Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mayıs '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Şehit cenazeleri

Şehit cenazeleri
 

Son günlerde televizyonlarda ve gazetelerde bol bol Türk bayrağına sarılmış şehit cenazeleri görüntüleri var. Arka fonda şehidin üniformalı bir resmi, slogan atarak yürüyen muazzam bir kabalalık, ağlayan, anne baba kardeş ya da eş görüntüleri, tabuta sarılmış insanlar ve daha ne olup bittiğini anlayamayan etrafa boş gözlerle bakan şehit çocukları. Sanırım birçoğumuz bu görüntüleri üzülerek seyrediyoruz, içimizden bir şeyler gidiyor. Ben o görüntüler çıkınca kanalı değiştiriyorum ya da başka yerlere bakmaya çalışıyorum. Bunu duyarsız olduğum için değil daha fazla canım yanmasın diye yapıyorum. Çünkü ben o bölgede görev yapmış eski bir askerim, eski bir yedek subayım ve benim gibi oralarda görev yapan bütün silah arkadaşlarımın da benzer duygular yaşadığını biliyorum.

Peki, Türkiye’nin o bölgelerin de neler oluyor, oralarda görev yapan askerler, subaylar hangi şartlarda vatanı korurlar ve neler hissederler hiç merak ettiniz mi?

Bir kere çok zor doğa şartlarıyla mücadele edersiniz. Kış ayları en zor şartlardır. Çünkü istisna durumlar hariç dört duvar arasında ve üstü kapalı mekanlarda yatamazsınız. Hep açıktasınızdır. Geceleri gökyüzüne bakarak uymaya çalışırsınız, tabii güvenli bir yerdeyseniz, yoksa geceleriniz uyanık gündüzleriniz yarı uyku halinde geçer. Uludağda karların üstünde kayak ve kış eğlenceleri yapılırken sizin bembeyaz karlara bakmaktan gözünüz bozulur, yüzünüz şişer. Benim birliğimi şubat ayında kırsala attıklarında 2 metreden daha fazla kar vardı. Taşıdığımız 81 lik havan namlusunu yere bırakınca karın içinde kayboluyordu ve bizler bütün bir kışı ve yazı kışlamızı görmeden oralarda geçirdik. İlk gece karın üstüne yaktığımız ateşin yanına bir hafta sonra kuyu gibi basamaklardan iniyorduk. Ateş yakmış olmamız sakın ısınıyoruz anlamına gelmesin genellikle ateş yakılmaz ve yakıldığı zamanlar öyle pek ısınamazsınız sadece birazcık buzlarınız çözülür o kadar. Kaldı ki -20 derecelerde önünüzde ateş yanarken hala sırtınızda buz vardır. Ateşi bir önünüzü bir sırtınızı dönersiniz bir süre sonra da nöbet yerinize geçersiniz.

