Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '09

 
Kategori
Deneme
 

Şehirlerin ruhu üzerine

Şehirlerin ruhu üzerine
 

Şehirler bir toplumun kültürünün gücünün bir arada bulunduğu yerdir. Yaşamın çok çeşitli renklerini içinde barındırır. Toplumsal ilişkilerin çeşitlendiği ve daha da karmaşıklaştığı yerlerdir. Uygarlığa ait olayların merkezi şehirlerdir.

Çoğu insan bir şehrin caddelerinde, sokaklarında yaşar, bir ömür tüketir. Yaşadığı şehirde ne bir iz bırakır , nede bir ışıltı katabilir. Şehrin ruhuna yakına duramaz . Çünkü şehirler sırlarını ve görkemini herkese açmaz . Bir şehrin gizlerine ulaşabilmek , fısıltılarını duymak için o ruh derinliğine sahip olmak gerekir.

Bazı mutlu insanlar olduğu gibi mutlu şehirlerde vardır. Bu şehirler çok şanslıdır. Bazı şehirler onların ruhunu görüp ve eserlerinde yansıtmışlar . Şehrin güzellikleri o kadar güzel anlatmışlar ki belki o yazarlar olmasa o şehirler bugünkü gibi bir dünya şehri olamayacaklardı. Victor Hugo ‘nun Sefiller'i sayesinde Paris , Charles Dickens sayesinde Londra .

Bazen yazarlar şehirleri o kadar güzel anlatır ki insan bir yazarın gözünden dinledikten sonra aynı yerlere gittiğinde ben nasıl fark edememişim buranın güzelliğini diyebiliyor. Ama aslında yazar da bir sanatçı. Bir fotoğraf sanatçısı nasıl fotoğrafını çektiği yeri en güzel şekilde fotoğraflıyorsa hatta olduğundan daha farklı ve daha güzel algılamamızı sağlıyorsa. Belki yazarda aynı şeyi yapmaktadır.

Kent temasını bütün romanlarda hissedebiliriz. Robinson Crusoe da bile gizli olarak kent yaşamına bir özlem vardır. Romanlarda geçen olaylarda kente duyulan özlem ve nefretin izlerini görebiliriz.

Şehir ve yazardan bahsedilip te İstanbul’dan bahsedilmeden asla geçilemez. İstanbul bir çok yazar ve şair için vazgeçilmezdir. Yazılan romanların yüzde sekseni istanbul’u mekan eylemiştir. İstanbulla ilgili yazılan bir çok kitap sayabiliriz. Üç İstanbul, Huzur, Sinekli bakkal ...... Ama bu romanlardan İstanbul’u romanın başkişisi yapan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘’Huzur’’ isimli romanıdır. Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur romanında Doğu Batı değerlerini temsil edecek şekilde şehri ikiye ayırıyor. İstanbul tarafında mahalleleri , geleneklerin göreneklerin değerlerin yaşadığı semtlerdi. Beyoğlu tarafı ise kentin batılılaşmış öteki yarısıydı. Oturulan mekan doğu ve batı değerlerini temsil etmek bakımındanda önem taşımaktadır. Ahmet hamdi Tanpınar Huzur romanından önce yazdığı Beş Şehir İsimli deneme kitabının İstanbul ile ilgili bölümünde anlattıklarını Huzur romanında genişleterek bir aşk hikayesi çevresinde anlatmıştır.

Beş Şehir ‘in önsözünde yazar “Beş Şehir’in asıl konusu hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen özlemdir.” Demektedir.

Ahmet Hamdi Tanpınar Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul'u yazdı. Bu şehirler onun 'hayatının tesadüfleri' olmakla birlikte, büyük ve görkemli bir kültürün yıllarla birikmiş unsurlarının demlendiği şehirlerdi. Yazdığı satırlarda coğrafyasından yetiştirdiği şahsiyetlere, tarihinden sosyal hayatına kadar bu şehirlerin tüm hayatını kuşatmıştı.

