Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Aralık '13

 
Kategori
Blog
 

Sayın yazarımız

Sayın yazarımız
 

İçimdeki uyuzun sevinç sıçrayışı :)


İşte her şey bu ifade ile başladı ve bu sıfatla değişti akış: “Sayın yazarımız”

Sizlere, onlara ve bana dair hikayedir okuyacağınız. Biraz uzun olursa idare edelim, zira bir yılı geçkindir çıtım çıkmamış, olacak o kadar. :)

2008’de, komik bir sebeple Milliyet Blog’u buldum. Elbette Milliyet Blog’dan önce de yazıyordum. Yerel gazete ve dergilerin yanı sıra kendime sakladığım uçuk kaçık yazılarım hep oldu. Çünkü beynimde bir çeşit uyuz durumu vardı, yazmazsam kaşınıyordum, kaşınamazsam deliriyordum. Kaşağım kalem. Fakat yerelde yazarken, yazımın günü geldiğinde bir telefon alırdım ve “Emine Hanım, yazınızı bekliyoruz” derlerdi.

Derken Milliyet Blog’da da yazmaya başladım. İlkin Vitamin Gibi Kadınlar, ardından Vitamin Gibi Erkekler hemen ardından diğerlerini, onayına sundum editörlerimizin. Öyleydi. Onayına sunuyordun, mümkün olan en kısa zamanda yayına veriyorlardı. Bekliyordun. Dile kolay Milliyet’in internet sayfasının blog bölümünde yazıyordun. Hala aynını düşünüyorum. Milliyet’in kültür hayatımıza katkılarından en geniş kitlelere ulaşan ayağıdır MB.

Sonra bir gün… Ne oldu bilmiyorum (ki muhtemelen yazım yayınlanmadığı için ben nedenini sormuşumdur) editörlerden bir mail aldım. “Sayın yazarımız,” diye başlıyordu.

Af buyur!

Ney?

Efenim?  

“Anam! Bize ‘yazar’ dediler kızım!” dedim kendi kendime. İçimdeki uyuz, havaya sıçrayıp ayaklarını birbirine vurarak keyifle dans etmeye başladı. Durdurur mu? Hemen kardeşimi aradım. “O’lum bana “sayın yazarımız,” diye mail atmışlar!” dedim. Yetmedi babamı aradım. Tüm kaşıntı ve döküntülerimi okuyan adam. “Var ya bana ‘sayın yazarımız’ demişler!” Güldü. Kardeşim de gülmüştü. Ve çevremde samimi bulduğum kim varsa hepsini MB manyağı yapma süreci başladı. Yazım yayınlanır yayınlanmaz telefon trafiği başlıyor, ilk sorum, “Okudun mu?” oluyordu. Çok çekti gariplerim benden.

Elbette şu duygu hiç gitmedi başımdan: “Ben henüz yazar değilim.” Özgüvenle ilgili bir sorun değil bu. Sadece müptelası olduğum, yeni kitabı çıkmış mı diye aranıp durduğum ve aslında tavaf ettiğim yazarların becerisine henüz erişememiş olduğumun farkındalığı. Ve sanırım hiç değişmeyecek… Zira ben büyüdükçe onlar daha da güzelleşecek. Pih Allah kahretsin durumu. :)

Dönelim Milliyet Blog’a. Burayı, siz blog yazarlarına anlatacak değilim elbette. Hele kopan fırtınaları… Arada alır başını gidersin buradan, ama kürkçü dükkanı gibidir mübarek, döner dolaşır yine gelirsin. Alışmışlık uyuzdan beterdir çünkü. Bazen cadı kazanı olur, koca blog sallanır, gruplara ayrılır insanlar. Veryansın edersin ona buna! Ufff! Ne vaveyla kopar ama! Küfretmeden hakaret etmenin en ince ayrıntılarını görürsün burada. Çok şenliklidir çoook!..

Peki neden bu kadar çok gürültü kopar?

Olası yanıt, üretimin olduğu yerde daima gürültü vardır.

Milliyet Blog, edebiyat, sanat, şiir, mizah, gündelik hayat hatta ‘kafama göre takılıyorum’ alanlarında her gün onlarca ürün verir. Böylesi bir harman yerinde sessizlik olabilir mi?..

Hasılı “Emine Hanım, yazınızı bekliyoruz”dan utana sıkıla ama yine de coşkuyla kabul ettiğim “Sayın yazarımız” sıfatını yaratan, yaşatan Milliyet Blog’a hatır sormaya geldim. :)

Merhaba…

 
Toplam blog
: 135
: 3170
Kayıt tarihi
: 23.07.08
 
 

Eğitim sürecinin bazı bölümleri Almanya ve İngiltere'de olmak üzere en son PAÜ'den eğitim uzmanlı..