Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mayıs '07

 
Kategori
Haber
 

Seçimlerde Atatürk, İnönü ve Ecevit motifi

Seçimlerde Atatürk, İnönü ve Ecevit motifi
 

Dünkü Posta gazetesinde CHP-DSP bütünleşmesiyle ilgili bir haber vardı. Seçim kampanyasında Atatürk, İnönü ve Ecevit motifleri birlikte kullanılacakmış.

Sistematik bir temeli ve oturmuş bir yönetim modeli olmayan kuruluşlar, hep kurucularının ve yöneticilerinin izlerini taşırlar.

Önce yoktan bir millet yaratmış, her tarafı düşmanlar tarafından işgal edilen bir ülkeyi imkânsızlıklar içinde yeniden istiklâline kavuşturmuş, çöken bir imparatorluktan yepyeni modern bir devlet kurmuş, padişahlıktan cumhuriyet yönetimine geçmiş, bu arada müthiş devrimleri gerçekleştirmiş bir lideri, Mustafa Kemal Atatürk'ü ve onun kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi'ni bir düşünün!

Atatürk'ün ölümünden sonra 35 yıl bu partiyi ayakta tutmuş, çok partili dönemde onu güçlü ve dişli bir muhalefet partisi yapmış, ona devlet partisi güveni ve inancı sağlamış İsmet İnönü'yü düşünün!

Uzun yıllar CHP ile bütünleşmiş İnönü efsanesini, ortanın solu sloganıyla yıkmış, Türkiye'de yeni bir çığır açmış, halkın gönlünde Karaoğlan olarak taht kurmuş, çalmadan çırpmadan Türk siyasi hayatından geçen dürüst bir politikacı olarak kendini kabul ettirmiş Bülent Ecevit'i düşünün!

Bir de Atatürk'ü, İnönü'yü ve Ecevit'i seçim motifi olarak kullanmayı düşünen, hiç seçim kazanamamış, bırakın seçim kazanmayı, devletin partisi haline gelmiş Cumhuriyet Halk Partisi'ni bir dönem Meclis'e bile sokamamış, bu utançla parti yönetiminden istifa etmiş, daha sonra bir biçimde yeniden kendini bu koltuğa yapıştırmış, % 19 oyla yüzde 35 milletvekili sahibi olmayı hiç de demokrasiye aykırı bulmamış, 4, 5 senedir, muhalefet olarak Türkiye'ye olumlu hiçbir katkısı olmayan Deniz Baykal'ı düşünün!

Halkın hafızasında CHP, Atatürk'ün partisi olarak cumhuriyetin, devletin, laikliğin temsilcisi ve teminatı şeklinde yer ettiği için değerlidir. CHP’ye oy verenlerin büyük çoğunluğu, bu partinin, tüzüğüne, programına, liderinin becerisine, vaatlerine, yaptıklarına, yapmadıklarına bakmadan, sırf Atatürk’e duydukları saygı yüzünden, CHP’yi hâlâ Atatürk’ün partisi kabul ettikleri için oy vermektedirler.

Atatürk ve İnönü, CHP'nin kurucularıdır. Ecevit ise partiye getirdiği apayrı bir solukla tarihinin en yüksek oyunu sağlayan, buna rağmen, bir mirasyedi olmayı kabul etmeyerek kendi çabalarıyla kurduğu yeni bir partiyi, koalisyon ortağı olarak da olsa, en çok oy alan parti haline getirip iktidara taşıyan bir liderdir.

Gönül isterdi ki, Baykal da bir parti kursun, partisinin lideri olsun, ilkelerini halka açıkça anlatsın. İnsanlar da, Baykal'ın partisine, sevdikleri, beğendikleri, takdir ettikleri liderlerinin partisine oy versinler.


Ne dersiniz? Sizce böyle bir partinin yüzde kaç oy alma ihtimali var?

*****

Demokrat Parti, Adnan Menderes ve arkadaşlarının kurduğu bir partidir. Atatürk'ün ölümünden sonra İnönü'nün 2. Dünya Savaşı'nın o zor yıllarında ayakta tuttuğu devlet partisi itibarı kazanmış CHP'ye karşı kurulan, bin bir emek ve zorlukla Türk demokrasi bahçesinde kök salan Demokrat Parti.

Dört yıllık bir muhalefet döneminden sonra, "yeter söz milletindir" diyerek karşısına çıktığı halktan ezici bir çoğunlukla yetki alan Demokrat Parti...

On yıllık bir iktidar döneminde köylünün, kentlinin, halkın demirkıratı olan Demokrat Parti... Üç kez üst üste seçim kazanarak iktidara gelen ve askeri bir darbeyle iktidardan düşürülen Demokrat Parti... Partiyle özdeşleşen başbakan Menderes... Köylüye vatandaş olmanın, insan olmanın ilk hazzını veren Menderes... Demokrasiyi Türkiye'de oturtmaya çalışan, belki bu arada yaptığı ufak tefek yanlışların bedelini çok ağır bir ceza ile ödeyen, bu uğurda CHP yanlısı bir baskıyla hayatını darağacında sona erdiren Menderes...

