Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '11

 
Kategori
Siyaset
 

Seçmenin dediği Liderlerin anlamadığı

Seçim konusunda seçmen ne dedi? Liderler ne anladı? Oysa ne anlamalıydılar? AKP şimdi nasıl davranmalıdır? Anayasa yolu nasıl kat edilmelidir?..  

Seçimler henüz başlamadan YSK kendine göre bazı işler yaptı. Bu sebeple önce bağımsızlar, sonra da ülke çok ciddi sıkıntıya düştü. Ancak Tüm Türk milleti adeta sözleşmiş gibi bu duruma karşı çok ciddi bir tavır aldı. Buna rağmen bu tutum AKP oylarına menfi, bağımsızların oylarına müspet yansıdı. Bu abes hareketi YSK ve BDP hem demokrasi hem de kendi tavırları adına, asla unutmamalı, bundan sonrası için de doğru değerlendirmelidirler. YSK hiç olmayacak ikinci bir iş daha yaptı. Yurt dışındaki vatandaşları adeta adam yerine koymadı. Bu sebeple milyonlarca para ve zaman kaybı, oy vermek için gümrük kapılarına gelenlere ödetilmiş oldu. Ve bu durum da AKP’nin oylarına menfî yansıdı. YSK Üçüncü bir şey daha yaptı. Göç hesaplamasına göre kent nüfuslarına düşen vekil sayılarını düzenledi. Bu durum da artan oylarına rağmen azalan sandalye olarak AKP’ye menfî şekilde yansıdı. Diğer karşıt yazı, yayın ve tüm davranışlara rağmen AKP %49.9 ile seçimi noktaladı. 

Ve fakat bu %49.9 AKP’ye mecliste 330 sandalye bile sağlayamadığı için, kazanan aynı zamanda da kaybeden oldu. Dolayısı ile seçmen AKP’ye “- Sen tek başına Anayasa yapma. Uzlaşma yolu ile Bir Anayasa yapılsın. Doğrusu budur.” demiş oldu. Onun ardından gelen CHP’ye de “-Sana bir daha göremeyeceğin oranla, son bir şans tanıyorum. Bunun kıymetini bil. Sözde değil özde yenilen. Silkelen ve kendine gel. Çağı iyi oku. Ve çağa ayak uydur. Hem Kürt meselesine, hem demokrasiye, hem de Anayasaya gerçek anlamda destek ver. Sözünden geri adım atma. Her iş gibi bu işi de savsaklama.” dedi. CHP yıllardır ilk kez %25.9 oy almakla, ciddi bir merhale kazandı ama seçim öncesi çıtasını %40 gibi çok yükseğe koymakla da, çok şey kayıp etti. Dolayısı ile CHP mutadı îcabı: Parti içi ağır kaynama/buharlaşma durumuna geçti. Bu kaynama/buharlaşma yarınlara nasıl yansır? Bunu bu günden bilmek zor. Ancak millet menfaati adına çok konuyu etkileyecek esas mesele de budur. Keza seçmen MHP’ye de enteresan bir mesaj verdi. “- Ben Sana değiş diyorum. Sen ise değişmemekte ısrar ederek, artık içinden bile kasetlerle vurularak zorlanıyorsun. Bu kasetler Senin son kerre işine yarar. Bu sefer Sana yaptığım kıyağı unutma %12.9 sırf sıra ve meclis dışı kalma diye Sana verilen oydur. O oy iyi kullanamazsan seni oydurur. Çünkü Sen bunu hiç hak etmiyorsun. Çünkü bölünme fikrinden gayrı, hiçbir şey üretmiyorsun. Ürettiğin fikir de iktidarın neticelebdirdiği icraatlar oluyor. Bu son şansındır. Dikkat et.” dedi. Bu şekilde meclise girmekle kazanan MHP, şans kaybetmekle ve hırpalanmakla kayıp ederek, önünü de herhalde fena görmüş oldu. BDP ise %6.58 gibi bir oy almak ve kendi sandalye sayısını arttırmakla, bu seçimde yarın için, çok büyük bir şans kazandı. Ancak seçim kampanyaları süresince sürdürdüğü kökten yanlış politikalar ve sonra ki söylemleri sebebi ile kendini seçmesi için zorladığı seçmen gözünde de, milletin geneli önünde de, bir kez daha kayıp etti. 

