Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '10

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Şekerin tadı acı, rengi kara olduğunda

Şekerin tadı acı, rengi kara olduğunda
 

Kızım ve ben


En çok çocuklarımız şeker sever! Sevmeli elbette… Renkli şekerleri, karamelli limonlu meyveli şekerleri olmalı. Tadını çıkartırcasına keyifle yemeli çocuklar şekerlerini; istedikleri renkte ve istedikleri kadar …

Oysa bu gün pek çok genç hatta yetişkin insan yemek istemez o rengarenk şekerleri. Belli belirsiz bir hüzün bulutu geçer göz bebeklerinden. Kim bilir yıllar önce ne renk şekerle kandırıldılar; şekerin hangi tadı tiksindirdi onları bu güzelim lezzetten!!!

Oğlan kardeşiyle beraber kim bilir kaç kez uykularından uyandılar sabaha yakın saatlerinde o iğrenç gecelerin. Susmaları için ağızlarına zorla sokuluverdi karamelli şeker! O zaman hiç ses çıkartıp bağıramazlardı. Önce oğlan kardeşinin canının yandığına tanık oldu! Düşündü önce! Oyun oynuyorlardı sanki erkek erkeğe! Ama değil! Öyle değildi işte. Bu bir oyun değildi. Kocaman, iri gövde önce oğlan kardeşini sonra da kendisini tiksindirdi şekerden. Şeker yerken canları acıdıysa eğer; nasıl alacaklardı şekerin tadını?

Yıllar geçtikçe tekrarlandı belki de canlarının acıması; bedenleriyle beraber ruhlarının da ezilip yok olması… Belki bu yüzden şekerin tadını anlayamadılar. Ve arkadaşları şeker dağıtıldığında kapış kapış şeker toplarken; erkek kardeşi de kendisi gibi uzanamıyordu şekere doğru…

Onca şeker sevmeyen çocuk! Kimi yakın akrabalarına misafirliğe gittiğinde. Kimi evlerine gelen yaşlı başlı amcayla baş başa kalıverdiğinde… Bazısının da dünyaya gelmesine sebep olan o en muhterem erkek tarafından acıtıldı canları kim bilir ; anne inanmadı, diğer büyükler de hiç anlamadı. Sürüp gitti yıllar yılı. Çaresiz; onlar hiç varamadı şekerin tadına…

Kimi kaçırıldı, bilmediği uzak şehirlere. Kimi hamile kalır kalmaz ya öldürüldü ya diri diri gömüldü. Bu mu olmalıydı tadına varamadığı şekerin bedeli… Ne genç kızlığını yaşayabildi, ne kadınlığını. Çaresiz ve umutsuzca eteklerinin altına saklamaya çalıştı duygularını, korkularıyla birlikte. Zaman zaman düşünmeden edemedi, erkek kardeşinin şekerden tiksinip tiksinmediğini…

Böylesine hayatları kırılmış çocuklardan bazılarına, şekerden tiksinme şansı da verilmedi. Çünkü onun bağırması, hiç sorun olmadı. Ne çığlıklarını duyacak bitişik odada yatan ailesi vardı; ne de canının acıyıp acımadığını hesaba katmaya gerek duyuldu!... Ailesi, bakamayacağı için devlete emanet etmişti bu küçük bedenleri. Devlet korumasına alınmışlardı. Hem koruyup, hem de canlarını rahat rahat acıtabilirler, duygularını katran karasına çevirebilirlerdi; kim ne diyebilirdi ki? Kim? Kim?...

Çocuk denecek yaştaki en değerli varlıklarımızı koruyamıyorsak! Biz nasıl aileyiz?…

Minik bendenlerinden dolayı kendinden utanıp kaçar hale getiriyorsak, parklarda oynayan sevimli ve masum yavrularımızı! Biz nasıl mahalle sakiniyiz! Nasıl toplumuz?…

Çocuklarımız, devlet güvencesine alınıp da böyle iğrençlikler yaşıyorlarsa! Ki geçen hafta böyle bir rezalet ortaya çıkartıldı. İlgili ve yetkililer, olayın ortaya çıkartılmasını kendilerince başarı kabul edip, beyanlarda bulundular, direktiflerde bulundular sonra yaşamlarına devam ettiler. Ediyorlar da… Ne olduk biz böyle! Ne olduk Tanrım?...

Ve iki gün önce 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutladık. Kimi çocuklarımıza şeker ikram edildi renk renk; karamelli, limonlu, meyveli… İlgili yetkili kişiler; çocuklara ikram ettikleri bu şekerlerin rengini ve tadını merak ettiler mi hiç?...

 
Toplam blog
: 161
: 735
Kayıt tarihi
: 26.01.08
 
 

1955 yılının, aydınlık Nisan sabahlarından birinde; 22 Nisan sabahı duyulmuş ilk avazlarım… Üsküdar ..