Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '11

 
Kategori
Deneme
 

Selma Özeşer Şiiri Okuma Denemesi/ŞAİR,ŞİİR VE ŞİİR ELEŞTİRİSİ ÜZERİNE

Selma Özeşer Şiiri Okuma Denemesi/ŞAİR,ŞİİR VE ŞİİR ELEŞTİRİSİ ÜZERİNE
 

gurbet treni...


Şair, şiir ve şiir eleştirisi üzerinde en çok kafa yorulan edebî uğraşılar arasındadır.
Son dönemde ‘’şiir eleştirisi’’ yapılmadığı yönünde serzenişler ayyuka çıkmıştır. Edebiyat dergilerinde dağınık olarak yapılan eleştiriler şiir eleştirisi olmaktan çıkmış ’takım tutar gibi’ şairi övme yahut şairi yerme şekline dönüşmüştür.

Oysa şiir eleştirisinin öznesi asla şairi olmamalıdır. Bir eleştiri şairin kimliğine yönelik yapılmaya başlandıysa şiir ıskalanmış demektir. Malum dergiler kendi yazar/şair kadrosunda yer alan kişileri ve kitaplarına övgüler yazdırarak bunun dışındaki, şiirleri ve eserleri görmeme yolunu tercih etmektir. Sadece iyi niyetli birkaç şiir eleştirmeni de bütün gayretleriyle objektif olarak faaliyetlerini sürdürmeye çalışmaktır.

Bu, bir kaç iyi adamın eserleri okunduğunda dertlerinin şiir olduğu anlaşılır. Şair onların önem verdikleri özne değildir. Amatör eleştiri geleneğinde kişileri hedef alan denemeler yazılmış ve yazılmaya devam etmektir.Bunları eleştiri sınıfına almak ne derece doğrudur? Bu da ayrı bir tartışma konusudur.

Edebiyata gönül veren birkaç iyi adamın ‘’Türk Şiiri’’ için elini ve yüreğini ortaya koymuş olması yeterli değildir, kesinlikle buna yenilerinin eklenmesi gerekmektir.

Şiir eleştirisi, imla kuralarındaki, hataları bulmak,’’ Yok, o dize olmadı onun yerine şu dizeyi kullan(!)’’ demek ve ona birkaç beylik şair düşüncesi empoze ederek, ardında üç beş dergi adı sıralamayı maharet zannetmek bu işin geldiği noktadaki vahameti göstermesi açısından üzücüdür.

Eleştirmenin görevi kendi kültür dünyasında oluşturduğu edebiyat birikimini, şiir özelinde dillendirmektir. Şair ile işi olmaz. Şiir eleştirisi yapmak arkadaş kayırmaya benzemez. Bunun yapıldığı durumda da şiirine eleştiri yapılan şairin bunu şahsileştirmemesi gerekmektedir. Çünkü eleştirmenin derdi şiir olup, şairin dişil/eril olması onun siyasi düşünüş biçimi vs. önemli değildir.

Şairlerin kişileştirdikleri şiir eleştirileri yerini hiciv ya da yergi adını alan şiirlere bıraktığında kıyamet kopmaya başlayacaktır.

Bu yergi örneklerine divan edebiyatında rastlıyoruz ( meşhur -Fuzuli-Ruhi meselesi.. .)Edebiyatın; edep kökünden geldiği düşünülürse argoya sığınan şairimsilerin bu kök’ten habersiz oldukları görülmektedir.

Argo bir dil kullanarak hiciv yazdığını zannetmek kimseyi şair yapmaz. Özetle şiir eleştirisi her nerede yapılırsa yapılsın şairini asla hedef almaz, almamalıdır da.

Zaten hiçbir eleştirmen yüzlerce şairi bire bir tanıyarak onların özel yaşamlarına atıf yaparak şiirlerini değerlendirmez. Şairi öven denemeler ise zaten şiir eleştirisi değil şaire methiyedir. Şaire methiye asla ve asla şiir eleştirisi anlamına gelmez ve şiire fayda sağlamaz. Şairin egosunu okşayabilir. O vakitte bu durum şiiri evrensel yapmaz.
Diyerek genel görüşlerimizi söyledikten sonra şairin kimliği berhava edip bir şiir okuma denemesi yapacağız.

