Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '06

 
Kategori
Bayramlar
 

Şehirde bir bayram kesiti

Şehirde bir bayram kesiti
 

Bu bayram eşim ve çocuğumu memlekete gönderdim. Ben ise işlerimden dolayı maalesef gidemedim. Konya’da yaşıyorum. Ama aile büyüklerimiz İzmir’de. Ben de İzmir'liyim haliyle... Bu bayram karar verdim ve televizyonu kapattım. Arefe günü dahil 4 gün boyunca açmadım. Haberleri izlemedim. Futbolla ilgilenmedim (meraktan çatladım ama sabrettim). Günlük kapıma gelen gazeteyi ve haftalık haber dergimi hiç açmadım. Sosyal yaşam adına sadece evde kaldığım süreçte daha izleyemediğim VCD formatındaki filmlerimi izledim… Ve sakin kafayla Enya dinledim.

Cep telefonumu titreşime aldım ve sadece bayram mesajlarına cevap verdim.

İnanılmaz derecede huzurluydum. Yıllardır böyle dinlenmemiştim. Seri katilleri bayram nedeniyle İzmir’de olan oğlumun MSN’de görüşme ısrarı nedeniyle girdiğim internette öğrendim. İrkildim. Ama bu bile huzurumu bozamadı. Çatlak sistemin iğrenç marifetinden başka bir şey değildi bunlar.

İçi pislikle dolu ezberci ve itaatkar eğitim sistemimizin ve bozulan aile yapısının meyveleri canımı yaktı…

Dostlarımla bir araya gelmeyi arzuladım… Özlemiştim onları...

Evime öğrenci (üniversite öğrencileri) dostlarım ve ağabeyleri bayram ziyaretine geldi. Ankara’dan onlara tehlike diyorlardı. Tehlike diyorlardı onlara, ama onlar evime tebessüm getirdiler ben gurbetteyken. Ben mutlu olmak için yaşıyordum… Ve o akşam mutluydum…

Parantez içinde tek mutsuzluğum o gün için Ezginin Günlüğü'nün seçtiğim çalışmalarını CD'ye kaydedemedim. Bilgisayarımın CDRW’nda bir sorun zuhur edivermişti. Oysa arabamda böyle tıngır tıngır Mutlu Bir Aşk’ı dinlemeyi ne de arzu etmiştim.

Bayramda başka bir akşam Truva Eğlence Merkezinde (Rixos Otel'in Eğlence Merkezi) mütevazı cafe-bara gittik ve gitar çalan genç bir öğrenciyi dinledik. Bizim günah olarak saydığımız ve içmediğimiz içkiyi yan masadaki gençler içiyordu. Biz nescafemizi içerken de neşeliydik onlar içkilerini içerken de… Aynı müziği dinliyorduk. Yan yanaydık. Eğleniyorduk. Ne onlar bizden ne de biz onlardan rahatsız oluyorduk. Ama birileri bu tablodan rahatsız oluyordu.

Ankara’dan irtica sesleri yükseliyordu. Biz gitar dinlemeye cafe-bar’a gidiyorduk. Sonrasında mescide namaz kılmaya gidiyorduk. Ardından nargile içmeye gidiyoruz 6 arkadaş. Nargile dumanından devlet ürküyor. Satranç oynuyoruz. Önce işletmeci (aynı zamanda grafiker ve sinemacı) bir arkadaş mat ediyor beni, sonra da Marmara FM’deki radyocu arkadaş. Benim gücüm öğretmen arkadaşıma yetiyor. Alaaddin tepesine bakan bir terasta bir arkadaşım Q.T. filmlerinden olan Rezervuar Köpekleri’ndeki haini arama sahnesini akla getiriyor. Turuncu karnından yaralı ve can çekişirken elmasın büyüsü bir dramın ayracı oluveriyor. Ürperiyoruz.

Rasim Özdenören üstadın 6 hikayelik bir kitabı üzerinde çalışıyor arkadaşım (işletmeci). 6 tane kısa film çekmeyi hayal ediyor. Marmara FM’deki arkadaşım fragmanını hazırlamayı planlıyor. Vegas programında yapabileceği fragman ile ilgili Uçuş Planı’nın(J.Foster’in başrolünü oynadığı film) giriş jeneriğini kritik ediyoruz. Ben de internet hizmetlerine sponsor olurum diyorum.

