Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '09

     
    Kategori
    Aşk - Evlilik
     

    Sen gittin ya... Ben yalnızlığı, yalnızlık beni sevemedi.

    Sen gittin ya... Ben yalnızlığı, yalnızlık beni sevemedi.
     

    Giden, gitmeye karar verdiğinde en zor günler başlar kalanlar için. Önce geceleri acır canın. Ağlarsın hıçkıra hıçkıra odanın bir köşesinde. Kimse duymaz sesini. Boğazın düğümlenir, nefes bile alamazsın, yutkunamazsın hatta. Sonra gündüzleri de başlar kalp sancıların. Tadın tuzun kalmaz. Hiçbir şeyden zevk alamazsın, yavan gelir hayat. Sahte tebessümlerle süslersin çehreni ama içeride kanamaya devam eder, kemirir seni amansızca acın. Sussan içine atar, haykırsan duyuramazsın kimseye sesini. Aşk acısı çekmeyen anlamaz seni. “geçer boş ver” derler, “zaten hak etmemişti seni.” Geçer, geçer elbet ama iz bırakmadan da terk etmez seni temelli kalbinden. Hatırladıkça canın yanar, canın yandıkça gözlerin dolar. Konuştukça konuşmak istersin düşünmemek için. Düşündükçe beynini yersin. Aklını oynatacak gibi hissedersin kendini. Kafandan milyon tane hayatı, acını sonlandırma senaryoları geçer. Kendinden korkarsın. Ama yapamazsın…

    Hayat, her şeye rağmen yaşanmalı!..

    Nefret edersin, hazmedemezsin yaşadıklarını. Haksızlıkları irdelersin teker teker. İşte o zaman yaraların deşilir, daha çok canını yakarsın. Günler geçer, aylar geçer acın hiç dinmez. Günden güne daha da artar, nedensiz.

    Hani zaman her şeyin ilacıydı!..

    Çalan her telefonu o zanneder, gelen her mesajın “kimden” kısmına umutla bakarsın.

    Ama nafile…

    O değil…

    Yine gözlerin dolar, yine boğazın düğümlenir, yine yutkunamazsın için burkulur.

    Her gece yeni kararlar alırsın ertesi gün başlayacak günle uygulamak üzere. Sabah gözlerini açar, alınan kararları tekrar edersin beyninde. Saatler ilerler, dakikalar birbiri ardına koşturur ve yine aynı senaryo; acıyan bir kalp, dolup dolup boşalan gözler ve telefona gidip gelen eller.

    Hep onu düşünürsün; nerede? nasıl? ne yapıyor ve kiminle diye. “Gece kimin kollarında uyuyor “ paranoyaları didikler beynini. İnadına!! İnadına!! Daha da çok acıtırsın içini. Mazoşistsin ya!.. Seversin ondan gelen acıları bile.

    Bazen nefret eder ama bir çok kez “hala seviyorum” onu dersin kendine. Sevgi ağır basar, her şeye rağmen…

    Unutulmak dokunur insana. “Bu kadar mı kolay?” dersin. Sen unutamıyorsun ya, o da kolay vazgeçemez diye umut edersin. Öyle değil işte... Giden, gitmeye karar verdiği gün silmiştir seni. O defteri kapatıp yenisini çoktan karalamaya başlamıştır bile. Sen ise hala geçmiş sayfaları karıştırıp, hatıralar arasında bocalar durursun.

    Bazen çok zavallı hissedersin kendini. Acınası, masum, sahipsiz bir köpek yavrusu misali… Aynada göz göze gelince kendinle, daha da acırsın o biçare zavallı, çökük haline. Zannedersin ki sokakta yürürken yanından geçtiğin herkes anlayacak “aşk acısı” çektiğini o mahzun gözlerinden. Ama oysa ki herkes kendi derdinde, herkes kendi hayatının mücadelesinde. Bazen acınmak, bazen güçlü olmak istersin ama çok zayıfsındır, bunu sen bile kabullenemezsin…

    Her defasında ayrılığınızdan bu yana kaç gün, kaç hafta, kaç ay geçmiş hesaplar durursun. Ve düşünürsün; “daha ne kadar sürer bu ayrılık acısı içimi kemirmeye?” diye. İşte hep böyle yaptıkça, her gün aynı hüzünle uyanırsın yeni güne… Harap edersin, kahredersin göremezsin yeni açan güllerin renklerini bile.

    Aşk acısı benim için böyle bir şey işte...

     
    Toplam blog
    : 1
    : 1443
    Kayıt tarihi
    : 01.05.07
     
     

    Arkadaşlarımın tavsiyesi ile bir yere yazmaya karar verdiğimde; "Neresi olur? Nasıl olur? Yapabil..