Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '22

 
Kategori
Felsefe
 

Sen! Hiç Öldün mü?

NE YAZIK Kİ mürekkebin kan ile bir türlü yarışamadığı, adaletin sürekli firarda olduğu ve adım başı, hakkın hakkından gelindiği bir dünya! “Arsız”ın güçlü, “haklı”nın suçlu görüldüğü bir yeryüzü! Uzun süredir emekliye ayrılmış yaşlı gezegende insanlar, o biricik anlamlarının çok ötesinde belirip, bir süre sonra kendi yalnızlıklarında sessizce yiterler. Onlar için her gün yeryüzünün ilk günüdür. Programlanmış tepkilerle eğitilen kalabalıkların basit üyeleri. Kökleri birbirine düğümlenmiş ve çarpıştıkça tanıştıkları, tanıştıkça başka yaşamları esir alan milyarlarca kör! Yorarak, yorularak aşınırlar. Hüznün dalga olup çarptığı tekneler gibi batarlar. Günün birinde yazgıları, zamanın içindeki o korkunç boşluğa düşüverince de çekip giderler. Tanrı, tümü için farklı kurduğu birer tümcenin uzunluğu kadar yaşatır hep. Ve onlar, buna 'alın yazısı' adını verip, süresi hep merak konusu olmuş hayatı eritmeye başlarlar. Zamanla önlerindeki tüm ışıklar tek tek sönünce, yaşanmayacak geleceklerini, üzerlerine yorgan gibi örtüp dönüşü olmayan çaresiz bir uykuya dalarlar. Dünyada insanlık, kendi kendisini çoktan terk etmiştir. Bunu bildikleri halde insanlar onu, yaşamları süresince, umutlarını yitirmeden son ana kadar aramışlardır. Çünkü bir dalga ulaşmadan kıyıyı tanıyamaz! Zamanın kırıntıları saniyelerin de hiç boş durmaması, başka bir ölümcül gerçek. Bu sinsi öğütücüler, insan ruhu üzerinde umutsuzluktan doğan sanal bir umut demeti yaratmıştır: “Yaşayan zamanlar. Yaşatan zamanlar. Ölümsüz zamanlar ve… Zamansız zamanlar.”

HEYECAN TAKVİMİNİN YAPRAKLARI HENÜZ DÖKÜLMEDEN!

İŞTE insan, bu dört zamandan birisine ara sıra sığınarak “sürekli ağzını doldurup, dünyayı boşaltmakla oyalanan ölüm”den kaçmaya çalışır. Nedir? Sonunu bilen tek canlıdır. Yaşam yolculuğunda zaman mı onu kandırır, yoksa o mu zamana yalanlar söyler, bilinmez! Sonunda, o değerli varlığı bir rüzgâr olup kendisini sessizce çözeceği, sakin bir yere gider. Yaşamın hızını kimse erteleyemez. Ancak birey; belki yükseğin derinliklerinde kendisi için bir nöbetçi yıldız bırakabilir. Ucunda bulutlar sallanan siyah servilerin arasından ona bakabilmek için, karanlıktan korktuğu için. Ama yine de, heyecan takviminin yaprakları tümüyle dökülmeden insan, dünyayı terk etmeyi aklından bile geçirmez. Nedir? Bir kez daha yinelemeli: “Herkes cennete gitmek ister, ama kimse ölmek istemez.” Örneğin balıkçılar; hiçbir zaman açıklara doğru kürek çekmezler, tüm çabaları “eve doğru”dur. Uzaklaşırken de olsa, sürekli ‘eve’ yaklaşırlar. Yeryüzünde, her hayatın içinde, şanslı ya da trajik bölümler bulunur. Bunlar “yazgı”nın deneyimli ellerinden çıkma birer öyküdür ve tümü de gerçek! Hiç istenilmeyen ise öyle ya da böyle; bir gün yaşanır. Ve insanı sevdiklerinin nemli avuçlarından acımasızca çekip alıverir. Dostlar, bir yandan acıyı içlerinden sökmeye çalışırken, bir yandan da “Ah! Yaşasaydı da, o da görseydi!” diyebildikleri hikâyelere tanık olacaktır; daha ileri zamanlarda. Bir de gidenler… Geride kalanların yüreğine ‘özlem’ denilen bir yedi başlı ejderha bırakırlar ki; işte bunu taşımak az acı değildir. Ve asla kurtulamazlar. Yitip giden sevdiklerimize gelince; onlar yalnızlık ve karanlıkla kuşatıldıkları yerden, her gün ayak seslerimizi işitirler. Bir gün, bizim de başkalarınınkini dinleyeceğimiz gibi! / Levent Üsküdarlı

SAYGI VE ANMA: 2008 yılından bu yana hiç karşılaşmasam da Milliyet Blog’ta tanıdığım, yazılarıyla iç dünyalarına girdiğim, gezinti yaptığım, keyif aldığım, sayelerinde sayısız bilgiye dokunduğum… Farklı zamanlarda birbiri ardına yitirdiğimiz sevgili dostlarımızın anısına! Ayrıca bazı arkadaşlarımızın da kaybettikleri yakınları anısına! Onları hiç unutmamak, yaşatmak demektir. (L.Ü.)

SÖZ / “Durma, üz kendini üzebildiğin kadar, hatalarını düzeltecekse. Düşünme hiç şu anını, düşüncesizlik güvence veriyorsa yarına. Ve kork ölümden ölesiye, korkun seni ölümsüzleştirecekse…” Shakespeare

 

 
Toplam blog
: 86
: 39
Kayıt tarihi
: 09.12.08
 
 

1951 / İstanbul. Öğretmen bir ailenin tek çocuğu. Sade bir düzen içinde soluk alıp veren o "eski ..