Kardeşçe

İstasyonlar biliyorum
İstasyonlar geçiyorum
Ben mi aşinasıyım yolların onlar mı buna tanık
Özlem devşirip iç ediyoruz tütünü
Kardeşçe

Paslı solungaçlarımızdan oksitlenip düzene
Çek kırdırıp yaşıyoruz yarım ağız
Kimi sevsek yerli yersiz
Kimi sevsek öykünür aşka

Uzun olur kış kısmının gece entarisi
Bir avuç güne inat
Elbet, gibisi yok ayazın
Kurşun gibi sağır

Buralar bizim eller
Elvermiş dervişlerin çağrısı
Mutsuzluğun içinde soymuk

Umudun işvesi
Giyinik kahkahası var ışığın
Ve vardır elbet hüznü sabaha düşen gecenin

İnce fikir kadınların işgüzarlığında
Zamanesi iğne deliği telli duvaklı
Aşikâr dellenir saklısı yok tanenin
Sapsarı can gibi orakta tırpan gibi
Terk edilmiş her şey
Yaşamak gibi

Selâtin camii yoksunu yamalı bohça
Bir ucu varoş diğeri yokuş
Kuzeyden güneye yolgeçen hanı
Duyulmaz adı sanı
Bir içimlik
Gelinlik
Gelincik
Al gibi
Ayazda yâr gibi

Önce inandıklarımı unutup
Unuttuklarıma inandım sonra
Kısır döngü değirmi yanlışlık

Yaşamaksa
Yaşamak bunun adı

_Selma Özeşer____________eylülündördü2011



‘’Şu şiiri beğendim’’ dediğimiz zaman, o şiirin mutlaka bize hitap eden bir yönünü bulmuşuzdur. Yaşımıza, eğitimimize, içinde bulunduğumuz ortama, cinsiyetimize, sınıfsal konumumuza, siyasal tavrımıza göre içimizdeki telleri titreten şiirin önemli ayrımlar göstereceği bir gerçektir. Aynı kişi değişik zaman ve ortamlarda farklı şiirleri okumak ya da dinlemek istemesi çok doğaldır. Hatta çok sevdiğimiz şiirleri, yaşımızda, sosyal durumumuzda, bilincimizde değişiklikler olduğu zaman kendimize uzak bulduğumuz zamanlar da olmuştur.

Sevilen bir şiirin etki gücü, değişik ortam ve koşullarda ayrımlar gösterir. Simonov’un ‘’Bekle Beni’si’’,İkinci Dünya Savaş’ında, cephedeki erlerin dilinden düşmediyse, birçok erin sılaya yazdığı mektuplarda yer aldıysa, o şiirin hazır bir duyarlığa seslenmesinden kaynaklanır.’’Akşam erken iner mapushaneye’’dizesi dışarıdaki adama kuşkusuz bir şeyler anlatır ama içeridekine anlattığı güç ve etkide değildir.Demek oluyor ki,’’Şu şiiri beğendim’’dediğimiz zaman, seçimimiz ne kadar öznel gibi görünse de aslında bu yargının maddi temeli vardır.’’ der, Sabit Kemal Bayıldıran.

Bu yaklaşımı merkeze alarak yapacağımız şiir okuma denemesinde Selma Özeşer  şiirini anlamlandırmaya çalışacağız. Şirinin bağırsaklarını çıkarmadan öncelikle ‘’toplumsalcı’’ bir kaygıyla yazıldığını belirtmek için derin edebiyat eğitimi almaya gerek yoktur.’’Kadın ve sorunsalını’’ merkeze alan bir imgelem dünyasını dile getirmektir. Anadolu ayağından kadın çığlığını, dizeleyerek gök boşluğa fırlatmıştır. Şiirin bütünü okuduğumuzda bas bas bağıran kadın feryatlarını duyarız. İstasyonlar biliyorum diyerek, Anadolu kırsalında, hemen hemen her kasaba da özellikle İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu, hattında ‘’demirağların’’ küçük istasyonları mevcuttur. Çukurova kültüründe yetişmiş biri olarak tren ve istasyon olgusunu yakından tanırım. İşte böyle bir durumda o kasaba istasyonlarına akın eden göçmenlerin özellikle Güneydoğu ve Doğudan akın eden ‘’sarma tütünlerini’’ iç eden ve torbaladıkları umutları ile Çukurova’ya akın eden nice insanları görür ve bilirim. Şairin burada imlediği bu göç olgu olup, kırma tütünün tabakasından çıkarılarak sarılması ve yanındaki insanlarla tütünü paylaşması yoluyla kardeşliğimize vurgu yapılmıştır.