AKP:49.9 – CHP:25.9 – MHP:12.9 – BZ:6.58 – SP:1.25 – HAS:0.76 – BBP: 0.74 Bu neticeler genel olarak kesin seçim neticeleri olmakla; sonraki seçimlerde de bazı partilerin hiçbir seçimi kazanamayacağına işaret eder ki; TBMM bu seçimden sonra, en fazla Dört partili, daha ileride de İki partili bir duruma gebe gibi görünmektedir. 

Bu manzaradan, seçmenin dediklerinden, partiler ve liderler ne anlamışlardır. Ve yarınlar için anladıkları ile bu siyasiler bu millete neler vaat etmektedirler? Buna bir bakalım.? Benim anladığım odur ki; durumu en iyi anlayan BBP Başkanıdır. Ve duyduğum kadarı ile aldığı neticeler sebebi ile istifa etmiştir. Seçim öncesi söylemine göre Kılıçtaroğlu da istifa edecekti ama edemedi zannımca. Meclise giren partiler dışında kalan diğer partiler, her ne açıklarsa açıklasınlar; bundan böyle durumları, sadece abes ile iştigâlden ibaret kalacaktır. Zira, ana fotografta bundan sonraki yıllar için, bu partilerin yer alması, söz konusu olamayacaktır. Bu sebeple fazla söze mahal de bırakmadan, anayasa sonrası seçim kanunu düzenlenirken, artık ilk yapılması gereken: Seçim barajının %5 olarak indirilmesi, bireylerin oylarının da eşitlenmesi olmalıdır. 

AKP 326 sandalye ile kalınca, seçmenin ikazını gayet iyi anlamış ve gayet mülâyim ve de akıl bir hava içinde, seçim neticelerini değerlendirmiştir. Bu hali ile Liderinin balkon konuşmasına göre de: AKP uzlaşmadan yana olduğunu göstermektedir. Sonra ne olur? Bunu bilemeyiz ama Başbakan helâlleşmekle de kalmayıp, bu dönemde açtığı davaları dahî, fiilen geri çekmiştir. Bu manzara AKP ve Lideri adına sevindirici ve takdire şayan bir manzaradır. 

Ancak, dayak yedikçe dellenen tipler gibi, CHP lideri hakkını helâl etmemekten, davalarına devam etmekten yanadır. Evet Başbakana kapıları açıktır ama kafaları da çok karışıktır. Milletin önünde aklına geleni atmış olmaktan, küfeyi olmayacak kadar ortaya dökmüş bulunmaktan, etek de taş kalmamış olmasından, CHP içinde zannımca herkes çok sıkıntıdadır. Çünkü söz konusu vaatler, hem birbirleri ile çelişmek de, hem olma ihtimâli pek mümkün görünmemekte, hem de CHP’nin geçmişi, hali, istikbâli ve idealleri ile kabil-i kıyas bir durum da arz etmemektedir. CHP kültürü mucibi bu sebepler ile kaynama/buharlaşma durumuna geçmiştir. Dolayısı ile miting meydanlarında vaat edilen bu sözlerin, tutulmama ihtimalleri de fazlası ile varittir. Hatta Anayasa yapana kadar CHP Liderinin CHP camiasından takımı ile birlikte tebahhur etmesi dahî mümkündür. 

Ben MHP Liderinin tutumunu, partinin başına geriye döndüğü günden beri vahim buluyorum. Zira, o şartlarla giden bir Lider, bir daha geri dönmemelidir. Kaldı ki, bu liderin, AKP ile uzlaşmamak için, en başından beri sebepler ihdas ettiğine kâniim. Anlaşmaya gönlü olan Bir insan “- Önce hesaplaşalım sonra helâlleşelim. Benden özür dilesin.” gibi emir kipleri ile söze başlamaz. İnsan-i kâmil olan bir zat, milletin %50’sini temsil eden birinden, hele Bir Başbakandan ne istediğine, neye göre istediğine ve istediğinin mantıklı olup olmadığına bakar önce. Bu hali ile MHP, seçmeninin “Ağır okka sözünden” maalesef fazla bir şey anlamamış görünmektedir, bence. 

