Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Nisan '12

 
Kategori
Kitap
 

Seksenler

Seksenler
 

Üzerinden asırlar geçmiş gibi geliyor dönüp bakınca. Çok uzaklarda yaşanmış ve hafızarda tadı kalmış yıllar. Sanki o zamanların tadına varanlar, yeniden dönmek ve bir kez daha yaşamak istiyor o yılları tüm kısır teknolojisi ve belki de teknolojisizliğine rağmen.

Hayatın daha anlamlı olduğunu söylüyor, "ahhh o zamanlar, böyle miydi komşuluk" diye devam ediyorlar tümcelerine. İnsan ilişkilerini kıyaslıyorlar günümüzle ve SEKSENLERİ bir kez daha özlüyorlar.

Eurovizyon'u ne kadar ciddiye aldıklarını, ulusal bir mesele haline getirip hırs yaptıklarını anımsıyorlar. Sokakta oturmanın, sokakta oyun oynamanın ve belki de en çok mahalle kavramının özünü özlüyorlar.

Arabaların Murat 124, Anadol Olduğu Yıllar!

Okullarda tek tip siyah önlüğün kullanıldığı ve hiç bir çocuğun bir diğerinden ayrı sayılmadığı zamanlar. Kimsede PS, PSP olmadığı için herkesin elindeki misketle oynadığı, bol söbelemeceli zamanlar.

Şimdilerde SEKSENLERE Nostalji diyorlar!!! Ve inanın o zamanın tadını duyumsamış olanlar çok özlüyorlar. Hele ki o dönemde çocuk olanlar.

Ben seksenleri çok net anımsamam. Doksanlardaki SEKSEN esintisini duyumsayanlardan ve uzaktan da olsa tadına varanlardanım o esintinin. Anımsadığım çocukluğum 1990 ile başlar. Öncesinde yaşadıklarımsa hafızamda kalamayacak kadar eskilerde olanlar.

Bana tüm bu sözcükleri yazdıran, bu cümleleri kurduran ve içimi  özlemle dolduran bir kitap okudum bu hafta. Adı SEKSENLER. Oğuz Tektaş tarafından kaleme alınmış biraz anı ama en çok da dönem belgeseli tadında ince ince işlenmiş bir yapıt. TRT nin yayınladığı SEKSENLER dizisinin müdavimi olarak görür görmez satın aldım kitabı ve iyi ki almışım. Bana yeniden çocukluğumu yaşattı ve unuttuklarımı anımsattı. Stres bileziği kavramını, Dönemin lunaparkların, Müstakil ev sıcaklığını ve en çok da sokaklarda oyun oynamanın tadını yaşadım okuren bir kez daha.

Dönemi kesinlikle mükemmel bir şekilde ele almış bir kitap. Dönemin yiyecek içeceklerinden tutun da, sanatçılarına (Yediden Yetmişyediye Barış Manço), Susam Sokağı'ndan (çizgi filmlerinden) televizyon kanallarına, sokak hayatından, okul yaşamına, siyate ve politikadan, kültür ve sanata her yönüyle ele almış Sayın Oğuz Tümtaş.

Veee kitapta pek çok SEKSENLER öğesini anlattıktırken şöyle yorumlamış kitabının arka kapak yazısını:

Arka Kapak

80'li Yıllarda Gündelik Hayatımız

Annelerimiz eşyalarını özenle korur, bozulduklarında ertesi gün yerine yenisinin gelmeyeceğini bilirlerdi. Hemen hepsinin elinde bir iğne iplik önlüklerin sökükleri okula gitmek üzereyken ayaküstü dikilirdi. Günlerinde kek, börek, "bir çay daha!", poğaça, "Ay! Komşu tatlıda mı yaptın!" derken başlarlardı şişmanlamaya. Evlerini yuva yapmaya çalışırken yorulurlar, ama asla yorgun olmazlardı.

Sokağımızdaki teyzeler annelerimiz gibiydi. Susadığımızda evlerine girer su içerdik.

Koşar, düşer, terleriz, burnumuz akar. Üzülür, ağlarız yine akardı. Kollarımıza silerdik burunlarımızı. Gömleğimizin, kazağımızın, gocuğumuzun, uzun kollu neyimiz varsa hepsinin uçları meşin gibi olurdu.

Kelebekler konardı omuzlarımıza, uğurböcekleri en sevimli halleriyle kendilerine birinin mani söylemesini beklerlerdi. Her delikten bir kertenkele uzatır kafasını, başka bir deliğe saklanmadan önce ufak değneklerimizle kovalardık onları. Antenler yerlerini kapmadan önce leylekler yuvalarını çatılarımıza yapardı.

Elimizde Japon Çekirdekleri sokaktan gelip geçenlere bakarken çitler, soranlara adres tarif ederdik.

Hepimizin orada, uzakta köylerimiz vardı... Sadece sebze ya da tahıl ürünleri değil, yatılı misafirlerimiz de gelirdi köylerden. Bir gelen haftalarca gitmezdi.

Evci askerlerin kıyafetlerinin kokusu sinerdi duvarlarımıza. Yedikleri dayaklardan yiyemedikleri yemeklerden bahseder, bir hafta sonra yine gelmek üzere giderlerdi. Böyle olduğu halde neden mektup yazarlar anlamazdım.

Yoğurtçular, hurdacılar, kalaycılar, bileyiciler fuar alanı gibi kullanırlardı sokakları. Kendilerine has ezgileriyle bağırıp gezerlerdi. Bekçilerimiz vardı; kahverengi polislerimiz. Düdüklerini öttürür, bozacılarla beraber gecelerin sesi olurlardı.

Şoförler: "Bundan iyisini ancak Allah yapar," derlerdi efsane otobüs 302 için.

"NeAnadol'u be! Babadol, Babadol," deyip dururdu dayım.

"O zamanlar Kumburgaz bize çok uzak, fotoğraflarımız sepya, hayatımız siyah-beyazdı. Domatesler kesildiklerinde etrafa güzel kokular yayar, evlerimizin balkonunda ya da pencere önlerinde Vita marka yağ tenekelerinde biberler, fesleğenler, çilekler yaşardı. Balkondan uzansak erik, kayısı, kiraz veya vişne toplayabilirdik belki ama misafirliğe gittiğimizde elimiz muza kayardı."

Yazar: Oğuz TEKTAŞ
Sayfa Sayısı: 276

 

PINAR SEVİM

20.04.2012

Buca / İZMİR 

 
Toplam blog
: 65
: 1800
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

Biricik Sudelina'sının annesi, kitaplar ülkesinin sarışın prensesi, kocasının bir tanesi, İzmir/K..