Oynar kafa bir beta-cam kamera ve 2 adet ışık lazım… Ben arkadaşlarıma sorarım diyorum. 35 mm’lik bir film için güzel bir heyecan.

Filmi çekmek için önce biraz para kazanmamız gerektiğini aklımıza getiriyoruz. Ayaklarımız yerle buluşuyor.

Üzerinde beyin fırtınası yaptık. Mutlu olduk. Huzurlu olduk. Bir hayalin tebessümü neş'e kattı.

Birimiz İHL’li, birimiz Gülen Cemaatinin aktif bir mensubu, biri bir tarikatta yetişmiş ve aldığı ahlakı muhafaza etme gayretinde, birimiz daha İHL’li ve IHH çalışmalarıyla tanınır. Birimiz kolej mezunu, işletmeci… Nargile içiyor, satranç oynuyoruz. Huzurluyuz. Bazılarına göre günah işliyoruz bazılarına göreyse birilerine benzemeye çalışıyoruz. Ara sıra bu söylemleri aklımıza getiriyor ve hafifçe kaykılıp gülebileceğimiz yerlerimizden entel olarak gülüyoruz.

Devletin burada korkacağı bir durum yok. Biz öyle muhaabetlerimizde devlet yıkıp kuracak muhabbetleri sevmeyiz. Onu zaten milletimiz 15 defa yıkıp 16.yı kurarak gerçekleştirmiş.

Ankara’dan çatlak sesler duyuyoruz. Ağzımızı bozuyor ve sonra birbirimizden af diliyoruz. Sıkıcı konuların huzurumuzu bozmasına müsaade etmemeliyiz diyoruz. Rejim tehlikedeymiş... Çökmüş bir İstanbul aklımıza geliyor. Dünya kenti yerine varoşların kenti olan ve otoritenin yok olmasına göz yumduğu İstanbul'u düşünüyorum.

Kimbilir Ankara kıskandığı İstanbul'un yok olmasına, mahvolmasına, acı çekmesine bilerek göz yumuyordur.

Ben diyorum ki neden Konya’da bir Çin lokantası yok? Gülüyor herkes… Milano’da bir Çin lokantasında kemirdiğim Pekin Ördeğinin bacağının lezzetini anlatıyorum… Ben de gülmeye başlıyorum. İstanbul dünya şehri oldu mu ki Konya olsun? Caddebostan kadar güzel olsa keşke her taraf… (Ahmet Altan çekmiş Caddebostan'ın resmini www.gazetem.net), gidip bir daha ve dikkatlice gezmeyi arzu ettim orayı...) Malumunuz 'gezen her yabancı ya yolunacak bir kazdır ya da kuyumuzu kazan bir ajandır' diyor bir dostum. Doğru söylüyorsun diye arka çıkıyoruz. Ekliyorum "biz daha milliyetçiliğin geçen asırdan arta kalan kırıntılarında bayraktarlık edecek kadar ham fikirlerle(!) zaman harcamaya çalışıyoruz."

Ben huzurluysam ve birileri benim huzurumu bozuyorsa kim ihanet içinde acaba?

Ben bu ülkenin Emevi zihniyetinde yönetilmesine de karşıyım, Baas rejimi zihniyetiyle yönetilmesine de… Şu anda hakim olan ve oligarşinin modern(!) örneğini sergileyen bu zihniyette benim önümdeki mutluluğu engellemeye çalışıyor.

Konya'da dünya kenti olmalı İstanbul'da... Ama zihniyetimiz faşizmin soluk ve anlamsız seslerinden kurtulmak zorunda...

Mutluluk yaşamda iyi bir rol edinip orada tebessüm etmek değil midir?

Bizim ülkemizde maalesef köşe taşlarını tutmuş üç-beş borazancı asıl huzursuzluk kaynağı. Kim bilir o borazancıların kimi bazı kurumlar içinde de yer bulmuştur. Belki de sesleri o yüzden çok gür çıkıyordur. Gerçi davuldan çok ses çıkar ama…

Konya’da bir bayramın sessiz ama huzur dolu bir yaşanışı. Küçük bir kesit…

 
Toplam blog
: 12
: 1129
Kayıt tarihi
: 05.09.06
 
 

İktisat eğitimi aldım. 6 yıldır fabrikalarda yöneticilik yapıyorum. Ortadoğu ve yakın tarih okumalar..