Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '07

 
Kategori
Anılar
 

Sen bana sığındın, ben senle çoğaldım

Sen bana sığındın, ben senle çoğaldım
 

Bu rüzgar bir gün kesilir, en uzun savaşlar bile bitti zamanın yolculuğunda. Acılar gün gelir sağalır, eksik olan tamamlanır. Tamamlanmayan tek şey, keşke’lerimiz kalır. Keşke’lerimizin acısı dilimizi kanatır, geri dönülemeyecek, kafamızda yaratacağımız bir kurgunun ötesine geçemez. Öyle ya kurgu, gerçekle ilintisiz. Yoksun’luk, yoksulluktur, kaybolur insan gecenin içinde.

Vazgeçtiğim, yenilgiyi kabul ettiğim, gitmek istediğim zamanlardı… Uzatılmış bir eli kim tutmaz ki, sıkıca tuttum. Yaralıydım, kaçaktım, vurgundan kalanlarımla ortadaydım, eksilmiş, tamamlanmamıştım. Bir “orda olmayan adam”dım. Kimsenin bilmediği filmlere, kimsenin duymadığı şarkılara sığındık beraber. Sığındık ki, senden de kan akıyordu, yaralıydık yani.

Bir masaldı, içinde biz çocuk. Her masalın anlatıcısı, sözlerine bir son verir bir yerde, masal bitince, büyüdük. Yeni bir masalı, yeni filmleri, yeni kitapları, yeni şarkıları bekledik tekrar çocuk olmak için. Yağmur sonrası, öykülerimizi anlattık, yağmur da kesildi sonra. Utangaç bakışlarla anlatıyorduk bildiklerimizi, düşündüklerimizi, yangınlarımızı, şarabımızı utangaçça içiyorduk. Bilmediğin sokağın dilini duydukça, hayretler içinde kalıyordun, mahzundun, suskundun çoğu kez.

Kaçmıştık, farklı kentlerden gelip burada sıkışmıştık. Dingin bir zamanda, demiştin ki: “Sevmediğim, alışamadığım bu şehirde bir sana sığındım... ‘yalnızlığımı paylaştın’ dediğinde, bil ki sen de benim yalnızlığımı öksüzlüğümü paylaştın, sen bana iyi geldin.” Evet, tam da böyle bir şeydi, sen bana sığınmıştın, ben senle çoğalmıştım.

Hatırlamıyorum tam, Temmuz’du belki, ne fark eder ki zamanın bir parçasıydı sonuçta. Gitmek, sıkıştığın bu kentten çıkmak istediğini söylemiştin. Kalmak ve gitmek arasında bocalar insan, öyleydin. Gözlerinde, ağlamaya ramak kalmayı ilk kez o zaman yakından fark ettim. Ağlamak ister, ağlayamazsın, tam da böyleydi. Bazen git demek, aslında gitme demektir, tıpkı ‘belki gelmem demek, belki gelirim demek’ olduğu gibi.

Gidişini şu an gibi hatırlıyorum. Uzunca masada kalmıştık, kahvaltı etmeye çalışıyorduk, kahvaltıdan öte geçen dakikaların iç burkan sarsıntılarını yaşıyorduk. Ayağa kalktıktan sonra, gitme vakti geldi dediğinde, ilk o zaman gideceğinle yüz yüze geldim, hiçbir sözcük anlatamaz bunu, anlatamam. Çantanı sırtına aldın, çantana ‘bu küçük taşra kasabasında sana ait olan her şeyi yerleştirmiştin. Hayal kırıklığını, mutlu anılarını, yalnız gecelerde ağlayışından kalan gözyaşlarını, eprimiş umutlarını serpiştirmiştin elbiselerinin, kitaplarının arasına’. Suçluydum, biletini ben almıştım, yalnızlığa kurgulamıştım her şeyi, farkında değildim.

Ben de gittim bu kasabadan, sen daha cesurdun, erkenciydin yâ da. Benim gidişimi yazan kimse olmadı. Kapıyı kapatmadım, merdivenlerden süzülüşünü izledim, kayboldun gözden. Terasa koştum, sokakta gidişini, son anına kadar, hafızama kazımak için. Hayat ne getirir bilinmez, sanki son kez görecektim, adımlarınla yol alışını. Göz göze geldik, ben terasta, sen kaldırımda. Meğer ne çok sevmişim diye mırıldandım, çok geçti artık, biliyordum. Bekledim, bekledim, beklemeyi bekledim. Bindiğin otobüs hızla geçti yanımdan, öksüzlüğün avuçlarını havaya kaldırmış, el sallıyordun, ben ‘geleceği olmayan adam’dım.

Umutsuzca döndüm sığınağıma, usulca katlanmış bir kağıt duruyordu masanın üzerinde, kısa bir not ‘ seni görmemek değil bana iyi gelecek olan, bunu bil sadece...

Gidiyorum, kafamı rahatlatmam lazım... Parçalandım, dağıldım... Sonrası, zaman.’ Oysa “sen bana sığınmıştın, ben senle çoğalmıştım.”

Öyle bir şehir var mıydı? Ben mi uydurmuştum? İnanın hatırlamıyorum, sen vardın, belki o şehir de vardı, kim bilir…

 
Toplam blog
: 67
: 1679
Kayıt tarihi
: 11.08.07
 
 

Adıyaman'da doğdu. ilk ve ortaöğrenimimi yatılı bölge okullarında okudu. İzmir 9 Eylül İktisat Fa..