Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '12

 
Kategori
Tarih
 

Şems-i Tebrizi

Şems-i Tebrizi
 

Şems-i Tebrizi


İslam âlimi ve mutasavvıf…

Mevlana'nın gönül dünyasında büyük değişiklikler yapmış kuvvetli bir âlimdir.

Mevlâna’ya göre Şems, çokluğun arkasındaki birliği görmüş ve birliğin nasıl çokluğa dönüştüğünü anlamıştı.

Tebrizli Şems…

Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin can dostu…

Pişme ve yanma olarak tanımladığı safhalarının vesilesi.

Kuran-ı Kerim’de; iki denizin kavuşması olarak bilinen ayette, Mevlana Hazretleri ile mahzar olmuş çok büyük insandır. Pek çok kerametleri vardır.(alıntı)

1185 yılında Tebriz de dünyaya gelen Şems-i Tebrizi'nin asıl ismi Mevlana Muhammed’dir.

Melik Dad oğlu Ali adında bir zatın oğludur ve Azeri Türklerindendir. Şemseddin yani dinin güneşi lakabıyla anılmıştır.

Mevlana Celaleddin-i Rumi benim yol ışığımdır. Bunu hep söylerim, sıkça da yazarım. Yeni bir şey yapacağım, yeni bir azı yazacağım zaman ya da kendimle ilgili bazı olaylarda, bu konuda Mevlana ne düşünürdü acaba derim, onun sözlerini inceler, araştırır onunla ilgili bir şeyler bulmaya çalışırım.

Mevlana ile o kadar dolup taşarken, Şems-i Tebrizi’yi tanımamak mümkün mü? Mümkün değil tabi. Onun da bir güneş olduğunu biliyorum. Onun ışığının da çok yüksek olduğunu da…

Mevlana ve Şems adlı müzikalimi yazarken, çok uzun zaman onları okudum. Mevlana ile ilgili nerede ise yazılmış tüm kitapları almaya, okumaya gayret ettim. Konya da birkaç kez Mevlana Hazretlerini ziyaret ettim. Oradaki kitaplarından da aldım.

Turizm Fuarında Konya – Mevlana standındaki yetkililerle görüşürüm. Hazırlanmış CD’ler alırım, kitapları ve dergileri hemen almaya çalışırım.

Özetlersek, Mevlana hakkında bu kadar araştırma sırasında Şems-i Tebriz’i ile ilgili bilmediklerimi, bildiğim sandıklarımın çok yetersiz olduğunu anladım.

İkinci bir araştırmayı, Şems ile ilgili yazılanları sizlerle de paylaşmak istiyorum. Burada şu yazılanı birkaç kez okuyunuz lütfen:

Şems, Mevlana’ya ayna oldu.

Mevlana, Şems’in aynasında gördüğü kendi eşsiz güzelliğine hayran oldu.

Mevlana gönlündeki Allah aşkını Şems’te yaşattı

Mevlana’nın Şems’e olan sevgisi, Allah’a olan aşkının ölçüsüdür.

Mevlana, Şems’te Allah cemalinin parlak tecellilerini görüyordu.

Mevlana açılmak üzere bir güldü.

Şems ona bir resim oldu.

Mevlana bir aşk şarabı idi, Şems ona kadeh oldu.

Mevlana zaten büyüktü, Şems onda bir gidiş, bir neşe değişikliği yaptı.

Şems Mevlana’yı ateşledi.

Karşısında öyle bir volkan oluştu ki, alevler içinde kendi de yandı.(alıntı)

Yılmaz Erdoğan’ın, okuduğu Mevlana’nın bir şiiri beni müthiş etkiledi.

İçimde ağlamakla, heyecanlanmak arası duygular geldi, gitti. Yarabbi nasıl güzel sözlerdi bunlar, nasıl anlatılabilirdi bir sevgi bunları yazmazdan başka!

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun etme

Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme

Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme

Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme

Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme

Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme

Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mahvediyorsun etme

Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme

İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme…

İçim acımıştı. İçimde fırtınalar olmuştu. Bu şiir benim ruh halimi değiştirmişti. Bu nasıl bir feryattı, bu nasıl bir yakarıştı. Diyor ki:

Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur…

Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme…

Böyle nasıl anlatılır, böyle nasıl yazılır, böyle nasıl düşünülür.

Yazılır, anlatılır, düşünülür. Tabiî ki… Yazan kim sen ona bak.

Mevlana Celaleddin-i Rumi…

Peki, Şems Tebriz-i kimdi?

Muhammed bin Ali… Tebriz doğumlu… Şems-i Tebrîzî olarak biliniyor.

Çok büyük bir âlim... Devamlı bir arayış içinde olan büyük insan, manevi bir işaret almış. Hazreti Mevlana’yı bulmaya karar vermiş. Onu aramaya başlamış. Yerini öğrenmiş.