İmdi gelelim BDP cihetine. Bu parti kendi başına irade temsil edemediği, bir dağa bir İmralı’ya baktığı sürece, ne uzar ne de kısalır durumunu değiştiremeyecektir. Oysa bir avuç seçmen kendisine açıkça “- Benim meselemi kendi kafana ve çıkarına göre çözme. Makul ol ki, adam gibi netice elde edebil. Karşındakiler bu sefer düşman gibi davranmayan, makul demokrat insanlar. YSK kararına bile tüm millet tavır aldı. Bunun kadr-i kıymetini bil. Bizim şansımızı kayıp ettirme...” demiştir. Ancak BDP bu hali ile de TBMM çatısı altında olmakla, hem Kürt vatandaşlara hem de Türk milletine patinaj yaptırır, zaman kayıp ettirir ve her Kürt’e bu varlığı ile zarar verir bir niteliktedir. Netice itibariyle de, cebir ile elde ettiği tabanının, millet çoğunluğu karşısındaki düşük yüzdesinin, çaresizliğini yaşatabilir ancak, kendi seçmenine. 

Seçmen partilere yukarıdaki gibi bazı sözler söylemiş olabilir ama bütün partilere çok ciddi, çok açık, çok seçik, çok mühim, başka bir mesaj daha vermiştir. “- Bu seçimde Ben, hepinizi hem kayıp ettirdim hem de kazandırdım. Ancak, hiç birinizi Anayasa yapmak için, tek başına memur kılmadım. Tam tersine, Ben tek başına Anayasa yapmaya, TBMM’nin tümünü memur kıldım. Ve de bu işin başına, tek yetkili olarak da TBMM Başkanını amir ettim. Hepiniz oturun oturduğunuz yerlerinizde. Boş emellerle birbirinizin kapılarını çalıp durmayın. Birbirinize hava atıp, caka da satmayın. Hangi lider her kim için bir söz edecek olursa; hiç aldırış etmeyin. Bu işte liderlere muhatap olacak olan, yine liderler değildir. Sizler sadece yeni Anayasadan ne anladığınıza dair, tasarı taslaklarınızı hazır edin.(!?) Ve TBMM Başkanının emr-i riyasetinde, Sizlere çizilen yol üzre, yeni Bir Anayasa yapmaya koyulun. Bu tarafsız ortamda, Millet de Sizin, bu işe ne kadar katkıda bulunduğunuzu, ne tür işler yaptığınızı, bu süreci millet için nasıl kazanıp, nasıl kayıp ettiğinizi, iyi niyyet ya da kötü niyyet gibi tasavvurlarınızı, ne menem adamlar olduğunuzu, dönen tekerleğe ne biçim ve ne boy kazıklar sokmaya ya da sokulan kazıkları nasıl çıkartmaya çalıştığınızı, ezcümle: Ciğerlerinizin kaç para ettiğini iyice görsün?!.” dedi. 

Partilerin tümünü bıçak sırtına koyan bu seçmen emrini, ilk ve net anlaması gereken parti, tabiî AKP olmakla yükümlüdür. Ve bu sayede, kendine büyük kazançlar da sağlar. Bu şekilde diğer partiler ile eşit bir zeminde hareket edeceği için, bu Anayasa ve yapım sürecinde muhaliflerin yaratacağı her türlü şaibeden de uzak kalmış olur. Ancak daha da mühimi, bu süreçte, AKP diğer partilerle uğraşmadığı için, seçmen gözünde de kendi içinde de hiç yıpranmaz. Ve takındığı bu tavır sayesinde seçmene söyleyeceği sözü de vardır. “- Sen ey seçmen, tek başıma bana bu görevi verseydin; ben çoktan bu tamamen yeni Anayasa’yı, Sana lâyık bir biçimde bitirmiştim. Sonra da referandum yaparak, tekrar Senin onayını da sunmuştum. Ama Sen diğer yolu tercih ettin. Ben ne yapabilirim?..” de diyebilir. Evet bu vadide, aklın yolu birdir. Bazen neyin yapıldığından daha ziyade, nasıl yapıldığı önem kazanır. Ve bu süreçte ilm-i siyaset de, iktidar partisine bu akıl yolunu emretmektedir. AKP çok akıl, çok soğuk kanlı, gayet dirayetli, fevkalade sabırlı, tamamen tecrübeli bir Meclis Başkanı seçip, bu işi o başkana ve lüzumu halinde devreye girebilecek olan Cumhur Reisine ihale etmeli ve diğer partiler ile aynı vasatı sonuna kadar paylaşmak sureti ile Anayasaya itidâl ve itibar ile katkıda bulunmalıdır. Bu mütevazı ve her tür polemikten uzak siyasî yaklaşım tarzı, ayrıca AKP’yi seçmen gözünde, devleştirecek bir yaklaşım tarzı olacaktır. Bu dönemde zarurî olmasına/görülmesine rağmen, dönen tekerleğe sokulmaması gereken kazıklar sebebi ile Anayasaya giremeyen bazı maddeler de, diğer dönemde ve herhalde aynı dirayetle çözümlenebilecektir. 