Demokrat Parti Menderes'in, Menderes Demokrat Parti'nin sanki bir tamamlayıcısıdır. Partinin lideriyle, liderin partisine, en güzel örnektir...

*****

12 Eylül sonrası eski partilerin hepsi yasaklanmıştır. İhtilâli yapan askeri güçler, emekli bir paşa yönetiminde iktidara geleceğine kesin gözüyle baktıkları MDP adında bir parti kurarlar. CHP geleneğini parlamentoya taşımak isteyenler de, Halkçı Partiyi...

İktidar ve muhalefet, masa üstünde şekillendirilmiştir. İşte böyle bir ortamda Turgut Özal diye bir adam ortaya çıkar ve herkesi kucaklayan, 12 Eylül öncesinin yaralarını sarmayı hedefleyen, amacı Türkiye, Türkiye’nin kalkınması, ilerlemesi, gelişmesi, çağdaşlaşması olan fakat bunun için farklı yöntemler uygulamaya çalışan, bu yüzden de boşu boşuna birbiriyle uğraşan, böyle olunca da hiç birinin ideali gerçekleşmeyen insanları bir araya toplayıp yepyeni bir parti kurar. O zamanın deyimiyle dört eğilimin bir araya geldiği partinin kuruluş biçimi, amaçları ve ilkeleri kadar, adı ve amblemi bile klasik anlayıştan farklıdır.


Anavatan Partisi adını taşıyan bu siyasi kuruluş kısaca ANAP diye anılır ve amblemi petek şeklindeki bir Türkiye haritası üzerine konmuş arıdır.


Kimsenin seçimlerde şans tanımadığı ANAP, Özal’ın müthiş gayretiyle yapılan ilk seçimde tek başına iktidara gelir. İktidara geldiği ilk günlerde fırtına gibi esen Özal, kısa zamanda Türkiye’nin çehresini değiştirecek başarılara imza atar.


Dört yıllık iktidar dönemi, ülke için altın harflerle yazılacak yeniliklerle doludur. İçine kapanmış bir ülke, dış dünyaya açılmayı onun döneminde öğrenir. Fakat başarı her zaman kıskanılmıştır. Özellikle geçmişte ülkeyi oyalayıp duran eski siyasetçiler, bundan memnun kalmazlar. Yasakların kalkması yönünde baskılar çoğalır ve Özal, eski siyasetçilerin affedilmesi için referandum düzenler.


Sonuçlar henüz belli olmadan da erken seçim ilan eder.


Emanetçi liderlerle bir çok muvazaa partisi kurulmuştur. Buna rağmen yine ANAP çoğunluğu kazanır ve ikinci kez iktidara gelir.


12 Eylül öncesinin partileri değişik isimler altında parlamentoda yerlerini almışlar ve engelleyici muhalefetlerine başlamışlardır.


Bu arada cumhurbaşkanının süresi dolunca Turgut Özal cumhurbaşkanı adayı olur. Sayın Deniz Baykal’ın da yönetiminde bulunduğu SHP, meclise girmemek gibi bir demokrasi örneği göstererek, Özal’ın cumhurbaşkanlığı seçimine engel olmaya çalışır. Fakat o zamanlar Sabih Kanadoğlu olmadığı için, 367 diye tutturmak kimsenin aklına gelmez ve üçüncü turda Özal cumhurbaşkanı seçilir.


ANAP’la Özal özdeşleşmesi en az Demokrat Parti kadar güçlüdür. Ne var ki, Demokrat Parti’nin kapatıldıktan ve lideri idam edildikten sonra partinin adı kullanılmadığı için hafızalarda daha derin bir iz bıraktığı söylenebilir.


Oysa Özal cumhurbaşkanı olduktan sonra bırakın onun yerini doldurması, sıradan bir politikacı olamayacak kişiler bile ANAP genel başkanı olmuşlardır. Bir süre “Özal’ın partisi” diye vatandaş ANAP’a oy vermişse de, sonunda bunun artık mümkün olmadığını görmüş ve 2002’de Anavatan’ı meclis dışında bırakmıştır.


*****


Şimdi önce DYP'den kovulmuş Ağar’ı düşünelim. Sonra ANAP'tan istifa etmiş Erkan Mumcu’yu…

Seçimlerde Ağar bağımsız, Mumcu Akpartiden milletvekili olmuştur...

DYP seçimlerde meclise giremediği için partinin lideri Çiller istifa edip ayrılmıştır. Erkan Mumcu ise Akparti hükümetinin bakanı olmuştur...

Bir müddet sonra Ağar meclise giremeyen DYP'nin, Mumcu da Akparti'den istifa edip yine meclis dışında kalan ANAP’ın başına geçer.

Seçimlerde DYP'nin çok gerisinde kalan ANAP'lı Mumcu etrafına 20 kişi toplayıp mecliste grup kurar. Ağar da 3-4 kişilik kadrosu ile sağın büyük partisi DYP’de oyalanmaktadır.

