Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '07

 
Kategori
Siyaset
 

Saylan olmalıymış

Saylan olmalıymış
 

Cumhurbaşkanlığı seçimi Türkiye'de hep sancılı olmuş. Dengeleyici bir makam olarak görülmüş. Yürütmenin içinde olmakla birlikte, yürütmenin denetmeni olarak biraz yargı, biraz yasamanın içinde yer alıyor görev tanımları.

Görev tanımları itibariyle devletin yürütmenin keyfi eylemleri sonucu işgal edilmesi en zor kaleleri cumhurbaşkanına emanet edilmiş. Anayasa mahkemesi üyelerinin ataması, üniversite rektörleri, yök ve diğer özerk kuruluşların üst düzey bürokratlarının ataması cumhurbaşkanı imzasına bağlanmış. Şimdi bakalım bugün hükümet partisi nerelerde yok? İşte bu kalelerde yok. Neden yok? Çünkü cumhurbaşkanı dengelemiş, düzenleme görev ve yetkisini kullanmış.

İlkokulda cumhuriyet nedir diye sorduklarında "halkın kendi kendini yönetmesidir öğretmenim" diye cevap verirdik. Bu iyi niyetli tanım bir hayli eksikmiş. Ortaokul sıralarında (bir zamanlar zorunlu eğitim 5 yıldı) Amerika'daki seçimlere kulak vermiştim. Cumhuriyetçiler ve Demokratlar diye iki kutup vardı. E cumhuriyet halkın kendi kendisini yönetmesi olarak tanımlanıyorsa demokrasi ne olaydı ki?

Meğer kazın ayağı öyle değilmiş. Cumhuriyet, ilkeleriyle bir bütünmüş... Bu ilkeler değişmezmiş. Oysa demokrasi kümelenmiş azınlığın diktası haline gelebilirmiş. O günlerde Türkiye koşullarında bir demokrat değil, cumhuriyetçi olmaya karar vermiştim. Geç algılamaktan kaynaklanabilir, belki de eğitim sistemimizin geç tarihimize eğilmemesinden olsa gerek Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokrat Parti'nin temelinde de bu farkın yattığını lise sıralarında öğrendim. Bu dönem, yani lise dönemim klasik sağ ve solun soğuk savaşın bitmesinin ardından birbirine karışmaya başladığı günlere denk geliyordu. Üniversite sıralarında ise enternasyonelleşmenin temellerini atmış solun birden bire nasıl da ulusalcı hale geldiğine şahit oluyordum. Enternasyonelleşmenin adı küreselleşmeye dönüşmüş, sol içe kapanmaya başlamış, sağ Thatcher'ın 1979 politikalarının uzun vadeli sonucu olarak özelleştirmeyi de dahil ederek son sürat küreselleşmeye gidiyordu.

Peki ne olmuştu da özellikle Türkiye'de herşey altüst olmuştu? Meğer ABD'nin Ortadoğu'da bir "procesi" mi varmış neymiş... Türkiye'yi Ortadoğu'da örnek alınabilir bir ülke yapmaya çalışıyorlarmış. Ortadoğu Kalkınma Bankası falan kurulacakmış olayın ekonomik ayağını sağlama almak için. Türkiye'yi de finansal olarak destekleyecekmiş bu banka. Ancak tek sorun varmış, İslama ve diğer dinlere devlet yönetimi anlamında eşit mesafede bir ülkeyi Irak'ın, İran'ın, Kuveyt'in, Filistin'in, Mısır'ın örnek alması olası değilmiş. Belki Ürdün kurtarılabilirmiş bu halde. O da zaten laikmiş.

Haliyle AB ve ABD karşıtı olma sırası sola gelmiş. E ılımlı İslam'ı Türkiye'yle yaratıp Müslüman Demokrat kavramı yeşertmeye çalışan ABD'yi bir zamanlar şeytan olarak gören bir kesimin ABD'ye kanı kaynayıvermiş. Şeytan ABD icazet alınan bir iç kurum gibi görülür olmuş.

Bugün tüm bu olayları anlatmaya çalışan, lağımları taşan okullardaki eğitimden, don üstünden aşı yapan doktorlardan bahseden bir kadın vardı. Türkiye'yi metrekare metrekare dolaşmış, önce sağlığa sonra eğitime ve şu sıralar da topyekün çağdaş yaşama bir nefer olarak hizmet vermeye çalışan 70 yıllık bir dev çınar Türkan Saylan.

Konuşurken, başarısız bir hatip olduğunu, kelimelerin sonlarını zoraki uzattığını farkettim. Siyasetin tarzını çok benimseyememiş. 70 yaşında bile olsa keşke bugün Türkiye'nin 11. cumhurbaşkanı adayı, 20 gün sonra da Türkiye'nin 11. cumhurbaşkanı olabilseymiş dedim kendi kendime...

 
Toplam blog
: 8
: 629
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

"Ne İngiliz kralı kadar mütevaziyim, ne de Celal Bayar'in ahir usagi gibi aristokrat..." Hayatı..