Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Aralık '06

     
    Kategori
    İş Yaşamı - Kariyer
     

    Sekreterlikten asistanlığa

    "Okursa okur okumazsa ya tezgahtar ya sekreter olur" denilen yıllardı ilk işe başladığım yıllar, sene 1986. Babamın şartları üniversiteye yollamaya müsait değil ama nasıl istekliyim üniversiteye gitmek için. Başvuru parasını yatıracak dahi paramız yok ama ne annem ne de babam bunu itiraf edemeyecek kadar gururlu insanlar. Madem hayat bizim için bu kadar kapılarını kapattı ver elini çalışma hayatı DİYEREK BAŞLANAN YOLCULUK bu hikayenin konusu.

    Liseden yeni mezun olmuşum yıl 1986 Haziran, 1986 Kasım'da bir fabrikada işe başlıyorum.

    Sekreterim. Gelen telefonlara bakıyorum. "Alo burası ...... Postanesi sizi ......... arıyorlar" Henüz ufak şehirlerde çevirmeli telefonlar yok. Santral bağlıyor.

    Sekreterim. Gelen misafirlere karşılıyorum: "Ne içersiniz ?". Nasıl çömezim. Telefonda not alıyorum. Karşı taraf "ahzu kabzayı" kodluyor. (Ankara Hatay Zonguldak Urfa) tek tek yazıyorum "içinde bu kelimenin olduğu vekaletname hazırlanacak". "Aman Allah'ım" diyorum "illerle vekaletin ne alakası var?". Patronuma notu götürüyorum kahkahalarla gülüyor. Bahçıvan pantolonumun çıtçıtı da kopmuş bir askım düşmüş hem onun hem de illerin yüzünden pancar gibi kızarıyor yanaklarım ağlayarak çıkıyorum odadan.

    Sekreterim. Sabah tüm ofisin odalarını temizliyorum. Elimde bir süpürge. 1 yıl, 2 yıl… 5 yıl hiç isyan etmiyorum. "Bu kadar iş yapıyorum aldığım para şu kadar" diye burun kıvırmıyorum

    Sekreterim. Personel işlerine bakıyorum, SSK girişlerini hazırlıyorum, bordrolarını yapıyorum, vergilerini ödemeye hazırlıyorum

    Sekreterim. Sevkıyat işlemleri yapıyorum, fatura kesiyorum, ön muhasebe işlemleri yapıyorum, günlük üretim raporları çıkarıyorum, maliyet raporları hazırlıyorum.

    Sekreterim. Ofisin tülleri çok kirlenmiş. Tek tek tülleri çıkartıyorum. Temizlemeye yolluyorum.

    Sekreterim. Müşteri cari hesaplarını tutuyorum kara kaplı deftere. Bankalarla görüşüyorum. Çekleri işliyorum, patronun özel hesaplarını tutuyorum. Ama hiç isyan etmiyorum, pazartesi, salı… cumartesi. Hiç "mesai kaçta bitecek?" demiyorum. Bana verilen her işi takip ediyorum. Mutlaka sonuçlandırıyorum. Sıcak demiyorum, soğuk demiyorum etimle, canımla çalışıyorum, kimse "sen çok yaşa, bir tanesin, çok çalışkansın" demiyor ama ben hep çalışıyorum, ne öğrenirsem kâr diyorum.

    Yıllar geçtikten sonra döpiyes giyiyorum, işlerimi ajandayla takip ediyorum, "sekreter şirketin görüntüsüdür" diyorum. Kibarca telefonlara yanıt veriyorum. Ama bir elimde toz bezi, bir elimde çay tepsisi, bir elimde kalem hem not alıyorum hem her işe koşturuyorum.

    Sonra bir gün artık ayaklarım gitmiyor işe; "6 yıllık emeğin karşılığı bu mu olmamalı? Böyle sadakatle çalışırken daha kaç zaman fark edilmeyi bekleyeceğim? Takdir edilmek yok teşekkür yok……… yeter" diyorum

    Üç ay boyunca işten ayrılmayı düşünüyorum. Ama halen sekreterim, halen çalışıyorum. Bir taraftan da kendime iş arıyorum. Bir iş görüşmesin de çok kısa sürede işe kabul ediliyorum. Şantiye Şefi Sekreteri ünvanıyla, yıl 1991, Mart ayı. İçimde çiçekler açıyor. Hemen ertesi gün diğer işimden istifa ediyorum. Patron hiçbir şey sormuyor "neden? niye? niçin?" Bana, gazeteye "eleman aranıyor" ilanı verdiriyor……… "şirketimize sekreter ve temizlik elemanı aranıyor". Nasıl üzülüyorum ama yine isyan etmiyorum, hüznümü bağrıma basıyorum.. 15 gün sonra hem sekreter hem de temizlikçi buluyorum. İşi titizlikle yapacak insanları yine ben seçiyorum. "O kadar emek vermişim yerimi bıraktığım insan emeğime saygılı olacak biri olsun" diyorum. Ayrılırken elime bir çek tutuşturuyorlar "firmamıza çok emeğin var, bu da tazminatın" yıl 1991, Mart ayı, elimdeki çek 6.000 TL. Eve geliyorum, hüngür hüngür ağlıyorum günlerce.

    İşte işe ilk başladığım yılların hikayesi. Sonrası mı? Sonrası tabii ki ilk altı yıl gibi değildi. Ama ben hiç çalışmaktan yılmadım. Tam 20 yıl hiç durmadan çalıştım. Toplam dört işyeri 6+4+2+8 (halen devam ediyor). Hep ardımda bana olumlu referans verecek insanlar bıraktım. Genel Müdür, Şantiye Şefi, Şirket Sahibi.

    Sekreterlikten asistanlığa kabuk değiştiren mesleğim her gün bana yeni bir şey öğretti. Her öğrendiğim şeye saygı duydum. Her öğrendiğim şeye sımsıkı sarıldım. Çünkü öğrendiğim her şey benim çabamın sonucuydu. Kendimi geliştirdim, eğittim, her projede yer almaya çalıştım, her görevi üstlendim, boş kaldığım zamanlarda hep iş dilendim. Fakat mesleğim adına bir tek yabancı dilimi geliştiremedim. Boy boy yabancı dil bilen asistan arayan ilanlara hep burun kıvırdım. "Benim sadece tecrübem yeter(!)" diye. Sırf kendimi kandırarak. Ama yabancı dilinde hakkında geleceğim. Öğrenmenin yaşı yok ki…

    Sekreterliğin meslek dahi kabul edilmediği yıllardan bugünlere geldiğimde emekliliğime son kala bir asistan/sekreterin
    "- İnisiyatif kullanabilecek kadar cesur
    - Yöneticisinin önünde gidebilecek kadar akıllı
    - Yöneticisini rahat çalıştıracak kadar planlı
    - Yöneticisinin gününü programlayacak kadar becerikli
    - Yöneticisinin aynası olacak kadar temsilci
    - Yöneticisinin her durumda eli, kolu, ayağı olabilecek kadar pratik, atak ve proaktif olması gerektiğini" tüm meslektaşlarıma duyururum. Siz böyle olun yöneticinizin yararlanıp yararlanmaması onun bileceği iş.

     
    Toplam blog
    : 1
    : 755
    Kayıt tarihi
    : 05.12.06
     
     

    1969 doğumlu. Küçük, orta ve büyük ölçekli özel sektör kuruluşlarında toplam 20 yıldır sekreterlik y..