Buna göre: Anayasalar çağdaş olmadığı sürece, içinde bulundukları süreçlere hükmedemezler. Süreçlere hükmedemeyen anayasalar, her okuyanın ayrı takdirine kalmış yasalar vasıtası ile vatandaşlara hükmetmeye başlar ki; bu durum, insanlık için felâketin bizatihi kendisidir. Bu felâketin uzun bir süre sürmemesi için, yapılması gereken: Sözü özü belli, düne bağlı olmayan, dün ile gereksiz ilgisi de bulunmayan, ideali ve değişmez şartları da olmayan, insan haysiyetini, demokrasiyi ve hukuku öne çıkartan, devleti insan emrinde kılan, çok kısa bir Anayasa yapmaktan geçer. Mevcut Anayasa içeriğinde bulunan ve cunta hükümeti tarafından millet fertlerine gereksiz yere, hiç sebeplerle “değişmez olarak kabul ettirilen”, ilk Üç madde münderecatında mevcut olan, bazı hususlar tabiî yeni Anayasaya da alınabilir. Ancak, bugün aramızda Atatürk bile olsa, kendi ilkelerinin kayıtsız şartsız gözden geçirilip, asrın şartlarına uydurulması cihetinde tavır koyardı. Bu asırda “Devletçilikten” söz etmek en başta Atatürk gibi deha sahiplerinin işi değildir. Ve hiçbir ferdin kendi hegemonyası için Atatürk’ün üzerine yıkılması, hoş görülebilecek işlerden hiç değildir. 

Bu önemli sebeplerle: Anayasa yapılacak her ülkede, başta sokaktaki halktan ne istediği sorulmalı, bununla da yetinmeyip, sivil toplum örgütleri, odalar, dernekler, vakıflar, fakülteler, barolar, vbg ciddi kurum ve kuruluşlar, bu Anayasa ile devletten hangi şart ve esaslarla, ne tür iş ve hizmetler beklediğini, kurucu meclise iletmelidir. Bu bilgiler müştereklerin bulunması babında, ciddi bir 1.Komisyon tarafından ön elemeden geçirilmelidir. 

Bundan sonra meclise girmiş ve/veya seçime girmiş tüm partilerden ve yine yukarıda adı geçen ya da geçmeyen ciddi toplum örgütlerinden, mümkün olduğu kadar tarafsız bireylerle bir 2.Komisyon bu Anayasanın mutasavver maddeleri için, kaba taslağını yapmalıdır. 

Anayasanın kaba taslağı, hukukçulardan oluşan 3. Komisyona sunulmalıdır. Burada hukukî şeklini de alan yeni Anayasa, sadece meclis içi partilerin, meclisteki kendi oranlarına göre teşkil etmiş oldukları 4. Komisyona, yani meclis alt komisyonuna sunulmalıdır. 

Meclis alt komisyonunda son şeklini alan işbu yeni Anayasa: TBMM heyeti tarafından kabul olunmak üzre, oylamaya sunulmak sureti ile onaylanmalıdır. Ve tüm bu işler yukarıda arz ettiğim gibi TBMM Başkanının emr-i himayelerinde, başından sonuna kadar, hiçbir tartışmaya mahâl vermeksizin yapılmalıdır. Bu dönemde yüklendiği bu ulu ve ulvî görev sebebi ile TBMM’ini ve Onun seçilecek başkanını saygı ile selâmlıyor, tüm parti Liderlerine ve millet vekillerine, bu yeni Anayasaya yapacakları katkılardan dolayı, şimdi ve peşinen teşekkür ediyorum. 

Haydar Volkan 

Çiftehavızlar: 20.06.2011 

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..