Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '10

 
Kategori
Eğitim
 

SBS-LYS-OKS /KPS/ ÖöööğSS/ BöööğSS/ Bilumum eslere gelsin. Yan masa gönderdi.

-Beni seviyor musun? Dedi çocuk.

-Sızmak istercesine annesinin kahreden dalgınlığına…

-Hııı dedi annesi. Ne?

-Sen Beni Seviyor Musun? Dedi çocuk tekrar ve daha gür bir sesle!

-O nasıl söz oğlum? Dedi annesi. O nasıl söz. Tabii ki seviyorum.

-Ne kadar seviyorsun? Peki dedi.

-Çooook, dedi anne. Artık bitirmek zorunda olduğu ütünün de verdiği bıkkınlıkla…

-Ben de seni çok seviyorum, dedi çocuk. Ama neden o zaman beni Sevgi ile ölçüyorsun anne? Neden hep onu örnek gösteriyor, onunla beni kıyaslıyorsun?

-Ne dedi anne yeniden. Ne? Nasıl yani...

-Sevgi matematikten beş aldı. Sevgi Türkçeden şeş aldı. Sevgi öğretmenlerinden övgü aldı. Sevgi! Sevgi! Sevgi! Varsa yoksa Sevgi. (Sevgi Naim’ in sınıf arkadaşıydı)

-Anne sen beni neye göre seviyorsun? Ya Sevgi olmasaydı… Beni yine sevecek miydin? Ya da Sevgi’ den daha çok alsaydım yıldızları beni daha mı çok sevecektin? Anne…

-Hayır oğlum. Nereden çıkardın onu?

-O zaman anne, o zaman! Bir daha bana böyle deme e mi? Lütfen!

-Tamam dedi kadın hatasını anlayarak. Tamam. Bir daha öyle demeyeceğim. Affet beni. Özür dilerim dedi ve oğluna sarıldı. B.Ç.S. Evet. Annem“Beni Çok Seviyor” özgüveniydi Naim’ in gamzelerinde gül bibi açan. Beni seviyor sıcaklığı, özgüveniydi, minnacık bedeninde yayılan.

Kadın fitili dibine düşmüş lamba gibi düşündü. Biliyordu… Hiçbir başarı tesadüf değildi. Hiçbir değer emek vermeden üretilmiyordu. Katlandığı her şey onun için değil miydi? Onun gamzesinde açan güller için. Fakat o küçük yüreğe bunu anlatamıyordu… Bir şeyler yanlış gidiyordu. Bir şeyler eksik. Bir şeyler fazla… Yanlış yaptığını bile bile şu kıyaslama huyundan bir türlü vazgeçemiyordu. Öyle ya… Devir o eski devirler değildi… Çevirmiyordu çarkları artık o bildiği eski rüzgarlar. Daha çok rüzgar gerekiyordu çarkların dönmesi için. Yoksa biriciği tıpkı kendi gibi arka sıralarda kaybolup gidecekti… Bunu ona anlatmanın bir yolu olmalıydı… Ama nasıl? Oğlu için yaptığı fedakârlıkları düşündü… El kahrı çekmek, ağız kokusuna katlanmak kolay şey miydi? Ne yapıyorsa onu ön sıralara itmek için yapıyordu. Birden kendi zamanını düşündü. Okuldan gelir, çantayı fırlattığı gibi soluğu sokakta alırdı… Toprak yaşamın ta kendisiydi… Yasemin kokularıyla hayatı keşfeder, altında pır döndüğü gün yağmurlarının ardından doğan gökkuşağının renkleriyle hıfzederdi yaşamın ayırtılarını… Ne kaşı, ne gözü eksik kalmıştı aslında. Sırt çantasında taşıdığı hayat bu kadar ağır, yıpratıcı değildi…

Ömrü üç yıl mı sürmüştü şimdi SBS denilen zımbırtının inadı. Aşkla bir ilgisi olmalıydı…

Bu işte bir yanlışlık vardı… Ama ne?

Özgür atlar kırlarda, ehil atlar otobanda koşardı… İkisi de yaşardı… Ama! … Az-biraz farkla.

Biri özgür ve daha mutlu, biri boyunduruklu…

Kim bilir belki de yaşama sevinci odalara sığmayacak kadar ab-ı candı… Bir zamanlar kırlarda koşup oynayan, özgür, neşeli ve de hünerli, yaşamla çelik çomak yarıştıran çocuklar vardı…

Bir şeyler yanlıştı ama ne?

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..