Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '11

 
Kategori
Turizm
 

Şehirler ve arkeolojik kazılar

Şehirler ve arkeolojik kazılar
 

Bir şehir düşünün ana geçim kaynakları tarım ve birkaç küçük ölçekli sanayi tesisi olsun,

Bir şehir düşünün ekonomik krizler, rekabet ve sektörel sorunlar nedeniyle gelir kaynakları günden güne azalsın,

Bir şehir düşünün istihdam imkânı ve geçimini temin edemeyen insanlarının çaresiz olarak sevdiği şehirden ve sevdiği insanlardan ayrılmak zorunda kalsın, iş için büyük şehirlere göç etsin,

İşte böyle bir şehirde yaşıyorsanız hepimizin aklına gelen ilk soru bizim çocuklarımızın geleceği ne olacak sorusudur. Bu soru ile yaşayan gençler mutsuz ve gelecekten kaygılı, yaşlılar ise düşünceli ve üzüntülüdür. Herkes karanlık ve belirsiz gördükleri gelecekleri için bir çıkış yolu arar.

Bu soru Asya ve Avrupa’yı birleştiren ve birçok medeniyete beşik olmuş, tarih dolu bu topraklardaki birçok şehirde sorulur, hele küçük şehirlerde daha fazla gündeme gelir.

Artan nüfus karşısında daralan gelir kaynakları ve mecburi göç bazı şehirler için adeta kaçınılmaz kader gibi olmuştur. Bırakın büyük şehirleri insanlar uzak ülkelere iş için, yeni bir yaşam kurmak için gitmektedirler. Sevdikleri topraklardan istemeseler de ayrılmak zorunda kalmaktadırlar.

Bazen küçük şehirlerde nüfus öylesine azalır ki, devlet yardımlarının azalması ve şehir statüsünün kaybedilmesine karşı bazı belediyeler nüfus sayımlarında büyük şehirlerdeki hemşerilerinden yardım isterler, otobüs dolusu insan bu sorunu çözmek için geçici de olsa şehirlerinde var gibi görünürler.

Ama bu şehirlerin geçici değil daimi çözüm olacak tedbirlere ve politikalara ihtiyaçları vardır. Bu şehirler potansiyel gelir kaynaklarını harekete geçirmek zorundadırlar. Her imkânlarını değerlendirmek mecburiyetindedirler.

Bu kaynaklardan biri de şehrin ve çevresinin sahip olduğu tarihi, kültürel ve doğal kaynaklarıdır. Anadolu toprakları bizlere bu konuda büyük zenginlikler sunmaktadır. Ancak bu kaynakların gün yüzüne çıkması ve ekonomik gelir getirecek bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Bu kaynakların en iyi kullanılacağı ve gelire çevrilebileceği sektör turizmdir.

Turizm sektöründe dünyada ve ülkede tanınmanın ve en iyi marka olmanın yolu şehrin sahip olduğu tarihi özellikler ve varlıklardır. Hele şehrin sahip olduğu tarihi varlıklar evrensel değerlere sahip ise tanınma daha da kolay ve hızlı gerçekleşmektedir.

21 yüzyılda sanayileşememiş şehirler için bir fırsat ortaya çıkmıştır. O da Slow City (Yavaş Şehir) hareketidir. İtalya gibi tarihi dokuları bulunan ve tarımsal üretim ağırlıklı şehirlerde ortaya çıkan bu hareket dünyaya yayılmıştır. Dünyada tarımsal üretim ve tarihi zenginliklere sahip olan şehirler bir çatı altında toplanmaya ve tanıtımlarını yapmaya başlamışlardır. Bu hareket yanında slow food (Yavaş gıda) hareketinin ortaya çıkması da doğal tarımsal üretimi destekleyen bir ivme kazanmış ve slow city hareketine güç vermiştir.

Dünyada ortaya çıkan bu eğilimi de dikkate alarak şehirler yörelerindeki tarihi eserlerin gün yüzüne çıkarılması, korunması ve geliştirilmesi konusunda çaba göstermeli, yapılacak çalışmaların hızlanması konusunda da destek vermelidirler. Hiç şüphesiz bu konularda yasal çerçevede alınan izinlere göre yapılan çalışma programları devlet tarafından finanse edilmektedir.