Bu kitap her ne kadar kendi ağzından gezdiği şehirlerin hikayesi gibi görünse de aslında bir tarih çalışmasıdır. Bu Beş şehrin hikayesini anlatırken 1000 yıllık tarihimizi geleneğimizi, göreneğimizi , kültür birikimimizi anlatmıştır.

İstanbul ile ilgili kısımda Osmanlı dönemini , Bursa kısmında Osmanlı İmp. Kuruluş Dönemini , Konya bölümünde Selçuklu İmp. Dönemini , Erzurum’ da 1. Dünya Savaşı’nın tüm korkunçluğunu ve yıkıcılığını anlatmış. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra milli birliğin , değişmenin , ilerlemenin yeni başkentini Ankara’yı analtmış. Bu şehirlerle ilgili önemli şahsiyetleri anmadan geçmemiş.

Bu eserin en önemli özelliklerinden biride o devrin insanlarının nasıl düşündükleri ve bir olaya bakış açılarını görebilmemizdir.

Çok eski devirlerden beri şehirlerin ruhları olduğuna inanılır .Bu ruhların şehirleri koruduğuna inanılır bu yüzdende tılsımlar yapılırmış. Tılsımı şehrin en ulu kişisi yaparmış. Şehir ziraat şehri ise toprağa , su şehri ise suya , kuraksa rüzgara yapılırmış .Bir şehir ele geçirildiğinde o şehrin ruhunun yeniden canlanmaması için yapılan tılsımın bozmak için yapılan ritüelin tam tersi yapmak gerekirmiş.

Evliya Çelebi'de seyahatnamesinin birinci cildinde İstanbul'u anlatır. İstanbulun kuruluşundan Evliya Çelebi’nin yaşadığı zamana kadar olan dönemi tasvirlerle ve hikayelerle anlatmaktadır. Ayrıca İstanbul’ da yapılan 17 tılsıma ve tılsımlarla ilgili efsanelerede yer vermiştir

Modern zamanların rüzgarı ne yazık ki şehirleri birbirinden ayıran ve farklılık yaratan güzellikleri birer birer yok olmaktadır. Şehirlerin içinde yaşadığı varsayılan bu ruhlar artık kitaplarda yaşamaktadır.

Şehirlerin sahip olduğu bu ruh bazı yazarları etkisi altına hatta büyülemiştir. Romanlarında mekan olarak seçtikleri şehirler öylesine etkilemiştir ki romandaki kişileri ele geçirmekle kalmamış , kendisine dönüştürmüştür. Aslında şehirden asıl etkilenen bizzat yazarın kendisidir.

Kent çarpması olarak adlandırılan bu duruma en iyi örnek Lawrence Durrel’in İskenderiye Dörtlüsü’dür. İskenderiye bu romanda bir mekan değil , romanın baş kişisidir.Bu dört romanda yer alan karakterlerin yaşamını , birbirleriyle ilişkilerini belirleyen İskenderiye şehridir.

Bir diğer yazarlarını etkileyen şehir Petersburg ‘tur. Dostoyevski’nin romanlarında sıklıkla mekan olarak seçtiği bu şehri her romanında farklı bir açıdan anlatmıştır. Gogol le anlatım tarzlarında benzerlikler vardır. Ama Petersburg hakkında yazılan ve tam anlamıyla kent romanı olarak adlandırılabilecek olan Andre Belıy tarafından yazılan Petersburg romanıdır. 'Belıy'ın yazdığı en iyi kitap olan bu romanda, Petersburg, Gogol ve Dostoyevski'den sonra ilk kez gerçek sanatçısını bulmuştur.'Bilindiği gibi Andrey Belıy Petersburg'la yirminci yüzyılın belki de sadece ilk öncü romanını değil en büyük kent romanını da yazmıştır.

Dostoyevski bütün kitaplarında insanı bütün psikolojik ayrıntılarıyla ortaya koyma çabası sonunda onu , içinde yaşadığı kentin insandışı i sanki şeytanın yarattığı büyülü bir kent olduğu düşüncesine götürmüş.

