Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '11

 
Kategori
Siyaset
 

Seçime doğru Bir değerlendirme: Oyumuzu kime, niçin vereceğiz? (1)

Seçime doğru Bir değerlendirme: Oyumuzu kime, niçin vereceğiz? (1)
 

Yirminci yüzyılın sonlarında, dünyada hızına yetişilemez bir teknolojik gelişme yaşadık. İnsanlığın varolduğu günden bu yana gerçekleşen bütün gelişmelerin toplamından kat kat üstün olan bu başarı, elbette bilimin başarısıdır.

Peki bilimde başarı nasıl sağlanır?

Bir bilim adamının bulduğu yeniliği, bütün bilim adamları kabul ederler ve bundan sonraki çalışmalarını “onun üstüne ne konabileceği” üzerinde yoğunlaştırırlar.

Çok gerilere gitmeden, çok da ayrıntıya girmeden hepimizin şahit olduğu iki somut örneği gözlerinizin önüne sermek istiyorum.

Bunlardan bir televizyon, biri de cep telefonudur.

Cep telefonları ilk çıktığı zaman hacmi büyük şekli kaba saba, sadece “alo” demeye yarayan âletlerdi. Sonra hepimizin gözü önünde,günden güne geliştiler.

Şekli küçüldü, dizaynı güzelleşti, pil süresi uzadı, konuşma süresi uzadı, mesaj atılır hale geldi, ekranı renklendi, büyüdü, fotoğraf çekmeye başladı, video çekmeye başladı, internete bağlandı, fotoğraf gönderdi, görüntülü konuşma sağlandı..

Derken artık haberler oraya akmaya başladı, gazeteler oradan okunmaya başladı, daha benim bilgimi aşan teknik birtakım donanımlarla zenginleştirildi.

Televizyon da aynı şekilde... Kocaman ahşap dolap büyüklüğünde sadece bir tek kanalı olan siyah beyaz görüntülü bir âletken, önce kanalları çoğaldı, sonra renklendi, sonra inceldi, kristal ekran, LCD ekran, internet bağlantısı, HD kalitesi, filmi durdurma, yeniden oynatma özelliği derken inanılmaz bir ürün çıktı karşımıza.

Nasıl oldu bütün bunlar?

Bir mühendisin yaptığının üstüne öteki bir şey daha ekledi. Bir firmanın yaptığını öteki biraz daha geliştirdi.

Özel sektör anlayışını da burada bir kere daha hatırlamakta yarar var. Çünkü serbest rekabet, daha iyisini üretip daha fazlasını satmak ve sonuçta daha çok kazanmaya dayalı bir sistemdir.

Eğer iş sizin değilse, sorumluluk da taşımıyorsanız, vurun beline gitsin. Kârmış, zararmış, gelişmeymiş kimin umurunda?

Sayısal bilimlerdeki gelişmeye karşılık sosyal bilimlerde aynı gelişmeye şahit olamıyoruz. Neden?

Çünkü birinin yaptığını öteki bozuyor. Kimin ne yaptığı, ya da ne yapmadığı arada kaynayıp gidiyor. Aynen kamu kurumlarındaki çalışma(zlık) sistemi gibi.

Siyasi partilerin muhalfetteyken söyledikleri ve yaptıklarıyla, iktidardayken söyledikleri ve yaptıkları arasında dağlar kadar fark vardır. Ve hepsinin de iktidarda söyledikleri hemen hemen aynıdır ve doğrudur.

Muhalefette söyledikleri de aynıdır, ama yanlıştır.

*****

Yazının başlığını bir kere daha ciddi olarak tekrarlayıp sorayım mı?

Seçimlerde kime, niçin oy verecğiz?

Takım tutar gibi parti tuttuğumuz konusunda hepimiz hemfikiriz. Ama neyi nasıl değiştirmemiz gerektiğini pek düşündüğümüzü sanmıyorum.

Renklerine gönülden bağlandığımız takımımızın şampiyon olmasını hepimiz isteriz. Beklenen sonucu alamayınca ağlayan, maçı kaybedince hakeme, rakip futbolculara bağırıp çağıran, küfreden, döven, hatta kendi takımını ıslıklayan, yuhlayan, futbolcularına satılmış diye bağıran, yönetimi istifaya çağıran taraftarlara çok rastlamışsınızdır.

Takımımız şampiyon olduğu zaman bizim elimize geçen nedir? Koskoca bir hiç... Sadece manevi bir zevk. Yoksa alınan galibiyetlerden, elde edilen başarılardan ve toplanan kupalardan, bize 5 kuruşluk bir menfaat sağlanmaz.

Aynı şekilde kaybedilen maçlar, şampiyonluklar, sürüp giden başarısızlıklar da bizim cebimizden 5 kuruş götürmez.

Oysa seçimde bir partinin kazanması ya da kaybetmesi, o ülkenin geleceğini şekillendirmek, istikbaldeki yerini hazırlamak ve dünyadaki konjonktüre göre onun değerini belirlemek açısından o kadar önemlidir ki...

Bir dönem, iki dönem icraat yapan bir partiden sonra, onun yaptıklarını bozan bir partinin yönetime geldiğini düşünün.

Her seçimden sonra “ellerim kırılaydı da bu partiye oy vermeseydim” diyenler çıkar biliyorsunuz.

Böyle bir duanın ya da bedduanın hiç kimseye zerre kadar faydası yoktur. Verilen oylarla o parti yönetimi ele geçirmiş, ve yapılanları yıkmaya başlamıştır.

Sonraki seçimde bu sefer oylar öbür partiye verilince, aynı kısır döngü yeniden başlar. Bu sefer de o partinin yaptıklarını düzeltmeye çalışmakla geçer zaman.