Kış aylarında bir yerden bir yere intikal( askeri dilde gitmek) ayrı bir sorundur. Çünkü kar hareketlerinizi kısıtlar özellikle öndeki kişiler hareket etmekte zorlanır arkadan gelenler nispeten daha rahattırlar ve izlere basarak gelirler. Soğuk kış şartları için kullandığımız parka, rüzgar pantolonu ( hala ismi öyle mi bilmiyorum), kar başlığı, , kalın iç çamaşırları ve kar botları hareketiniz yavaşlatılır. Normal bir yürüyüşçüden kat kat fazla efor sarf edersiniz. Aşırı terlersiniz bir süre sonra intikal bitince vücudunuzun terli hali sizi üşütmeye başlar eğer zamanınız varsa ve yanınızda bulunuyorsa ki genellikle olmaz iç çamaşırınız değiştirmek sizi rahatlatır. Kar yağışından hepimizin kardan adam gibi olmamız, soğuktan donan saçlarımızın ya da kirpiklerimizin kırılması olağan şeylerdir. Baharın gelmesi bir çokları için kuşların ötmesi, çiçeklerin açması aşıkların çoğalması anlamını taşıyabilir ama eğer siz terör bölgesinde görev yapan bir askerseniz bahar ayları yağmur ve ıslaklık demektir. Bir kere dinlenmek için kuru yer bulmak öyle pek kolay olmaz çok yağmur yağar, yerlerin yaş olması hem zemini kayganlaştırır hem de hareketi zorlaştırır. Balçık içinde yürümeye çalışırsınız. Gece yatmak için PET’inizi yere serersiniz( PET sanırım polietilen demek ve yaklaşık 2 metre boyunda sentetik madde, yere serilir ve üstüne yatılır, turistlerin sırt çantalarında rulo halindeki renkli şeylerin askeri modeli dersem galiba herkes anlayacaktır) üstünüze de nylon ya da panço çekersiniz, bir süre sonra yağmur başlar yattığınız yer eğer iyi seçilmediyse sular üstünüze doğru akar ve o gece uyku hevesi kursağınızda kalır. Bir keresinde normalde 1 saatte yürüdüğümüz mesefayi yağış yüzünden gece başlamamıza rağmen gün ağarırken bitirdik. Donumuza kadar ıslandık, yağış durdu ayaz çıktı ve ıslak giysilerimiz rüzgarın etkisiyle üstümüzde kurudu, telsiz çağrılarına cevap vermekte güçlük çektik çünkü çenelerimizin birbirine vurmasından konuşamıyorduk. Benim yorumum bütün taburun zatürre olacağıydı ama kimseye bir şey olmadı. Sanırım askeri elbisenin mübarek olduğu doğru bir de vücut direncimizin de üst seviyelere olduğunu unutmamak gerek. Yaz aylarında sıcak hiç de öyle deniz kenarındaki gibi size zevk vermez. Ne dinlenmek için şezlongunuz ne de güneş kreminiz yoktur. Yazın en büyük sorunu su sıkıntısıdır. Aşırı güneş bunaltır, su kaybı yapar yanınızda fazla su taşıyamazsınız, her yerde de su kaynağı bulamazsınız.

Buraya kadar bahsettiklerimin bir dağcının anılarına benzediğinin farkındayım ama bütün bunların sırtınızda 35-40 kg’lik çanta , üstünüzde askeri teçhizat, elinizde silahla olduğunu unutmayın. Bir askeri takımda; her askerin tüfeği(G 3 ), sırt çantası( yaklaşık 30-40 kg) , en az 3 günlük kumanyası, 2 adet ağır makineli tüfek, (MG 3 yada bikenzi) 60 lık havan, telsizler, dürbün, silah mühimmatları, lav silahı, RPG 7 roket atar(umarım doğru yazmışımdır) ve bol sayıda el bombası vardır. Takım komutanı olmama rağmen (en üst rütbelide benzer şeyler taşır) beş adet yedek şarjör, G 3 silah ve takılı çift şarjör, silaha ekli bomba atar, gece görüş cihazı, yedek bataryası ile telsiz, harita vb şeyler , ağır bir sırt çantası benim standart malzemelerimdi askerlerin biraz daha fazla yük taşıdıklarını unutmamak gerek. 10 kilometrelik yürüyüşler ter idmanı gibiydi, rekorumuz 24 saatte yaklaşık 40 km lik yürüyüştü. Bu mesafelerin harita üzerinden kuş uçuşu hesaplandığını unutmayın gerçek mesafeler dere yataklarına girip çıkmamızdan dolayı çok daha fazla olur. Her zaman yiyecek bulamazsınız çünkü hava ve operasyon şartları yüzünden ikmal gelmeyebilir. Bizim aç kalma rekorumuz bölük olarak 1 haftaydı. Tam bir hafta kumanyasız kaldık. Uyku hiçbir zaman tam olmaz ve öyle rahat rahat uyuyamazsınız. Yine bölük olarak terörist kovalamaktan 2 gece 3 gündüz uyuyamadığımızı hatırlıyorum.. Ayrıca vatanı beklemek için oradasınız ve her an karşınıza terörist çıkabilir, çatışma olabilir. Attığınız her adıma dikkat etmeniz gerekir, geceleri asla ses çıkarmamanız lazımdır.

