Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Şehre ayak uyduramayan kenar mahalle esnafı...

Şehre ayak uyduramayan kenar mahalle esnafı...
 

Eğer şu marangoz eğitimsiz kalmışsa, vebali hepimizin boynunadır. Haberin olsun.


Benim çocukluğumda, 1980'li yıllarda, el emeğiyle geçinen mahalle esnafının, marangozların, oto tamircilerinin, köşkerlerin, minibüs, dolmuş esnafının bağıra çağıra arabesk müzik çalması, dinlemesi gayet doğaldı. Çünkü 1980'lerde şehir yaşamımız da, ülkemin ve insanımın gelişmişlik düzeyi de tam bir arabesk karmaşa içindeydi. Arabesk, adeta o günlerin yaşam biçimiydi.

Ancak ben geldim neredeyse 40 yaşına; ama aradan geçen 30 yıla rağmen, mahallelerimizin esnafı hala arabesk müzik dinlemekte...

Onca geçen zamana, onlarca yıla inat, zamanı dondurmuş, kendi şeffaf, izole olmuş dünyalarında, 30 yıl önceki ustalarının izinde ilerlemekte; 30 yıl sonrasının, bu günlerin kenar mahalle esnafı da...

Yolunuz düşer de, bir kenar mahalle esnafının dükkanının önünden geçerseniz eğer, yaşınız da söylediğim yılları hatırlamaya yetiyorsa, şöyle bir kulak kabartın içerden gelen müzik sesine... 30 Yıl önce hangi tınılar çalındıysa kulağınıza, bu gün de aynı nağmeler, aynı acıklı, karamsar müzikler dinlenmekte; sözünü ettiğim esnaf kitlesinin mekanlarında...

Aynı Müslüm Gürses, aynı Orhan Gencebay, aynı İbrahim Tatlıses türküleri, arabesk parçaları dinlenip durmakta; sözünü ettiğim mekanlarda...

Çünkü 30 yıl önce de, bugün de zanaat sahibi olmak, kalfalık ya da ustalık, çoğu yerde eğitimli olmaktan daha önde ve ne yazık ki, daha değerli görülmekte... İşini iyi yapan bir ustanın ilkokul ya da ortaokul mezunu olması, hala olağan karşılanmakta, kenar mahalle esnafı arasında...

Gerçi, yüzbinlerce işsiz ya da askeri ücretle, yok fiyatına, bedavaya çalışan üniversite mezunu genci, yaygın eğitimli insan işsizliğini gözlemledikçe insan; yer yer kenar mahalle esnafına da hak vermiyor değil hani...

" Üniversite okuyup, işsiz kalacağına, zanaat sahibi olsun oğlum, evladım..." düşüncesi, hala yer yer haklılığını koruyup, kendine giderek azalsa bile taraftar bulabiliyor ne yazık ki...

Ancak tüm bunlara rağmen, o küçük geçim kapılarının ne zaman önünden geçsem; inceden bir sızı alıp götürüyor yüreğimi...

2010'lu yıllarda hala kulaklarımda çınlayıp duran 1980'lerin acılı ezgileri; halkımın zamana, hayata, teknolojiye, çevreye olan uyumsuzluğunu, yabancılaşmasını anlatıyor bana; kabul etmesi çok zor olsa da...

30 yıl sonra bu gün, hala 30 yıl öncesinin, 1980'lerin Türkiye'sinde yaşayanlar, kaçınılmaz bir biçimde  cehalete, törelere, dünün saplantı, yanlışlık ve zorlamalarına takılı olarak yaşıyor haliyle...

O yüzden, metropollerimizin göbeğinde, töre cinayetleri, mafya hesaplaşmaları, kanunlar yerine silahları konuşturmak, sürüp gitmekte; kabul etmesi çok zor ve çok acı olsa da...

Şehrin banliyölerindeki, kenar mahallelerindeki anlayışlar, o yüzden şehirlerimizin o modern görünen yapılarında, plazalarda, gökdelenlerde bile sürüp gitmekte...

O esnafın, kenar mahalle psikolojisinden kurtulamamış ama ; iyi eğitim almış çocukları; koca koca plazalarda, en lüks, en ihtişamlı binalarında, en ileri şehirlerimizin; cinnetler geçirmekte, intiharlar etmekte ve, kanlı mafya hesaplaşmaların bataklığında çürütmekte; güzelim yıllarını bence.

Ve ne acıdır ki, aynen 30 yıl önce de olduğu gibi, kaba kuvvet, zor kullanmak, haklı değil; ama güçlü ve kalabalık olmak, hala meşru olanın, haklı olanın yolunu kesebilmekte, hakkını yemekte, hatta canını alabilmekte...

Şimdi bu anlattıklarımın,30 yıl önceki ya da bu günkü kenar mahalle esnafıyla ne ilgisi mi var?

Şu ilgisi var ki canım: 30 yıl önceki zihniyetle yönetilen ticarethanelerden, esnaf mekanlarından şehre karışan insanların, aile fertleri ve çocukları da, aynı zihniyetlerle yetiştiriliyor; baba ocaklarında. Yanlış yönlendirilen yaşam tercihleri sonucunda, kenar mahalle esnafının çocukları ve aileleri de, okuyup, çalışıp, çabalayıp şehrin en görkemli plazalarına, en şatafatlı binalarına gelip yerleşseler, kurum kurum kurulsalar bile; aynı çapraşık zihniyeti dayatıyorlar; şehrin ve insanın günlük hayatına...

Aynı kenar mahalle zihniyeti, tıpkı dev bir ahtapotun kolları gibi, tüm şehirleri ve tüm ülke insanını da sarıp sarmalamakta... Aynı cenderede sıkıştırdığın, kendinden ve birbirinden habersiz insanlar; 30 yıldır kenar mahallelere hapsedip, fırlatıp attığın insanların vebalini; bugün hep birlikte; hem de misliyla katlanan bedellerle ödemekteyiz ne yazık ki yine hep birlikte...

30 yıldır görmezden geldiklerin, eğitimsiz, cahil, yarı aç, yarı tok bıraktıkların; şimdi bu hatanın bedelini ödetmekte; hem de hepimize...

Tabi ki suç, o kenar mahalle esnafında değil canım. Suç tabi ki Senin, benim, hepimizin el birliğiyle yarattığı, sadece kendine odaklı, bencil, kendine, ülkesine, insanına yabancı kalmış, sakat, umursamaz ve egoist düşünce biçiminde... Kabul etsen de, etmesen de... Üzgünüm ama; aklın yolu, bunu bana böyle söylemekte...

Sen, ben, biz, hepimiz düşünce yapımızı baştan aşağı değiştirmediğimiz sürece; bu tür görünmez hatalarımızın bedelini ödemeye devam edicez; hem de kuşaklar boyunca...

İşte bütün olup biten bu... Bu olup bitenlerin seni ne kadar ilgilendirdiğini malesef ben bilmiyorum ama; bu hatalarımız, çocuklarımızın da, torunlarımızın da geleceğini karartmakta; haberin olsun canım.

Hadi diyelim, el alem, yabancılar, Ahmet, Mehmet hiç umurunda değil... Ama bugün yapmaya devam ettiğin hatalarının bedellerini senin canından, kanından olanlar da ödeyecek; en azından bunu bil...

Not: Yazıda kullanılan görsel www.loadtr.com adresinden alınmıştır.

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..