Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Seksenler de çocuk “Ölmek”

Seksenler de çocuk “Ölmek”
 

Tipik cumartesi akşamı rehavetiyle oturmuş televizyon seyrediyordum. Vakit gece yarısını geçmiş, haftanın yorgunluğu çökmüş “ yatsam mı, yoksa biraz daha otursam iyi bir şey başlar mı? ” edasıyla ekrana bakarken “ Televizyon Makinası ” na takılıp kaldım. Konu seksenler, bir çeşit nostalji gecesi. Okan Bayülgen elindeki Ekşisözlük’ ten derlediği listeyi okuyor. Seksenli yıllarda çocuk olmaktan dem vuruyor, o yıllara özlem duyduğu sözlerinden belli. Aklımda kaldığı kadarıyla şöyle diyordu; “ Seksenler güzeldi, müziğiyle, yaşanan çocukluğuyla bugünlerden farklıydı. İkibinlerin herşeyinden nefret ediyorum.” Ne garip, seksenlerde çocuk olanlardan biri de bendim. O yıllarla ilgili hatırladığım herşey Bayülgen’in söylediklerinin tam tersiydi sanki. Aynı coğrafyada, aynı yıllarda farklı bir çocukluk yaşamıştım.

Parmaklıklı karyolasında uyuyan beş yaşında bir çocuktum. Anneannem beni okşayarak uyandırdı, yüzü ışıl ışıldı, gülümsüyordu. “ Biliyor musun askerler geldi” dedi. Ne olduğunu anlamadan birden benim de içimi sevinç kapladı, iyi birşey olmuştu çünkü. Kalktım giyinmeye başladım, o sabah aslında çocukluğumuzdan soyunduğumuzu bilmiyordum.

Müziği, kıyafeti ve hatta yemeği bile zevksiz, inceliklerden yoksun bir dönem benim için seksenler. Darbe sonrası başa gelen yoz ve görgüsüzlerden oluşan bir hükümet idare ediyordu ülkeyi. Viski ve Adana Kebabı aynı masada buluşmaya başlamıştı. Bizler–yani o zaman ki çocuklar- bile payımıza düşeni almıştık bu çöküşten. Bir karış boyumuzla markalı oyuncaklardan, kıyafetlerden ve yiyeceklerden bahseder ve bunlarla birbirimize fiyaka yapar hale gelmiştik. İnsanlar etiketler yapıştırmaya başlamıştı kendi üstlerine. Artık iyi ve güzel olan herşeyin bir fiyatı, bir markası vardı. Artık “ sahip olmak ” herşeydi ve bunun için her yol mübahtı.

Peki o yıllarda yaşanan olumsuzluklar bundan mı ibaret sadece? Seksenlerde çocuk olmaktan bahsedilirken kastedilen hangimizin çocukluğu? Okan Bayülgen’ in mi, benim mi, yoksa o yıllarda çocuk yaşta asılan Erdal Eren’in mi?

Katledilen bir devrimcinin anısına düzenlenen bir protesto gösterisine omuz veriyorken gencecik Erdal, çatışma çıkar ve gözaltına alınır. Tarih 1980 senesinin şubat ayının ikinci günü. Ardından jet hızıyla bir suç yüklenir çocuk omuzlarına. Nöbetteki er Zekeriya Önge’ yi öldürmüştür suçlayıcılara göre, ortada elle tutulur tek bir kanıt olmamasına rağmen. Bir cinayeti protesto etmek için katıldığı gösteriden, katil damgası yiyerek çıkar Erdal Eren. Türk hukuk sisteminde pek sık rastlanmayan bir hızla duruşması yapılır ve karar verilir. Şubat ayında tutuklanan Erdal, mart ayında, henüz 17 yaşındayken idama mahkum edilir.

Askeri yargıtay önce “ delillerin noksanlığı ” nedeniyle esastan, ardından da, idamın müebbet hapse çevrilmesini gerektiren “ tck’nın 59’uncu maddesinin uygulanmaması ” nedeniyle usulden bozmasına rağmen, daireler kurulu iki kararı da reddeder. Bu süreçte 12-Eylül darbesiyle askerler de yönetime el koymuştur artık. İmzalar toplanır, protestolar yapılır, dünyanın dört bir yanından tepkiler yağar suçu ispat edilmemiş birinin, hem de çocuk yaşta birinin idamını durdurmak için. Ancak emir büyük yerden gelir. “ Asmayalım da besleyelim mi? ” der vatanı “ kurtaran ” adam ve mahkeme kararıyla yaşı büyütülür. Tarih 13-Aralık-1980’i gösterdiğinde, Ankara Merkez Cezaevi avlusuna çocuk bedeni getirilir. Sehpaya kendi çıkar, tarihe geçen “ son bakışla ” bakar çevresine ve cellatlara fırsat vermeden kendi tekmeler altındaki sandalyeyi. Seksenler, döneminin çocuklarını öldürerek başlamıştı hükümranlığına.

O gece seksenlere o dönemde yaşanan çocukluğa övgüler düzen programı seyrederken yapılan duyarsızlığa, yaşanan hayatı kendi dar çevresi sanan programcının tavırlarına hiç şaşırmadım. İşin aslı kızamadım da. Sonuçta bizler seksenlerde çocuk olmuştuk. Duyarsızlık, bencillik, eğlence bombardımanından hepimiz payımıza düşeni almıştık. Yaşadığımız bu içi boş ama gürültüsü fazla hayatımızın, sözüm ona aşklarımızın, naylon kavgalarımızın, herşeyi tüketme hızımızın tohumlarının atıldığı o yılları kutsama telaşımızda belki bu yüzden. Belli ki, Erdal Eren’in katledilen çocukluğuyla birlikte, aslında hepimiz seksenlerde çocuk “ öldük ”.

 
Toplam blog
: 34
: 1630
Kayıt tarihi
: 18.08.06
 
 

Merhaba, Yazmak kimimiz için kendini ifade etme biçimi, kimimiz için ekmek kapısı, kimimiz içinse öy..