Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Nisan '08

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Sen aşk ne bilmiyorsun ya da Aşkın med-cezirleri üzerine(3)

Sen aşk ne bilmiyorsun ya da Aşkın med-cezirleri üzerine(3)
 

...bir türlü gitmeyi bilemezsin..bilmeyi istemezsin...


Siz hiç bir aşıgın "geciken" bir sevgiliyi beklemesini yakından gördünüz mü?

Ya beklerken yaşadıgı kaygı kargaşasını?

Randevunun verildigi kararın belirlendigi dakikayı anımsamaya çalışır bekleyen aşık, kaygı öne çıkmış soruları başlatmıştır bile.

"..Ne yapmalı?..Acaba kafe bu degil miydi degiştirsem mi?Yok yok en iyisi gidip telefon edeyim, ama ya tam o sırada sevgili gelirse!...Evet evet beni görmeyince gidebilir..."

Kaygının kendiliginden tırmandıgı bu heyecanlı bekleyişte, zaman biraz daha ilerleyince devreye kesik kesik öfke nöbetleri de girmeye başlar.

."....Ne de olsa bana bir.....", "..Çok iyi bilir ki....", "Ah şimdi burada olsaydı....."

Durum öyle bir hal almıştır ki, gecikme ilerleyince artık öfke nöbetleri de geride kalmış aşık salt "kaygı"olmuştur.
 

Sanki de "bırakılmışlıgın"kaygısıdır artık bu.

Bir saniyede yoklugun gerginliginden ölüme geçer aşık, öteki ölmüş gibidir.

Aşık bedeni kimsenin göremiyecegi bir biçimde içerden "mosmor"olmuştur.

Aşkta bekleyiş bir büyüdür.

Sanki uzun zamandır görülmeyen annenin dönüşünü bekleyen bir çocugun, bu dönüşü kaçırma tehlikesi gibi, büyülü bir kaygı bütün bir ruhu sarar.

Aynen bir bebegin ana memesini hayalinde yaratması gibi, bazen beklenen varlık bir "gerçeklik"olmaktan çıkabilir, aşıgın dilinde bir hayale ait sayıklama halini alabilir.

Aşıgın kaçınılmaz kimligi sanki "..ben hep bir bekleyenim.."gibidir.Sevgili çıkagelir, ama o kesilmiş bacagının sızısını hala duyan bir sakat gibi davranmaya devam eder.

Bu bekleme ve bekletme halinde sanki de bekleyen hep halk(erkek), bekleten ise "iktidar"(kadın) gibi bir durum vardır.

Bütün bir sınıflı toplum tarihinde erkek egemen iktidarın tek altedildigi yer gibidir bu bekleme sahneleri.

Kadının da eline geçirdigi bu tek önemli ana ait "hazzı"nı çok görmemek gerekir bence.

Sanki bin yılların bilinçsizce öcünü alır gibidir, ama çogu zaman derin bir safiyet içinde bunu da bilmez.

Aşık özne çogu zaman sevgiliyi ne kadar çok sevdigi sorusuna yanıt aramaktan çok; sıkıntılarını, içsel kargaşalarını, arzularını, üzüntülerini, kısacası bilinegelen "aşırılık"larını ne ölçüde gizlemesi gerektigi sorusuna daha çok yanıt arar.

Yüzyılların ögretilmişlik sarmalı içinde sahibi oldugunu sandıgı bir şeyi kaybetme kaygısı, onu sahici olan davranış biçimlerinden alıp başkalaştırır ve ötekileştirir ki, bu bir yabancılaşmanın ilk belirtileridir.

Aşık diliyle her şeyi yapabilecegini, hatta hiç bir şey söylemeyebilecegini çok i yi bilir, ama gel gör ki dilin gizledigini de beden ele verir.

Hayranlık uyandıracagını sandıgı bir anda derin bir çukura düşmenin verdigi sızı gibi "acınacak"bir varlıga da dönüşebilir.

Bazen de aşık özne yaşadıgı gerilimli anların bir sonucu olarak, içinde bulundugu bu "aşk durumu"nu kesin bir çıkmaz sokak, içinden çıkamayacagı bir tuzak gibi de algılayabilir.

Ruhun yarattıgı büyülü sinerji, bedenin ürettigi adrenalin sanki bir anda yön degiştirmiş, aşıgı yokoluşa adanmış birisi gibi şiddetli bir "yıkım" bunalımına da sürükleyebilir.
 

"Ben bitmiş bir adamım..."söylemi de oralardan kalkıp bugünlere kadar, asıl böylesi bir "umutsuzluk"üretiminden kaynagını alıp gelmiş olsa gerek.

Aslına bakacak olursanız, bu bir aşka ait en çocuksu hal ve anne tarafından sokakta unutulmuş çocuk psikolojisine çok benzer bir şeydir.

Böylesi durumlarda aşık, mutsuzlugunu azaltmak için, bu kez de verdigi hazlar dışında "sevilen varlıgı"unutmaya çalışmak gibi yeni bir denetim yöntemi kaşifi olmaya yol alır

.Savaşın barışı dışarıda bırakamıyacagına inanmak gibi bir şeydir bu yeni hal.

Bu çılgınca tasarı, bir bakıma boşuna bir çabadır.

Zira aşk reform bilmedigi gibi egitilmezde bir şeydir, ya sever kaygılarına da katlanırsın ya da çeker gider sürekli inlersin.

Yürek aşka ait arzunun organıdır ve aynen bir cinsel organ işlevi görür.

Aşıgın verdigini sandıgı şeydir yürek.

Hep bir gelgit halinde kabarıp sönmeler, devinimler içindedir.

Ruhun tüm salınımları sanki gelip yüregin orta yerine çadır kurmuş gibidir.

Aşık savrulmaların en derininde bir yerdedir artık.

Bütün şiirler, bütün şarkılar, ezgilerde böyle bir yerden gelip taht kurmuştur insanlıgın sofrasına...

Ah aşk ah....

Devam edecek....

 
Toplam blog
: 88
: 1115
Kayıt tarihi
: 09.01.07
 
 

Ankara SBF'yi bitirdim. Öğrencilik yıllarında gazetecilik, sonrasında uzun yıllar özel sektörde ü..