Doğu-batı-kuzey-güney hattında bu göç olgusu durduğu yerde oluşmamıştır. Feodal baskılama, işsizlik vs sorunlar bizleri buna zorlamaktadır şeklinde dizelemiş şair. Nerden mi anladım? Paslı solungaçlarımızdan oksitlenip düzene çek kırdırıp yaşıyoruz yarım ağız’’ bir isyanın ve kaçışın ayak sesleri. Ve sevmek zinhar suç sayılır töresel cinayetlerin kanlı gözyaşına bulanan.’’yarım ağız ‘’ ölümlerdir bunlar.

Anadolu da kış şartlarının çetinliğini, yolların kapanmasını, doğum için yollar da ölen kadınların varlığı göz önüne alındığında tam da bu nokta da ‘’Kış gecelerinin uzunluğunu ’Uzun olur kış kısmının gece entarisi’ dizesine yakıştırarak özgün bir buluşla okura sunmuştur ki bu bir tabiat olayı olarak realitedir. Entari giydirerek gecenin dişil yani doğurgan yönünü de göstermiştir. Gün derken sekiz ay kar kalkmaz olan bu coğrafyaların kaderine gönderme yapar. Güneşi görmez burada insanlar. Ya da sembolik bir portakal gibi durur güneş gökyüzünde ve bunun kaçınılmaz sonu ayaz’ın insanlar üzerindeki yıpratıcı etkisi, çatlayan eller, yanık suratlar vs. Kısacası şair çetin olur diyor Anadolu kışı hem de kısa güne inat, uzun olan kış geceleriyle.

Yine de vazgeçmez şair ilinden, obasından buralar ‘’bizimler eller ‘’ diyerek dervişin elvermesi kim bilir ‘’Şeyh Edebali’ye’’ kadar uzanır. Yurtlaşır Anadolu. Yine de kadınca umutlarını saklar asla vazgeçmez. Nasıl olsa Ana / dolu gibi bir bereket ve dişil üretkenlik umudunu yitirmez çetin de olsa hayat şartları. Sabah olunca yeniden umudu azık ederek yazı, yabana çifte çubuğa koşar. Ana’dır, dolu dolu başakları destelemeye çıkacaktır sabah ezanıyla. Ve kadınların başak doluluğundaki umutları bir orağın veya tırpanın önüne atılır. Irgatlaşır Çukurova’da.

Aslında şairin bir başka derdi, ‘’kadınla-başak’’ kelimeleriyle ikisinin de kellesinin alınmasıyla ilgili bir çağrışım yakalamaktır. Burada kadının ölümü/öldürülmesi töre cinayetleri, kadına şiddet imlenmiş olabilir. Ve işte bir başka olguya sıçrar şair. Göç olgusu, hani şu şiirin başındaki istasyonlardan herhangi birine gelerek, yolla düşmüştür. Yaşları on üç-on dört olan kızların gelin edilişleri/satılışları şaire dert olur. Büyük şehre akın eden ve varoşlarda yığınlaşan kadın ağıtlaşır Ezan sesine karışarak gene de dua Allah (cc) yapılır der şair , ‘’Selâtin camii’’ simgesiyle.(Selâtin camii padişahların namaz kıldıkları camii)

Ve finale akarken şairin dizeleri inandığı değerlere sorgulaması sonucu ‘’yaşadığı gibi inanmazsa, inandığı gibi yaşamaya başlayacağını’’ deklare eder.

Yaşamaksa bunun adı restini çekerek.

Buraya kadar şiirin açımlamasını yapmaya çalıştık. Bu açımlama tabii ki, yukarıda alıntıladığımız Sabit Kemal Bayıldıran’ın tespitlerine göre düşünüldü. Ve katıldığımı göstermek için şiirin okuma biçimi tarafımızdan bu şeklide değerlendirildi. Özeşer  şiirini anlamlandırmak şairin; şiir özgeçmişine vakıf olmakla yakından ilgili olup, şiirlerindeki geniş yelpazesi ve dilli kullanmada göstermiş olduğu ustalığı da bilmekle ve üzerinde düşünmekle alakalıdır.




Yahya İNCİK /30.09.2011/ADANA
 

 
Toplam blog
: 92
: 766
Kayıt tarihi
: 05.12.06
 
 

1970 Tarsus doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi Tarsus'ta tamamladım.Yüksek öğrenimimi Atatürk Üni..