Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '09

 
Kategori
Deneme
 

Şehre sonbahar geldi

Şehre sonbahar geldi
 

http://img03.blogcu.com/images/h/a/y/hayatsorgusu/sonb_1242677449.jpg


Aşkın muhatabının madde ve maddenin en güzel halinin de kadın sanıldığı bir mevsimde geldi sonbahar. Kadınların çok konuştuğu ve adam cinsinden erkeklerin çok yorulduğu o dönemde, hükmetmeye odaklanmış kadınlar kolayca tüketilen birer alışveriş unsuru kadar da sıradandılar diğer erkekler için. En güzel halindeki madde bile sıradanken bir de buna aşk diyebilen diğer erkeklerin içinden sonbaharın gelişini fark eden birinin çıkması düşünülemezdi. Aşk da, sonbahar da adam cinsinden erkek ve hanımefendi cinsinden kadınlar içindi ve kadın bir element değildi. Birbirlerinde yok olan bu iki insanın birbirine hiç dokunmadığını söylesem buna güler misiniz?

En sade ve son zamanlarda kimsenin kullanmadığı kapısından girdi şehre sonbahar. Şöyle bir rüzgârıyla süpürdü yolları, tozunu attı şehrin hafiften. Uçuşan elbiselerini eteklerinden tutar gibi yaptı kadınlar, diğerleri gözlerini kapattı ellerindeki çantalarla. Saçlarını düzelttiler sonra rüzgâr dinince, alelacele bir yer aradı herkes kendine çekidüzen vermek için. Bir moda veya reklam çekimi sonrası bir yenisine hazırlık için pür telaş gibiydiler sadece. Gelenden haberleri yoktu, gidenden hiç! Gelen ağa idi giden paşa! En çok verene veriyorlardı arzulananı. Bazen de bonus oluyorlardı, karşılıksız. Yeni ilişkilerde açan çiçekti onlar, kokusu dayanılmaz, içki gibi, bozulmuş et gibi… Alışan için “normal” işte oydu…

Şehre ilk kez sonbahar gelmiyordu, daha önce de çok gelmişti. Ama ilk kez bu kadar yabancıydı herşey.

Böyle durumlarda ters giden şeyi veya kimsenin göremediği asıl gerçeği bir çocuğun kolayca görüp büyüğünü çekiştirerek anlatmaya çalıştığı hayal edilir. Bu şehirde çocuk olmak mümkün değildi.

Sahip oldukça değersizleşiyordu madde. Hedefe varınca ölüyordu hedef. Kadınlar birer hedefti erkekler için, erkekler birer oyun vasıtası sözde. Oyunun sonunda bazen ürün de oluyordu ve adına çocuk denen buydu. Ne bilsinlerdi ürünler, sonbahar kimdir, nicedir, necidir? Çocuklar ciğersiz olmaz, havasız kalamaz onlar, ne bilsinlerdi çocuk başka bir şey… Alışmışlardı beklemiş et kokusuna, defalarca kokulandırılmış çiçeklere ve ışıksız çiçek polenleriyle burunları ziftlenmiş ayaklı sürüngenlere.

Ucuz olan çok bulunuyordu. Her renkten, türden, ebattan ve yaştan ve her yerde! Bir de ağırdan satarlardı kendilerini, bulunmaz hint kumaşı gibi denir ya. Horoz ve tavuğun koşuşturması kadar sanat boyutundaydı her şey. O kadar da kısaydı kovalamaca! Aşk da bu kadardı o mevsimin insanları nazarında… İlişkiler kutsal sevdalar gibi yüceltilirken kendine meydan okuyacak cesareti bulamaz olmuştu korkaklar.

Maddeyi yiyip-yalayıp aşkı boşaltan “insan” nasıl bilebilirdi sonbahar nedir? Her taraf uluorta boşaltılan aşkın kokusuyla ve sineklerle dolmuşken hem de?

Kendine bir gelebilseydi kadınlar, şehre de sonbahar gelebilirdi gerçekten. Ya da şöyle bir gelmişken belki bir süre de kalabilirdi veya hiç gitmezdi, kalırdı temelli! Olmadı, uçuşturup ayrıldı şehirden az sonra. Birkaç güzel insanı almaya gelmişti sanki, esmesi bittiğinde rüzgârın, buluttan yelesiyle şaha kalkan beyaz atların sırtındaki gri bakışlı insanlar ağlıyordu.

Şehir artık tümüyle maddeydi. Madde eskiyordu, madde ölüyordu, madde sadece dolduruyor ama doyurmuyordu. Maddeyi almaya/yemeye devam etti insanlar, madde de yedirmeye/vermeye…

O son gidişten beri mevsimler üçe indi. Güz yok artık. Aşklar o yüzden baharda ve yazda ve eskiyen maddenin fayda vermez pişmanlığı da kışta…

Ben anlayamadım: Her türlü atığın öylesine saçıldığı, yığıldığı ve onlar içinden bulduklarıyla giyinip kuşanarak ve dahi doyarak ve ayrıca oralara boşaltarak onlar üzerinde kurdukları çöpten şatolarında yaşayan bu modern insanların gönüllerinde insana dair ne kalmıştır? Gönle giden yol buradan mı geçer usta? Oraya giden araba buradan mı kalkar?

Nedir ruh iklimlerinde insana dönüş devriminin tetikleyicisi? Nedir lideri ve nedir marşı? Tövbesiz yeni sayfa açabilen var mı usta? Ölmeden yeni dünyaya doğuşun mevsimi güzü neden görmez oldu dünyevî gözler?

Şehre hep yaz geldi, şehre kış geldi hep ve bahar geldi. Şehirden sonbahar gitti birkaç gri bakışlı adamı alarak ve adamlar ağlıyordu rüzgâra karışmış damlalar akıtarak. Şehirden sonbahar gidiyordu ve kimsenin umrunda değildi. “Neden böyle yapıyorsun?” denilecek üç şey kalmıştı sadece: Yaz, kış ve bahar! Ama ilk olanı, son olanı değil. Sonu olmayan bir baharda ne güzel eğleniyordu insanlar.6.8.2009 4:50

 
Toplam blog
: 84
: 1808
Kayıt tarihi
: 28.04.08
 
 

Elektrik mühendisi, "öğretimci", 2 çocuk babası, aslen Kuzey Kafkasyalı, Türk ve Türk'e dair olan..