Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '10

 
Kategori
Spor
 

Schuster'e ve Beşiktaş'a neler oluyor?

Schuster'e ve Beşiktaş'a neler oluyor?
 

Beşiktaş’ta işler hiç iyi gitmiyor. Sürekli bir düşüş var; bunun bünyenin dağılmasına dönüşmesi ise an meselesidir. Şampiyon olduğu sene dâhil olmak üzere bu durum Beşiktaş’ın yüzüncü yıl şampiyonluğunu kazandığı yıldan sonra o olaylı şekilde kaybettiği sezondan bu yana hep aynı periyotta tekrarlanıyor. Bu dönemde teknik adamlar işlerini kaybediyor, yeni kurtarıcılar aranıyor.

Del Bosque, Rıza Çalımbay, Tigana, Ertuğrul Sağlam hep aynı periyotta işlerini kaybettiler; Mustafa Denizli adını saydığımız teknik adamlar kadar hak etmiş olsa da bir önceki sene şampiyon olmuş olmanın ve Türkiye’deki ağırlığının etkisiyle yerini korudu.

Schuster, çok değişik bir kişilik; futbolculuğu ne kadar sorunluysa teknik adamlığı da öyle devam ediyor. Real Madrid’in başından ayrılma sürecinin nasıl bir çekişmeden kaynaklandığını biliyoruz. Schuster aslında bizim ülkemize hiç de uymayacak bir teknik adam; kötü olduğu için söylemiyorum, tam aksine dobra ve inandığı gibi yaşamaya çalıştığı için dünyamıza fazlasıyla ters kalıyor. Bize göre oynamıyor.

Adam akreditasyon kartını takmıyor diye olay oldu.

Bir teknik direktörün boynuna idam mahkûmu gibi o çirkin şeyi taktırmanın amacı nedir bunu anlamak mümkün değildir. Schuster’in o kartı nasıl savurduğunu hatırlıyorum; çünkü o sırada tek düşüncesi sahada olup bitenlerdi. Bizin duayen bildiğimiz insanlar da bu durumu ağızlarına sakız edip çiğniyorlar.

Şimdi madalyonun diğer yüzünü çevirelim.

“Bir insan ne zaman sızlanmaya, şikayet etmeye, agresif tavır göstermeye başlar?”

Mutsuzluk, hayatın düşündüğü gibi devam etmiyor oluşu, başarısızlık…

Schuster son zamanlarda kulübeden dışarı pek çıkmıyor. Yüzünde hep aynı umudunu yitirmiş olmanın ifadesi var sanki. Kendisine soru soran gazetecilere alaycı cevaplar veriyor; hatta onun ciddi olup olmadığı bile anlaşılmadığından ertesi gün herkes ne demek istediği yönünde yorumlarda bulunuluyor. Psikolojisinin de bozulduğu belli; gereksiz yere rakipleri ile ilgili açıklamalar yapıyor. Futbolcusu ile tartışıyor. Hakemleri eleştiriyor. Hatta kasıt arıyor.

Kuşkusuz daha da fazlası var.

Bu ruh halinin aynada yansıması gibi diğer tarafını sahada biz izliyoruz. Schuster ne ise futbolcular da o. Her biri Schuster’in farklı bir özelliğini gösteriyor.

Kafalarında futboldan başka şeyler var; öyle olunca da ortaya Bank Asya Ligi’nden bir takımı bile tam kadro ile yenemeyen bir Beşiktaş çıkıyor ortaya.

Yanlış anlaşılmasın Gaziantep Büyükşehir Belediye’nin hakkını yemeyelim; bulundukları lige ve pozisyona oranla bir Süper Lig takıma karşı gerçekten başarılı bir mücadele sergilediler, haklı bir galibiyet aldılar.

Beşiktaş bu maçı çevirecek pozisyonlar bulmadı mı?

Kuşkusuz vardı; ancak yukarıda anlattığımız sebeplerden ötürü futbolcuların kafası farklı yerlerde olduğundan ne son vuruşlarda ne pas seçimlerinde ne de rakibi karşılamada doğru hamleleri yapamadılar. Acı bir gerçek, daha fazlasını da atabilecek ataklar da geliştirdiler. Tecrübe yetmedi.

Beşiktaş’ın kadro kalitesini sorgulamak gerçekten çok kolay değil. Ancak dün akşam sanki Gaziantep temsilcisi değil de Beşiktaş bir alt ligde mücadele ediyormuş gibiydi.

Başarısızlığın olduğu yerde en kolay yapılan yanlışı tekrarlayarak Schuster’in teknik adamlığını sorgulamak onu daha da yalnızlaştıracak ve bizden uzaklaştıracaktır. Oysa bu adamların futbolumuz için birer şans olduğunu da ayırt edebilmek gerekiyor.

Giderek yerelleştiğimizin ve sportif olarak da dünyadan kopmaya başladığımızın acaba farkında mıyız?

Dün akşamki maçın teknik analizini yapmanın çok anlamlı olmadığı ortadadır. Çünkü sorun başka yerlerde düğümleniyor ve bu artık net olarak görünmektedir.

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..