Gel zaman git zaman, sıra cumhurbaşkanlığı seçimine geldiğinde, önemli zamanlarda meclise girmeme geleneğini demokrasiye kazandıran CHP, aynı taktikle 367 üye bulamayan Akparti’nin cumhurbaşkanı seçemeyeceği üzerine yeni bir siyaset üretir.


Fakat bunun gerçekleşebilmesi için kendi oyları yetmez. ANAP’ın da meclise girmesini önlemesi gerekir.


Meclis'te 354 milletvekili olan AKP demokrasiyi normal şekilde işleterek cumhurbaşkanını seçebilmesi için; CHP de planını uygulayabilmesi ve Akparti’ye cumhurbaşkanı seçtirmemesi için Mumcu'ya muhtaç durumdadır.

Özal'ın partisi diye ANAP’ı lanse eden ve Özal portresi altında pozlar veren Mumcu’nun, geçmişte Özal’ın cumhurbaşkanlığı seçiminde de aynı taktiği uygulayan CHP’nin yanında yer alacağını kimse tahmin edemez. Sadece Erdoğan’dan bir fırsat tavizi kopartmaya çalışacağı sanılır. Aday ilan edildiği gün, hemen hemen herkes Abdullah Gül'e seçilmiş gözüyle bakar.


Ancak beklenen olmaz. Ağar’ın 3 milletvekilinden ikisi oturuma katılırken, Mumcu sadece bir üyesine hakim olamaz ve kurucusunun ruhunu sızlatarak, Özal’a yapılan muameleyi, CHP ile birlikte Gül’e, ve AK parti’ye aynen yapar.


O günlerde yazdığım bir yazıda belirttiğim gibi, ANAP’ın meclise girmesi de girmemesi de iki tarafça “Demokrasi sınavı” olarak nitelendirilmiştir. Akparti’nin cumhurbaşkanı seçmesini istemeyenler Mumcu’nun demokrasiye katkıda bulunduğunu, cumhurbaşkanlığı seçimini engelleyerek, bütün her şeyin allak bullak olmasını demokratik bulmayanlar da Mumcu’nun özellikle sivil demokrasiyi mahvettiğini düşünmektedirler.


Benim burada dikkat çekmek istediğim konu farklıdır. Ben Ağar ve Mumcu’nun bu kritik durumda CHP ile birlikte hareket etmesinin doğruluğu veya yanlışlığından çok, onların ne kadar lider veya mirasyedi olduklarının üzerinde durmak istiyorum.


Şu anda DYP-ANAP birleşmesinin, daha doğrusu Erkan Mumcu’nun ANAP’ı feda etmesinin temelinde yatan şey, ANAP’ın tek başına meclise girmesinin mümkün olmaması gerçeğidir. Turgut Özal gibi birinin adıyla özdeşleşmiş bir partiyle meclise girmesi imkansız olan Mumcu’nun bir de kendi adıyla kurduğu bir partiyi ve bununla seçime katıldığını düşünün. Şansı nedir, ne kadar oy alabilir sizce?


Aynı şeyi Ağar için de söyleyebilirim. Demirel’in, Çiller’in DYP’sini devralmak yerine eğer güçlü bir liderse kendisi bir parti kurup seçimlere girsin ve kaç oy alabileceğini görsün.


Bazen şöyle düşünmekten kendimi alamıyorum. Liderler kendi partilerini kursunlar ve seçimlere öyle katılsınlar. Lider ayrılınca da parti kapansın. Biliyorum bunun demokratik olmayacağını, köklü parti geleneğinin demokrasinin temeli olduğunu söyleyeceksiniz.


Fakat bu kural Türkiye’de maalesef çalışmıyor. Bunun tek istisnası CHP’dir. O da Atatürk’ün bize bir emaneti olduğu için onun hakkında konuşmak hepimize zor gelmektedir. Diğer bütün partilerin mazisi çok yenidir.


Atatürk ve İnönü’yü her açıdan tartışma dışı bırakmak gerektiğini teslim ederek, bugüne kadar akıllarda kalan liderler ve partileri şunlardır: Menderes’in Demokrat Partisi, Demirel’in Adalet Partisi ve Doğruyol Partisi, Bölükbaşı’nın Millet Partisi, Alparslan Türkeş’in Milliyetçi Hareket Partisi, Erbakan’ın Selamet Partisi, Feyzioğlu’nun Güven Partisi, Ecevit’in Demokratik Sol Partisi, Turgut Özal’ın Anavatan Partisi ve Erdoğan’ın Akpartisi…


Ağar ve Mumcu adında bir lider ve onlarla özdeşleşmiş bir parti aklınıza geliyor mu? Peki siyasette rüştünü ispat etmemiş bu iki acemi politikacının Menderes’in Partisi Demokrat Parti’nin mirasını ne kadar hak ettiğini düşünüyorsunuz?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..