Her partinin seveni vardır, bağımlısı vardır, militanı vardır. Dedik ya takım tutar gibi bağlıyız partilerimize...

Halbuki, benim idealim, 24 saat vardiyalı çalışan işçiler gibi, her partinin tek amacı ülkeyi kalkındırmak, toplumu geliştirmek olsa ve biz seçimden seçime bilsek ki “hangi partiyi seçersek seçelim, Türkiye için iyi şey yapacaklar”, bazan ona, bazan ötekine, hatta yeri geldiğinde nöbeti diğerine devretsek, ama ülkemizin gelişmesi hiç sekteye uğramasa, birinin yaptığına öteki bir kat daha eklese, sonra gelen “ben iki kat ekleyeyim” diye gayret etse, olmaz mı?

Eğer bu bağlamda “seçimlerde kime, niçin oy vereceğiz” sorusuna cevap ararsak, önümüzde düzinelerle partinin yer aldığı çarşaf listeler oluşması yerine, bir elin parmaklarına bile ulaşamayacak sayıda parti kalır.

Her parti çağdaş bir anlayışla, en rantabl yönetimin nasıl olacağını bize anlatsa, biz de aklımızın erdiği kadarıyla bunlardan birinin bu işi daha yapacağına kanaat getirip oyumuzu vermeyi kabul etsek nasıl olur?

Partilerin birbirinden farkını, liderlerinin akıl, mantık hakimiyeti, felsefi boyutu, vizyonu, dünya görüşü, kadrosu, olaylara bakış ve yorumlayış tarzı ortaya koyacaktır. Yoksa “kolumu kessen kanım şu renk akar” der gibi, “lideri kim olursa olsun, görüşü ne olursa olsun, bilgisi, becerisi, vizyonu ister olsun ister olmasın ben oyumu iks partisine veririm” diyorsak, biz ne seçimin ciddiyetini anlamış durumdayız, ne geleceğimizi düşünüyoruz, ne de ülkemizin durumuyla ilgili bir kaygımız var demektir.

*****

Siz hiç işe alacağı elemanlara istediklerinden daha fazla ücret vermeyi vadeden bir şirket duydunuz mu?

Bakın bazı parti liderleri milyonlarca insana ayda şu kadar para vermeyi, bu kadar limitli kart dağıtmayı vadediyorlar. Şimdiden ben etrafımda iki partinin koalisyon kurmasıyla her ay şu kadar nakit paraya, bir de harcamalarını bedava yapacağı bir karta kavuşmayı bekleyenler olduğuna şahidim.

Bir şirketin amacı kâr etmektir. Bunun için daha çok üretip verimi artırmaya çalışır ki, çalışanlarının da alın terinin hakkını verebilsin. Hepimiz daha çok çalışacağız, daha çok üreteceğiz ve daha çok kazanacağız demek de bir vaaddir ama, ayağı yere basan bir vaaddir.

Ama “ben şu kadar para vereceğim” demek bir vaad değildir. Tam tersine aklı erenlerle alay etmek, ermeyenleri de "nasıl olsa iktidara gelemeyeceğime göre, halkın beklentisini yükselteyim, iktidarı zor durumda bırakayım" diyerek kışkırtmaktan başka bir şey değildir.

Biraz hesap bilenlerle, geçmişte benzer vaatlere kandıktan sonra dizlerini dövenler, bunu gayet iyi anlıyorlar ama, kaybedecek bir şeyi olmayan bir yüzergezer oy kitlesi var ki, onların pekala bu oyuna gelmesi mümkün.

2002 seçimlerinde yedi buçuk milyon vatandaş, “mazot bir lira olacak” diyen Cem Uzan”a gidip oy vermedi mi? Nerde şimdi o Uzan? Vaadini tuttu mu? Hayır... Bu yüzden bir şey kaybetti mi? Yine hayır... Demek ki atış serbest... Vaadini tutma pozisyonunda değilsen, kimse gelip senden hesap sormuyor. Yaptığın ahlâksızlık da yanına kâr kalıyor.

Cem uzan üçkağıtçı olmayıp da partisinin başında kalabilseydi, herhalde akaryakıtın daha da pahalandığı bu dönemde, meydanlarda o tek bir basit cümleyle yine daha da fazla oy alacaktı.

Yalanla gerçeği ayırdedemezsek, cezasını biz çekeriz.

*****

Ülkemizde ekonomik durumu bozuk,eğitim ve kültür düzeyi düşük büyük bir kitle olduğu şüphesiz. Entelektüellerin biraz da alay ederek ve küçümseyerek baktığı, hatta adam yerine koymadığı bu kitle, ne yazık ki seçimlerde iktidarı değiştirecek güce sahiptir.

Çünkü kendi muhakemesine göre siyasi, dini, ideolojik, sosyal nedenlerle partisini seçenler, ne mitinglerle, ne vaatlerle, ne reklamlarla görüşlerinden vazgeçmiyorlar. Ancak o yüzergezer oy diye tabir ettiğimiz yaklaşık % 15-20 lik bir kesim, ağırlığını hangi tarafa verirse, iktidar o partiye geçmektedir.

Gerçi Ak Parti’ye oy verdikleri zaman işitmedikleri hakaret kalmamıştı bu kitlenin ama, eğer şimdi Ak parti’den yüz çevirir, 9 yıldır iktidar nimetlerinden uzak kalanları tekrar iş başına getirirse, candaş basınımız onları öve öve bitiremeyecektir.

Aslında bu seçimin bu bildiğimiz klasik sebeblerden daha önemli bir yanı var ki, onu da yarın ele almaya çalışalım.

*****

Hepimizin kandili mübarek olsun.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..