Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Şehrimde ve Milliyet Blog'da bahar kıpırtısı

Şehrimde ve Milliyet Blog'da bahar kıpırtısı
 

Bu sabaha uyandığımda, hani mevsim dönümlerinde ne giysem diye kararsız kalırsınız ya, öyle bir hava vardı şehrimde. Kış mı bahar mı derken, "ne kadar kapatırsan kapat ardın sıra ben varım" diyordu bulutlara mavi gökyüzü. Ben de mavileri dinledim; baharlık giyindim. İşyerime ulaşmadan, her zamanki gibi yoldaki kahveye gazetemi; bir gün önceki Cumhuriyet'i bıraktım; kocaman bir "günaydın" la. Pastacım, sabah poğaça alıp işe yetişme derdinde olanlarla uğraşıyordu. Ben de de aynı dert; işe yetişme telaşı, o fark etmese de bakışımla "günaydın" deyip yürüdüm ki mavilendiğine göre hissetmişti günaydın dediğimi. Hemen işyerinin önündeki kaldırımda kendine yer edinmiş olan çiçekçi kız, karanfillerini, sümbüllerini... ama ille de papatyalarını sere serpe yaymıştı. Bu sefer de papatya iliştirmişti kulağının arkasına; iyi de etmişti.

Kuş cıvıltılarını duyunca tanıdık geldi; sabah odamın camını açınca da duymuştum aynı sesleri, benimle işe kadar gelmişlerdi demek ki!.. Hoş bir kıpırtı vardı havada, o kıpırtıya kaptırdım kendimi, keyifle başladım haftaya. İş yerindeyim, nasıl olduysa bana kaldı vakitlerim, bir şeyler okuyorum, dalmışım; bir "yavuklu isteme" öyküsüne. Daha doğrusu ben sanıyorum ki, günce dostlarının anlatıldığı bir öyküdür anlatılan ama değil. Her ne kadar mizah kategorisinde yazılmış da olsa ciddi ciddi(!) kız istemeye gidilmiş ki tanıdığım, ciddiliğine inandığım, güvendiğim; Ahmet (Balcı) Bey, Talip (Bölükbaşı) Bey var. Hem de ne gitme; MB üyeleriyle, üç koldan gidilmiş; kara, hava, deniz; adeta taarruz. Tabi insanın jet pilotu olan oğlu olunca daha bir havalı oluyor kız istemeye gidiş; öyle bir havalı ki, paraşütle iniliyor kızın köyüne; Evciler’e ve milletin yüreği ağzına geliyor. Neyse! Gidildiği bir şey değil, tamam, güzel kız isteniyor ama insan yavuklumu alacağım diye de!.. Yani hemen oracıkta, yavuklunun dedesine, dede gözüne kestirdi diye kız verilir mi? Arkadaşımı; Meral Hanım’ı hem de. Vallahi kanıma dokundu. Umarım bu gece "Elveda Rumeli"yi seyrederler de, öyle kolayca kız verilir miymiş(!) görürler. Öykü; MB Cennet Mahallesi, daha devam ediyor, bitmedi. Bakalım bundan sonra ne yapacaklar ya ben bu kız verme işine taş koymaya kararlıyım, haaa, arkadaşım istiyorsa da, ona göre ağırdan alıp, gereğini yaparım. Hatta düğününde etli (tavuk), nohutlu pilavını bile yaparım, hem de sevgiyle.

İşte bu öyküye, "kız vermem" diyecek kadar kaptırmışken kendimi, bir ara sanki yağmur yağıyor gibi geldi bana ama kafamı kaldırıp bakamadım çünkü en son uzaydan da gelenler olmuştu; misafirlerimize ayıp olurdu. Baktığımda ise, yağmur yağmış, şöyle bir ortalığın tozunu almış ve bulutlar sahneden çekilip, yerini maviye bırakmak üzereydi. Toprak kokuyordu, kuşlar cıvıltılarına kaldıkları yerden devam etmeye başladılar, sahi ciddi ciddi bahar mı gelmişti ne?

Sabah sabah günce sayfalarının ve yorum kısmının kolayca açılmasından belliydi; yeşiliyle- mavisiyle, çiçeğiyle-böcüğüyle bahar gelmişti. Bundan yararlanıp, günce okumaya daldım ben de. Sayfalarda okunacak şey çok, zaman azdı. Bu yüzden öncelikle ve olabildiğince emek verip güncelerimi okuyanları okumaya çalışırken, ne zamandır okumak istediğim Mesut (Selek) Bey'in sayfasını açmıştım, vakitler bana kaldığında. Nerden başlasam diye düşündüğümde ki sadece bazı günceleri okuyabilirdim; "MB. Cennet Mahallesi" nden başladım okumaya ve işte anlattım olanları. Sonrasını hep birlikte göreceğiz. Anlatırım ben yine, hep film anlatacak değiliz ya, arkadaşlarımızın yazdıklarının fazlası var eksiği yok, değil mi?

Herkese iyi haftalar olsun, sevgiyle ama ille de maviyle.

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..