Ve belki de halkımız, dilimizin korunmasında ve zenginleştirilmesinde herkesten çok gönüllüdür. Yardımcıdır ve yapıcıdır. “Dolmuş”u bulan onlardır; “Yoldüzer”i bulan onlardır…

O bakımdan “TDKurumu işi azıtmıştır..” lafı eksiktir ; belki de yeteri kadar hızlı davranamamıştır. Çünkü oluk oluk Türkçe’ye İngilizce, Fransızca, Almanca… terimler girmektedir. Bunlara karşı kim, ne yapacaktır?

3. Türk Dil Kurumu, “Batı dillerinin saldırısını görmezden gelmiştir..” lafı da yersizdir. Görmüşlerdir. Ama bazı kafalar yüzünden yaptıkları, yarattıkları terimleri çevrime sokmakta geç kalmışlardır. Yoksa, benim bildiğim TDK’munun 20’ye yakın “Terimler Sözlüğü” vardır. Ama yavaş yavaş bu çabalar da yoğun eleştiriler yüzünden sekteye uğramıştır. Devrimci geçinen yobazlar TDK’nu, Dernek olmaktan çıkarıp, bir devlet dairesine çevirmişler ve bazı uzmanlar orada sessiz sedasız maaş alıp, geçinir olmuşlardır. İşte o kadar.
 4. Sayın Kesici’nin  “bizim uygarlığımız Arapça-Farsça üzerine oturmuştur.” Lafını da kabul etmiyorum. Bizim uygarlığımız Türkçe’nin ve Türk’ün uygarlığı üzerine bina edilmiştir. Farsça- Arapça sonradan dilimize giren ve her zaman yabancı öğelerdir. Ama bunları atmak gerekir mi? Elbette öyle bir şey olamaz; bu saçmalıktır. Ama yavaş yavaş o uygarlıkların etkisinden kurtuluyoruz. Kendimize dönüyoruz farkında değil misiniz?

Artık kimse “Tayyare” demiyor; gençler hep “Uçak” diyorlar…
 Artık kimse “Gazel” okumuyor… Cahit Külebi okuyor, Karacaoğlan okuyor, Yunus’u okuyor…

Bir tek konuda anlaşıyoruz sizinle; dili arıtıp, kurutmamak gerekir; zenginleştirmek gerekir ama nasıl ?  

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..