Ancak ülkemizin tarihi eser varlıklarının çokluğu ve kaynak yetersizlikleri dikkate alındığında kamunun kaynakları ile süreçin hızlanması ve kazı çalışmaların kısa sürede bitirilmesi mümkün değildir. O zaman şehirdeki vatandaşından özel şirketlerine ve sivil toplum örgütlerine kadar herkes bu çabalara destek vermelidirler.

Günümüzde gelişmiş batı ülkelerinde dahi arkeolojik kazılar ulusal ve yöresel bazda fonlanmakta, sponsorluk desteği verilmektedir. Şehrin geleceği için turizm sektörünün lokomotif faaliyet alanı olan tarihi mekânlar ve kalıntılar ekonomiye kazandırılmaktadır.

Arkeoloji ve geçmiş tarihi dönemler tüm hepimizi heyecanlandıran ve insan doğası gereği merak ettiğimiz ve öğrenmek istediğimiz konulardır. Gördüğümüz ve dokunduğumuz her tarihi belge ve yapı bizleri geçmişe götüren tılsımlı bir köprüdür. Adeta bir zaman makinesi gibidir. Konu ile bir sure ilgilendiğinizde arkeoloji ve tarihin etkisinden kurtulamazsınız. Zaman içinde ilginiz ve merakınız bir tür tutku ve hastalık haline gelir.

Birde düşünün bu işi yapanlar arkeologların ve kazı ekiplerinin çabalarını, bizler için bir mesleki faaliyet olarak görülen çalışmalar onlar içinde zaman içinde bir tutku haline gelir. Zaten bu çalışmaların hissedilmeden, yaşam tarzı haline gelmeden yapılması mümkün değildir.

Onlar yapacakları işi 24 saat düşünmek zorundadır. Yaptıkları işte tatil kavramı adeta kaybolur. Kimi zaman cebinden hiç düşünmeden bile para harcamaz zorunda kalabilirler. Bazen kendi ailevi sorumluluklarını bile öteleyerek çalışırlar. Çünkü ülkemizde ağır bürokrasi, yetersiz kaynaklar, yöredeki kişi ve kurumların her şeyi devletten, belediyeden ve kamu kuruluşlarından bekleme alışkanlığı içinde işlerinin kesintiye uğramasını istemezler. Bir gönüllü heyecanı içinde çalışırlar. Aslında onlar tarihe ışık tutan ve bizlere sunan gizli kahramanlar gibidir.

Onlar işlerini yaparken tarihin derinliklerine uzanan bir ordu gibi güneşin yakıcı ışığı altında, tenleri kararmış bir nefer gibi sanki tarihi şehrinin sokaklarında yürürler. Derin kazı alanlarında tarihin içinde mücadele eder gibi her bir taşı her bir toprak parçasının iğne ile kuyu kazar gibi bir el işi inceliğinde işlerler. Her parça ellerinden tek teke geçer. Tarihin paramparça olmuş her bir resmi onların ellerinde hayat bulur. Bir mabedin yıkıntılarına can vererek geçmişin seslerini bugüne iletirler.

Tarihi bugünlere getiren bu insanların aslında bizlerden bir beklentisi yoktur. Ama bizlerin onlardan beklentisi çoktur. Onların tarihe tutacakları her ışık, bulacakları her tarihi değer, kazı ve araştırmalar sonucu yazacakları her bir eser bizler için yöre ekonomisinin geliştirilmesi atılan önemli bir adım olacaktır.

O zaman yapmamız gereken yöremizdeki kazılara destek verecek her türlü çabayı göstermemizdir. Bizler için çaba gösteren, her türlü fedakârlığı yapan tarih ordularına omuz vermemizdir. Yöre ekonomilerinde yeni bir yüz, yeni bir kazanç alanı yaratacak arkeolojik kazıların bir an önce ekonomiye ve turizme kazandırılmasında birlik ve beraberlik içinde hareket etmemiz gereklidir. Şehrimizin her geçen gün zayıflamaya başlayan ekonomik gücünü yeniden kazanmak için fırsatlarımızı iyi değerlendirmemizdir.

 
Toplam blog
: 416
: 790
Kayıt tarihi
: 19.02.10
 
 

Tarım, Gıda, Ormancılık, Çevre, Örgütlenme ve Proje konularında çalışmalarda bulunmaktayım. Öncel..