Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sen Arap mısın?

Sen Arap mısın?
 

yakintarihimiz.org


Bizim millet Arabistan’la, Araplarla öylesine kucak kucağa yaşıyor ki, neredeyse kendini Arap sanacak ve gidip kutsal çöllere yerleşecekler…
 
Yalan ha.. iki saat kalsalar o çöllerde kaçacak delik ararlardı. ..
 
Oraları görmüş; gitmiş, o çöllerde çalışmış, işçilerimizin yurda dönünce ilk işleri havalanında eğilip topraklarımızı öpmek oluyor. Bu topraklar aslında o kadar değerli, o kadar kutsal ki… Ama bilene.
 
Biz istediğimiz kadarıyla kendimizi Araplarla özdeşleştirelim; onların işlerine durmadan burnumuzu sokalım, onlar bizi hiçbir zaman kendilerinden saymıyorlar. Bunun altında tabii 500 yıl bizim egemenliğimizde yaşamanın ezikliği var. Kolay mı?
 
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, önce sarılıp öpüştüğü, samimiyetten ne yapacağını bilemediği, Esad’ı kaldırıp attı. Demedik laflar etti.. Ve sonunda defterden sildi. Esad’ın da eli armut toplamıyor. O da yapacağını yapıyor.
 
Diğer yandan, tu kaka ettiğimiz, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Sayın RTE’nin ağır sözlerine karşılık vermediler ama her türlü ilişkiyi de kestiler. Doğal olarak Sisi de Türkiye ve Türkler hakkında iyi şeyler düşünmüyor.
 
Peki, uluslar arası ilişkilerimizi, kişiler bazında mı, yoksa devletler bazında mı yürütmeliyiz. Görünen o ki, biz kişilere küsüp devletlerle, milletlerle ilişkileri kesiyoruz. Ama adamların da aldırdıkları yok… Onlar da seni sonunda defterden siliyorlar ve ondan sonra ticari ilişkiler, kültürel ilişkiler ve her türlü ilişki  hop birden bitiyor. Yazık değil mi? İki ulus arasınaki ilişkiler yüz yıllar boyunca zor bela iyileştirilirken; onu bir anda harcayıp, küs gitsin..
 
Hani derler ya : “Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış..”
 
Hadi Suriyeye küstük, Mısır’a küstük… Peki, sonra ne oldu..? Kim zarar etti. . 
 
Güya biz Araplar’la dostuz ve bir bakıma onlara ağabeylik taslıyoruz… Alın size haber..
 
“Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da günlük düzenlediği basın toplantısında konuşan Asiri, Ensarullah hareketinin bulunduğu bir karargaha yönelik görüntüyü izleterek, "Mısır uçakları bu hedefe yönelik saldırıları gerçekleştirdi. Kimin gerçekleştirdiği önemli değil. Önemli olan operasyonların, ortak güç ve koordinasyon ile kesin sonuç getirecek şekilde ilerliyor olması" dedi.”(gazeteler)
 
Gördünüz mü, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi bütün gücüyle Arap birleşik ordusunu destekliyor ve diğer yandan bir komutan edasıyla konuşuyor. Ve jetlerini hemen Yemen üzerine sürüyor.
 
Hani Sisi şöyle kötüydü, böyle kötüydü… Diktatördü filan… Araplar, birbirini daha iyi anlıyor ve daha iyi dayanışma içine giriyorlar.
 
Ne oldu şimdi?  
 
Sisi Birleşik Arap Orduları komutanı ve bizzat ön cephede savaşıyor…
 
Peki, Sisi hakkında söylenen o kadar laf nereye gitti.
 
Araplar dinlediler mi? Veya kimi dinlediler, kimi aralarına aldılar…
 
Bizim millet hiçbir zaman aymayacak: Neden mi? Hikayeyi bilirsiniz…
 
“Zamanın birinde bir köylü ile yılan arkadaş, dost olurlar.Köylü yılana her gün süt götürmekte yılan ise ona her gün bir altın vermektedir. 
 
Onlarınki karşılıklı menfaat dostluğu ama olsun her ikisi de karşılıklı bir şeyler alıp veriyorlar yani birbirleninin hayatını kolaylaştırıyorlar. Paylaşımda bulunuyorlar. 
Bu karşılıklı alışveriş uzunca bir süre devam ediyor.Köylü bir gün hastalanıyor her gün götürdüğü sütü götüremiyecek yılana, çağırıyor oğlunu yanına,bak oğlum bizim bahçenin yanındaki dut ağacının dibinde her gün bir yılan gelir, benim götürdüğüm sütü alır ve yerine bir altın bırakır.Ben bugün hastayım ve bu sütü sen götür ve yılanın verdiği altını getir der. 
 
Oğlu babasının bahsettiği yere gider, sütü bırakır, ancak babasına da kızar çünkü babası o altını almak için hergün yılanı ziyaret etmekte ve süt götürmektedir her gün gitmekle olur mu? Kim taşıyacak her gün sütü; öldür şu yılanı al altının tümünü der. 
Sütü babasının dediği yere bıraktıktan sonra altını vermeye gelen yılana baltayla saldırır yılan kendini kurtarmak isterken aldığı balta darbesiyle ı kuyruğu kopar ve yılan can acısıyla oğlana saldırır ve onu boğarak öldürür. 
 
Köylü bekliyor ki oğlu gelsin hem de altını getirsin,gelen yok, giden yok,oğlunun gelmediğini gören köylü acıyla hemen bahçeye koşar.Birde ne görsün oğlu ölmüş, yılan acıyla ortalıkta kıvranmakta kuyruğunun yarısı yok vaziyette. 
 
Her ikisi de üzgündür köylüde evlat acısı;  yılanda da kuyruk acısı. 
 
Ancak zaman geçer birbirlerine yeniden ihtiyaçları olduklarını anlarlar. Çünkü yılan aç kalır, köylüde altınsız.Tekrar bir araya gelirler ve derler ki yine eskisi gibi dost olalım. Köylü derki sen yine her gün altını ver, ben yine sütünü getireyim,  der.Yılan kabul eder. Ne yapsın her ikisinin de rızkı kesilmiştir. Mecbur yeniden dost olmayı deneyecekler.
 
Köylü yine her zamanki gibi sütü götürür, yılanın verdiği altını alır. Bir kaç gün bu durum devam eder ama bir tuhaflık vardır. Her ikisi de kendini kötü hissetmektedir. Çünkü köylü her gittiğinde yılanı görünce evladının acısını hisseder yılan ise köylüyü gördüğünde kopan kuyruğunun acısını. 
 
Köylü bakar ki bu durumu devam ettiremeyecek. Evlat acısı zor.
 
Der ki yılana :
 
Kusura bakma . Bende evlat acısı, sende kuyruk acısı varken biz asla dost olamayız. Birbirimizi gördüğümüzde hep bu acıyı yaşayacağız.”
 
Hikaye böyle…
 
Biz adamları 500 küsur yıl iyi kötü yönetmişiz. Ondan sonra adamlar bizden kurtuldukları günü  her yıl “Kurtuluş Bayramı” olarak kutluyorlar. Sen Arapların hamisi rolüne çık.. Olacak iş mi?
 
Tabii kolay değil bu işler. Bir kalemde çizip atmak. Atıyorsun da ne oluyor? Adam da seni silip atıyor. Ondan sonra, “ben sana küstüm,”  “Ben de sana..” deyip, oynayıp durun. Uluslar arası ilişkilere bu yakışır mı? 
 
Hadi buyurun??
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..