Bu kentin büyüklüğü, mimari yapısının eziciliği ve caddelerindeki göz aldatıcı ışık-gölge oyunları; insanları hayalet figüranlara dönüştürmektedir. Petersburglu diğer ünlü yazarların yapıtlarına da yansımış olan bu tema Dostoyevski’nin, romanlarında sık kullandığı bir temadır.

Dostoyevskinin okuduğu kitaplarında katkısıyla öykü ve romanlarında yarattığı kahramanlar Petersburg'un cadde ve sokaklarında Puşkin ve Gogol'ün yarattığı kahramanlarla kentin soakklarında ne va nehrinin kıyılarında restorantlarda birbirleriyle karşılaşıp harmanlanıyorlardı.

Kimi zaman kahramanlarının düşünce ve eylemlerine dekor oluşturan bu kent kimi zamanda intihar yeri olarak seçtikleri bu kenti Dostoyevski çok iyi tanımaktadır. Dostoyevski'nin Petersburg'u anlatırken hiçbir zaman öznel bir anlatım sergilememiş. Doğrudan kahramanlarının gözünden yansıtılmış . O yüzdende Dostoyevski'nin Petersburg'u tek kent değildir. Romanlarının sayısı kadar Petersburg kenti vardır.

Kişilerin ruhuna sızıp onu etkileyen , onu değiştiren kentin illa onun yabancısı olduğu bir şehir olmasına gerek yoktur. Öyleki bazı şehirler yazarları o kadar etkilemektedir ki o şehirden ne kadar uzaklaşırlarsa uzaklaşsınlar gittikleri her yerde şehir onu takip etmektedir.

Kavafis’in şiirinde anlattığı gibi :

Başka bir kent bulamazsın ,

Başka bir deniz bulamazsın ,

Nereye gidersen git o deniz,

O kent sizinle gelecektir.

Başka bir şey ummayacaksın .

Bir dönem yaşadıkları özlem yada nefret duydukları şehirlerden bir türlü kurtulamayan yazarlardan biride James Joyce ‘tur. James Joyce Dublin’de bulunduğu sürece sanatsal anlamda istediği başarıyı elde edemeyeceğini düşünüdüğü için Dublin’i terketmiş uzun yıllar Paris’te ve bir çok Avrupa şehrinde sürgün hayatı yaşamıştır.

Eserlerinde Dublin yaşamaya devam etmiştir. Dublinliler adlı öykü kitabında Dublin yüzünden hayatı zehir olmuş kahramanlara yer vermiş. Eğer kendiside Dublin’ de kalsaydı hayatının alacağı şekli göstermeye çalışmıştır.

Bir diğer kent romanı ise Ulysses tir. 16 haziran 1904 günü Dublin’de Stephen Dedalus ve Leopold Bloom karşılaşmaları ve karşılaştırılmalarıdır. Romanın asıl kahramanı bir bakıma Dublin kentidir. Her yıl 16 haziranda Dublin’ de Bloom günü düzenlenmekte ve kitaptaki bölümlerde geçen yerlere turlar düzenlenmektedir.

James joyce sürgünde olmasına rağmen doğduğu şehri dünya edebiyat haritasına yerleştirmeyi başarmış . Ruhunu yakalayıp kitabında yansıttığı ve ölümsüzleştirdiği Dublin Ulysses ‘ te başrolü oynamıştır.

Ulysses de ise kahramanı Mr. Bloom ‘un şahsında Dublin’i anlatmıştır. Aslında Mr Bloom Dublin’dir.

Bir yazar yazdığı roman ve öykülerde en iyi bildiği şehri anlatmaktadır. Çok farklı bir şehri anlatmaya çalışsa da yinede farkında olmadan en iyi bildiği şehiri anlatmaktadır.

 
Toplam blog
: 72
: 3894
Kayıt tarihi
: 20.09.09
 
 

Evli bir çocuk annesiyim. Eğitim alanında çalışıyorum. Felsefe, sosyoloji, edebiyat alannda atöly..