Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mayıs '07

 
Kategori
Anneler Günü
 

Seccade

Seccade
 

İki insan birbirine ne kadar zıt yaradılışta olabilirse o derecede ayrı dünyaların insanıyız annemle. Benzemezliğimiz o derecede ki genlerimin yüzde ellisinin annemden geldiğine inanamıyorum bir türlü. Hani bir doğumevinde falan dünyaya gelmiş olsam kesin başka bebekle karıştırmışlardır diyeceğim ama hastanede değil bir köy evinde doğmuşum... Dolayısıyla öyle bir ihtimal de yok.

Hadi fiziksel görüntümüz, boyumuz posumuz bakımından pek aykırılık yok da huylarımız, alışkanlıklarımız, reflekslerimiz, zevklerimiz, inaçlarımız, yaşama bakışımız vs gibi özelliklerimizin ortak noktaları bir Kanadalı’yla bir Yemen’li arasındaki benzerlikten fazla değil. Annem sıkı bir inanandır, ben iflah olmaz bir kuşkucuyum. Çevresindeki din bilgisi kendisine nazaran biraz fazla olanlardan ya da televizyonda dini kanallardaki vaazlardan edindiği dini bilgileri hayatının her alanında eksiksiz uygulamaya çalışır. Namazının vaktini şaşırmaz, Ramazan orucuyla yetinmez üç aylarmış, kandilmiş her bahaneyle oruç tutar. Tabii bu da onun yaşlı bünyesini zayıf düşürür, ondan sonra işin yoksa anlatmaya çalış, asla kabul etmez. Zaten en çok da din konusunda tartışırız kendisiyle. Kendimi bildim bileli o beni iyi bir Müslüman yapmaya çalışır, ben de onu yoldan çıkarmaya... Sürekli dünyaya benim gibi inancı zayıf bir evlat getirdiği için günaha girdiğini düşünür zavallı.

Annem için bu dünya bir görevden ibarettir. Allaha, peygambere, büyüklerine, kocasına, çocuklarına, kirlenen yorganlara, sökülen dikişlere, tozlanan camlara, suyu eksilmiş çiçeklere, budanması gereken ağaçlara, gecekondusunun badana gerektiren duvarlarına, mezarlık ziyaretlerine vs karşı bitmez tükenmez bir görev... Ayrıca çok çalışkandır, uyumadığı, hasta olmadığı ya da namaz kılmadığı anlarda mutlaka uğraşacak bir iş bulur . Benim içinse dünya olsa olsa zevk alınacak bir yerdir. Gecikirim, geç kalkarım, yarının işini asla bugünden yapmam. Bu yönden bir nevi ağustos böceği - karınca ilişkisi mevcuttur aramızda.

Mekan kullanma tarzlarımız hiç uyuşmaz. Benim dağınıklık içinde bir düzenim vardır. Ev ne kadar karmaşa içinde olursa olsun her aradığımı gözüm kapalı bulurum. Özellikle mutfakta çalışma ve hızlı yemek yapma konusunda iddialıyımdır. Rende hangi rafta, bıçak hangi çekmecede, süzgeçler hangi askıda hiç bakmadan el yordamıyla bulur kullanırım. Annem ise bana kalmaya geldiği anda ilk iş olarak eşyaların yerini değiştirir. Herhalde insanı en sinir eden şeylerden biri eşyalarını koyduğu yerde bulamamaktır. Annemin eşyaları akla gelmeyecek yerlere yerleştirme konusunda üstün bir yeteneği vardır. Onun kaldırdığı bir şeyi asla bulamam. Ben bulunduğum mekanda fazla eşya olmasını istemem, benim için boşluk en gerekli şeydir. Annem her yeri bir örtüyle kapatmaya meraklıdır. Kanepelerin üstüne bir örtü, o kirlenmesin diye onun üstüne bir örtü daha; tabanda açık yerlere çeşitli renk ve çeşitte paspaslar, mutfakta raflar çabuk tozlanmasın diye üzerlerine gazete!.. Bu yüzden bazen karşılıklı bağırmaya varan tartışmalara gireriz. O serer, ben kaldırırım. Bazen çaresiz kalır, evin içinde bana göre lüzumsuz paspas gibi şeyleri ondan gizlice çöpe atarım.

Annem için başkalarının fikri önemlidir, ama başkasından saymadığından olacak beni hiç dinlemez. Özellikle din konusunda söylediklerime asla inanmaz. Mesela sağdan soldan işittiği dini hurafelere hemen inanır. Ben istediğim kadar o hurafelerin saçmalığını kanıtlamak için yırtınayım başaramam. “Anne nerde yazıyormuş bu?” diye sorarım, “kitapta” diye karşılık verir. Onun genel bir “olmayan” kitabı vardır; kimin yazdığı, hangi dilde yazıldığı, nerde olduğu bilinmeyen bir kitap! Hayatında “mızraklı ilmihal”den başka bir kitap okumamış “hoca”ların her söylediğine iman eder ama benim her söylediğimden kuşkulanır.

Müthiş disiplinlidir. Ta çocukluğunda büyüklerinden aldığı nasihatleri milim şaşmadan uygular. Mesela, anneannesi sofra adabını öğretirken “yemekten her zaman tam doymadan kalkacaksınız” demiş, bundan bugüne kadar zerre şaşmadı. Benim disiplin anlayışım ise herşeyin doğrusunu bilip yanlışını yapmaktan ibarettir. Nasihat dinlemek gibi bir huyum hiç olmamış, hep kafamın dikine gidip çoğu zaman başımı derde sokmuşumdur.

Bu uyumsuzluk listesinin sonu gelmez. Özetle, neredeyse bir arada yaşaması imkânsız iki insanız annemle. Ama bu uyumsuzluğu bir iletişim biçimine çevirmeyi öğrendik zamanla. Birbirimizin alanlarına fazla müdahale etmeyiz. Zamanla o benim vurdumduymazlıklarıma, tembelliğime, inançsızlığıma tahammül etmeyi öğrendi, ben onun hurafelerle karışık da olsa inançlarına saygı göstermeyi... Uyumsuzluğun uyum içinde olmaktan iyi yanları da var sanki. Jest yapmak kolaylaşıyor mesela. Ona geçen yıl anneler gününde benden en beklemeyeceği hediyeyi aldım, Eyüp çarşısından şık bir seccade... Ayrıca bazı akşamlar ona Kuran okurum. Dünyada böyle birşey bekleyeceği en son insanlardan biri olduğum için buna iki kat fazla sevinir.

Bazen birbirimizi kızdırır küseriz. Öyle anlarda yalnız kalmak isterim. Yanımda olmasa özlemezmişim gibi gelir bir anlığına. Zaten yılda birkaç ay kalır yanımda. Ama onu memlekete gönderip evin temizlik işlerini mecburen üstlendiğim zaman rüzgârın bazı köşelere sıkıştırdığı kınalı saçlarından birkaç tel bulurum. İşte o zaman, hiç farkında olmadığım ama içimde bir yerlerde kendi kendine kabaran bir özlem gözlerimden taşar, o kınası solmuş saçlara baka baka ağlarım; içimden, sessiz...

Annesi hayatta ya da gökyüzünde olan herkesin anneler gününü şimdiden kutlarım.
 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..