Şems-i Tebrîzî hazretleri günlerini orada geçirirken, bir gün kapıda oturmuş Allahü Teâlânın mahlûkâtı hakkında tefekkür ediyordu. O sırada Mevlânâ Hazretleri talebeleriyle oradan geçerken, kapı önünde tefekkür hâlindeki, Şems Hazretlerine baktı, ona selâm verdi. Yoluna devâm etti. Kendi kendine de; "Bu, yabancı bir kimseye benziyor. Buralarda böyle birisini hiç görmedim. Ne kadar da nûrlu bir yüzü var." diye düşünürken âniden atının yularını bir elin tuttuğunu gördü. Atı durduran Mevlânâ Hazretleri, elin sâhibinin o yabancı olduğunu görünce;
“Buyurunuz! Bir arzunuz mu var?”
“İsminizi öğrenmek istiyorum.”
“Celâleddîn Muhammed”
Bunun üzerine Şems-i Tebrîzî;
“Bir suâlim var. Acabâ Muhammed Aleyhisselâm mı, yoksa Bâyezîd-i Bistâmî mi büyüktür?”
Böyle bir soruyu ilk defâ duyan Mevlânâ hazretleri;
“Elbette ki Muhammed Aleyhisselâm büyüktür. Bütün mahlûkât ve Bâyezîd O'nun hürmetine yaratıldı.” dedi.
Bu cevâbı bekleyen Şems-i Tebrîzî;
“Peki, Muhammed Aleyhisselâm; "Biz seni lâyıkıyla bilemedik yâ Rabbî!" dediği hâlde, Bâyezîd-i Bistâmî, niçin "Sübhânî, benim şânım ne yücedir" diye söyledi. Bunun hikmetini söyler misiniz?” diyerek tekrar sordu.
Mevlânâ Hazretleri, buna da şöyle cevap verdi:
“Peygamber efendimizin mübârek kalbi öyle bir deryâ idi ki, ona ne kadar mârifet, aşk-ı ilâhî tecellî etse, ne kadar muhabbet, Allahü Teâlânın sevgisi dolsa onu içine alır, kuşatırdı… Hattâ daha çoğunu isteyip;"Yâ Rabbî! Verdiğin bu nîmetleri daha da arttır." buyurdu. Fakat Bâyezîd-i Bistâmî'nin kalbi o kadar geniş olmadığı için, ilâhî feyzlere tahammül edemeyerek ufak bir tecelli ile dolup taşardı. Az bir feyzle taşınca da böyle şeyler söylerdi.
Bu îzâhata hayran kalan Şems-i Tebrîzî, "Allah" diyerek yere yığıldı. Bayılmıştı.
Mevlânâ Hazretleri, hemen atından inerek Şems-i Tebrîzî'yi kucakladı, ayağa kaldırdı. Bu nûr yüzlü zâta çok ısınmıştı, kalbinde o kadar muhabbet hâsıl olmuştu ki, ayılınca büyük bir hürmet ve edeb ile evine götürdü. Bu zâtın, geleceğini ilk hocası Seyyid Burhâneddîn hazretlerinin söylediği Şems-i Tebrîzî olduğunu öğrenince;
“Ey muhterem efendim! Gerçi evimiz size lâyık değil ise de, zât-ı âlinize sâdık bir köle olmaya çalışacağım. Kölenin nesi varsa efendisinindir. Bundan böyle bu ev sizin, çocuklarım da evlâtlarınızdır, diyerek hizmetine koşmaya başladı.”


Gece-gündüz hiç yanından ayrılmayıp, onun sohbetlerini büyük bir zevk içinde dinlemeye başladı. Ondan hiç ayrılmıyor, talebelerine ders vermeye, insanlara câmide vâz ü nasîhata gitmiyordu. Yanlarına dahî, hizmetlerini görmek üzere büyük oğlu Sultan Veled girebilirdi. Her gün Şems-i Tebrîzî ile sohbet ederler, Allahü Teâlânın yarattıkları üzerinde tefekküre dalarlar, namaz kılarlar, Cenâb-ı Hakk'ı zikrederek muhabbetlerini tâzelerlerdi.(alıntı)

Mevlana ve Şems karşılaşması birkaç değişik şekilde de yazılmış. Neticede bu iki büyük güneşin karşılaşmasıdır.

Şems Tebriz-i dünya işlerine önem vermeyen biriymiş. Onun için kılık kıyafette çok önemli değilmiş. Onun dünyası Mevlana Celaleddin-i Rumi imiş. Üç buçuk yıl Mevlana’nın yanında olmuş. Mevlana’nın hayatında yeni ufuklar açmış.

Bir başka yerde yazılan şu notu da aktarmak istiyorum.

Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı.

Mevlâna Şems'te

“Mutlak kemâlin varlığını”

Cemalinde de

“Tanrı nurlarını”

Görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi.

Şems aniden öldü.

Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi.

Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar.

Yazacak o kadar çok şey var ki. Sayfalar dolusu… Şems Tebrizi’yi anlatmak kolay değil. Onun birde bilinen kırk kuralı var. Ben onları da burada yayınlamak istiyordum ama 40 kural burada yayınlanacak gibi değil. Ben içlerinden bazılarını seçip yayınlayacağım…

Kural: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Allah dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok, eğer, tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

Kural: Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka - korka atar adımlarını. Aman sakın kendini diye tembihler. Hâlbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği:
Bırak kendini, ko gitsin; akıl kolay - kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Hâlbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!


Kural: Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.

Kural: Sabretmek, öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah âşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı - tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.

Kural: Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür.

Tek - tek her birimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermek için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı - ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.

Mevlana ve Şems Tebrizi ile ışığınızı kuvvetlendirebilirsiniz.

Onların sözlerini dikkate alabilirsiniz.

Sizlere yol göstermelerine izin verebilirsiz.

Hepimizin yolu aydınlık olsun…

 

Nazan Şara Şatana

 

http:// http://www.facebook.com/#!/profile.php?id=100002892442552

https://twitter.com/#!/nazansarasatana

 

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....