Birkaç defa çatışmaya girdik ve hepsi de orman içinde yakın mesafedendi. Birinde iki şehit verdik; bir kıta çavuşu bir de astsubay üst çavuş. Farklı zamanlarda 20 den fazla teröristi ölü ele geçirdik. Sakın çatışma deyince gözünüzün önüne film kareleri gelmesin çünkü benim seyrettiğim hiçbir film yaşadığım tecrübelere benzemiyor. Kafanızın üstünden mermiler geçer nerden geldiğini anlamazsınız, sadece hedefi düşünürsünüz bir taraftan da askere cesaret vermeniz gerekir çünkü komutanı korkan bir askerin kendisi de korkar. Türk insanının ve askerin aslında nasıl olduğunu ancak çatışmalarda anlarsınız. Askerler kendilerini mermilerin önüne atarlar canla başla mücadele ederler. Eğitimlerin çelimsiz ve sessiz erleri çatışmalarda nasıl bir milletin evladı olduklarını size gösterirler.

Bütün bunları yaşadıktan sonra askerliğiniz biter eve dönersiniz aileniz sağ salim döndüğünüz için mutludur ama asla yaşadıklarınızı anlamaz , bilmez. Birkaç defa sevdiklerinize yaşadıklarız anlatırsınız ama yüzlerindeki ifadeden sıkıldıklarını ve çoğu şeyi anlamadıklarınız sezersiniz, bir daha da anlatmamaya karar verirsiniz. Pikniğe ya da başka bir şey için araziye çıktığınızda hala hangi tepe hakim hangi tepe mahkum, nerden tehlike gelir nereye pusu atılır diye düşünmekten kendinizi alamazsınız. Televizyonda seyrettiğiniz savaş filmleri ya da haberlerdeki askerlerin teçhizatları dikkatiniz çeker, eksikleri görürsünüz. Türkiye’nin en güvenli şehirlerinden birinde yaşamanıza rağmen askeri bir birliğin kapısındaki çelik yelekli askerleri görünce sizin terör bölgesinde bir bölükte sadece 7 adet çelik yeleğinizin olduğunu düşünürsünüz. O yeleklerin nasıl hayat kurtardığını, eskiyenlerin her defasında söküklerinin dikilerek nasıl kullanılır hale getirdiğinizi anımsarsınız. Biri için en küçük bir fedakârlık yapamayanlar size; ayağındaki yara yüzünden kan dolu botuyla 5 gün yürüyen öncünüzü, kendisi de yaralı olduğu halde söylemeyip hala siperde bekleyen makineli tüfekçinizi, sırf arkadaşlarından ayrılmamak için ordu evinde pastayı kötü pişirip birliğine geri dönen habercinizi, daha hayati tehlikesi geçmemiş ve çatışma bölgesinden tahliye edilmemiş karın bölgesinde mermi bulunan keskin nişancınızın vatan sağ olsun deyişini, o yaralıyı almak için bir taraftan tok sesiyle size telsizden moral verirken eski model helikopterle çatışmanın ortasına ve ağaçların arasına inen helikopter pilotunu ( helikopterler yere inince savunmasızdır, UH 2 helikopterler her yere inemez ve ağaçlık bölgeler bu araçlar için çok tehlikelidir.), elindeki tek silah olmasına rağmen iğnesi kırık tüfekle çatışmanın ortasında en önde manevra yapan ve size dönüp komutanım eğer ölürsem sol cebimde üniformalı resmin var cenazemde onu kullansınlar diyen uzman çavuşumu hatırlatır.

Askerliğimden sonra hiç şehit cenazesine katılmadım ama TV görüntülerinden kaçamadım. Bazen keşke diyorum tabutun içindeki şehit birkaç dakikalığına yerinden kalksa da tabutuna sarılanlarla konuşsa. Onlara nasıl fedakârlıklar yaptığını, ölmekten çekinmediğini, gözünün açık gitmediğini, kurtuluş savaşındaki şehitlerin onu beklediğini söylese de tekrar yatsa.

Bundan sonra şehit cenazesi görürseniz o tabuta girmeden önce yaşadıklarını ve bu vatanın kimseye kalmayacağını unutmayın.

 
Toplam blog
: 12
: 1342
Kayıt tarihi
: 10.01.07
 
 

35 yaşındayım, bekarım. Kayseri'de bir meslek lisesinde öğretmenim. Uzun yıllar mesleki teknik eğiti..