Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mayıs '09

     
    Kategori
    Deneme
     

    Sen de değiştin

    Yaş kemale henüz ermiştir. 17'sinde filinta gibi bir kız; uzun, ince elleriyle, yeşil yeşil bakan o güzel gözleriyle, kıvır kıvır olup omzuna dökülen kumral saçlarıyla, her gelişinde insanın yüreğini pırr pırrr ettiren, deli taylar gibi koşan, coşkun dereler gibi çağlayan bir delidir o. Yürekleri titreten, ince bir sızı olup damarlarda kan niyetine dolaşan "aşktır" o.
    Seni tanımayan yok denecek kadar azdır. Kimi zaman kar alacasında gelip bahar demli zamanlarda kaybolursun. Kimi zaman da baharda gelirsin ve yenik düşersin yazın o kavurucu sıcağına.
    Gelişin gibi gidişin de hep tantanalı olur. Gülerek gelirsin; ama ağlayarak, adres vermeden gidersin. Hattırlar mısın bilmem, seninle tanışıklığımız epey bir geçmişe dayanır. Daha 13'ünde bilemedin 14'ünde bir yeni yetmeyken tanıştık ve o gündür bugündür, kimi zaman küs kimi zaman barışık olarak yaşadık. Seni tanımak istedim hep. Mesela nasıl meydana gelmiştin? Nasıl oluyordu da herkes tarafından tanınabiliyordun? Seni bu kadar vazgeçilmez yapan neydi? Bu soruların cevabını buldum, dersem yalan olur. Öylesine karmaşık bir yapısın ki, her duruşun her bakışın ve her insanda farklı durumda bulunuşun, seni tanınmaz bir kimliğe büründürüyor.
    Gözle görülmeyen; ama ilk önce göze dolansın, elle tutulamayan; ama ellerdeki ilk sıcaklıksın, paylaşılmayansın; ama en az çift kişiliksin. De hadi bana, sen ne tür bir şeysin?
    Kimisi gelir adına türküler yazar gider, kimisi gelir bir gülün kırmızısına gizler seni. Her nereye koyarlarsa koysunlar, illa ki insanı kabına sığdırmazsın sen. Bazen vefasızlık eder, arkana bakmadan gidersin; bazen en onulmaz yara olup bir çaresizlikte boy verirsin. Kimi zaman da, bir çölün ortasında kaktüsleşir ve sana düşecek cemreyi beklersin. İşte o zaman ne canlar yakarsın, ha bugün ha yarın, diyerekten.
    Seninle yaşayanları her dem mutlu sanma, sensiz yaşayanları da her dem mutsuz sanma. Öyle bir illet olmuşsun ki, şimdiler de yılışık çocuk diyorlar sana.
    Eskiden ayrıcalığın varmış; ama artık sen de "biz büyüdük ve kirlendi dünya" şarkısını söylüyorsun. Eskiden sadece kırmızı güle göz kırpardın, artık gökkuşağına kucak açar olmuşsun. Zaten bu duruma düşmen de seni gecelerden alıp, günün herhangi bir zamanına saçmış.
    Tarifin de değişmiştir. Tarif etmek için arif olmaya gerek kalmamış, ne delinecek dağlar ne de geçilecek çöller var. Artık her yere uçakla gidiyor millet. Seni de böylece iki de bir de uçuruyorlar bir o dala bir bu bu dala, kim bilir günün birin de seni yaşayana budala da denir. Belki de konacak dal bile kalmaz, işte o zaman sen de arıtırsın kendini gizli odalarda.

    Adressiz dolaşma ortalıkta. Yeşil gözlere saklanma, o kapıdan geçip asıl çile haneye gir, gör, bak nice dervişler tek üzümle kırk günün dolmasını bekliyordur. Derviş bulamam diye korkuyorsan, o zaman biraz da sen derviş ol. Diyar diyar gezeceğine-gezdireceğine, kal içerde sen kendini sır eyle.

     
    Toplam blog
    : 1
    : 635
    Kayıt tarihi
    : 24.03.08
     
     

    Yaşama dair. Edebiyattan, müzikten...